AKP’yi Halkın Gücü Düşürecek! – TÖPG

Türkiye halklarının gündeminden düşmeyen soru: “Erdoğan gidecek mi?”

Biz buna daha önemli bir soru daha ekliyoruz: “Gidecekse nasıl gidecek?”

Evvela belirtmemiz gerekir ki, bakmayın siz çok güçlü göründüğüne; evet, güçlü olduğu yerler var, ama aynı zamanda AKP çok zayıfladı.

Kurduğu rejimde onarılması neredeyse imkânsız çatlaklar söz konusu. İktidara gelmesinde ve mevcut rejimi kurmasında en büyük desteği aldığı uluslararası güçler, yeterince destek vermemeye başladılar. Üstelik, parti içi koalisyon dağılma noktasında. Parti dışı müttefikleri zaten çoktan terk ettiler O’nu.

Öte yandan halk güçlerindeki hareketlenme devam ediyor.
Kürt halkının özgürlük arayışı geri adım atacağa benzemiyor.
Gezi muhalefetinde ciddi bir öfke birikmiş durumda.
Her ne kadar örgütlü bir işçi muhalefetinden bahsedemesek de, işçi havzalarındaki kıpırdanmalar yaklaşan bir şeylerin habercisi.
Kadınlar, erkek egemen sistemin ağırlaşan baskı ve şiddetine karşı bir kadın isyanın yaklaştığının işaretlerini veriyor.

Kışkırtılan mezhep çatışmasının ne sonuç yaratacağını iyi bilen Aleviler öfkeli.

Sermayenin doymak bilmez iştahının talepleri doğrultunda doğaya yapılan saldırılar halkın direnişiyle karşılaşıyor.

AKP’nin etrafı sarılmış durumda.
Ama, bizim için esas soru Erdoğan/AKP’nin nasıl gideceği.
Halk güçlerinin öncülük ettiği bir hareketle mi, yoksa sermaye güçlerinin kontrolünde bir “renkli devrim” veya askeri darbeyle mi? Aslına bakarsanız, olasılıklar havuzu daha da geniş…

Kurtarıcı ABD mi?

Bu olasılıklardan hangisinin ne şekilde gerçekleşeceği yalnızca halk muhalefetinin gündeminde değil elbette.
Kimi odaklar tarafından, halkın içinde, AKP’nin başta ABD olmak üzere, uluslararası güçler ve onların yerel müttefiklerince etkisizleştirileceği beklentisinin oluşturulmaya çalışıldığını görüyoruz.

Görünen o ki, bu algı operasyonlarıyla, oldukça hasar almış rejim onarılmak ve halk güçleri etkisizleştirilmek isteniyor.
Erdoğan’ın son ABD ziyaretinde en çok ön plana çıkartılan şey, bu ziyaretin bir “rezalet” olmasıydı. Aynı kesimlerde şöyle bir beklenti oluştu böylece: “Böylesine rezil bir liderle ABD daha ne kadar devam edecek ki?”
Bilinmelidir ki, AKP’nin gerçek muhalifleri olan halk güçlerinin dışında onu devirmek istediği iddia edilen güçler, onun bugünkü rejimi kurması konusunda en çok destekleyenlerdir.

Bugün kendilerinden medet umulan ABD, AB, yerli sermaye sınıfı, TSK, cemaat vs., onun en büyük müttefikleri değil miydi?

İşte, şimdi de o güçlerin kontrolünde bir muhalefet ortamı yaratılmaya çalışılıyor.

Neoliberal soygun düzeninden, Gezi’deki cinayetlerden, Suriye savaşından, Kürt katliamından, mezhepçi nefretten, katliam yapan bombalardan bahsetmeyen bir muhalefet oluşturulmaya çalışılıyor.

Bu “kontrol altındaki” sözde muhalefet üzerinden, AKP iktidarına karşı oluşan tepkiler kontrole alınmak isteniyor. AKP gidecek, ama kurduğu rejim kalacak!

Biz Bu Oyuna Gelmeyelim

Mısır ve Tunus halk devrimlerinin trajik sonlarına çok yakın bir zamanda şahit olduk.

Her ne kadar oradaki süreçler tam anlamıyla tamamlanmamış olsa da, biliyoruz ki, halkın inisiyatifiyle yapılan devrimler çalınarak sistemi restorasyon sürecine çevrildiler. Halkın meşru ve yıkıcı öfkesi, sistem içerisine kanalize edilerek kontrole alındı.

Şimdi aynı süreci Türkiye’de yapmak isteyebilirler. Ayrıca, böylesi bir tutumu geliştirerek, AKP’yi halkın gücüyle “ıslah etmeyi” ve “akıllamış” haliyle iktidarını sürdürmesini de hesaplayabilirler.

Rıza Sarraf’ı tutuklayan ve Erdoğan’ı rezil eden Obama’yı kahraman ilan edenlere soruyoruz: Bugünkü tablonun oluşmasında başta ABD olmak üzere uluslararası güçlerin payını nasıl görmezden gelirsiniz? Son dönemlerde eleştirilmesi, onun yerli ve yabancı sermaye gruplarının göz bebeği olduğu gerçeğini değiştirir mi?

Tüm muhalefete çağrımızdır.
İktidar ve hatta rejim, büyük bir kırılganlık içerisinde çırpınıyor ve kendisini sarsan krizlerinden kurtulmaya çalışıyor. Bu kırılganlık gösteriyor ki, AKP sanıldığı kadar güçlü değil. Her an koltuğunu kaybedebilir. Mesele ondan boşalacak yerin yerine kimin oturacağıdır. Halk mı kazanacak, yoksa sermaye-liberal akıl koalisyonu mu?

İşte, bunu belirleyecek olan şey bizim konumlanmamızdır.

Uluslararası güçlere ve yerli sermayeye, TSK’ya, Gülen Cemaatine, düzen içi muhalefete yedeklenmeden, onlardan medet ummayan bir odak oluşturarak kendi gücümüzü inşa edelim.
Kendi kaderimizi kendimiz belirleyelim.
10 Ekim rejimine karşı halkın gücünü inşa edelim!