Çocuklar birey midir? – Hatice Göz

Son yıllarda, toplumsal çürüme öyle derinleşti ki her yeni güne daha kötü haberlerle uyanır olduk. Özellikle çocuklarla ilgili olanlar, bütün bir toplumda derin yaralar bıraktı, bırakıyor. Çünkü toplum olarak çocuklar konusunda oldukça hassas ve duyarlıyız.

Peki, ama travmatik zamanlar dışında, toplum olarak çocuklara nasıl bakıyor, onları nasıl görüyoruz? Çocuk haklarını ne kadar biliyor, onlara ne kadar söz hakkı tanıyor ya da onları nasıl insanlar olarak yetiştiriyoruz?

Çocuk yetiştirme işini yalnızca “annelere” yükleyerek bunlardan sıyrılamayız. Bir çocuk, toplumsal yaşamın içine doğar ve orada şekillenir. Çocuğun bütün yaşamı toplum tarafından çevrelenmiştir. Bu alanın içerisinde onun karakteri oluşur, geleceği şekillenir.

Çocuklar ne değildir?

Çocuklar konusunda yapılan en büyük hata, onları kendi uzantılarımız olarak görmektir. Bu bakış açısı, bebeklik döneminde başlar. En tipik hali konuşmalara yansır. Mesela şu cümleleri çok duyarız: “Bugün banyomuzu yaparken hiç ağlamadık.” Bebeklik dönemi için kısmen kabul edilebilecek bu konuşma biçimi yaş ilerledikçe sorunlu bir ilişkiye yol açar.

Çocuk, ne kadar aileye bağlı olsa da doğduğu andan itibaren bireydir, bizim uzantımız değil. Ve “biz” ifadesi, çocuğun benlik algısına zarar verir, çocuk ile yetişkinler arasındaki farkı ortadan kaldırır. Ona, “sen kendi başına bir şey yapamazsın” demekle aynı şeydir bu. Bu kullanım, çocuğun özgüvenine zarar verirken kendi kararlarını vermelerine engel olur.

Otobüslerde çocuklara yer vermeme alışkanlığımızın da temelinde bu yatar. Zaten çocuklar, yanlarındaki yetişkine neredeyse yapışık olarak hareket ederler. Bu nedenle otururken de onların kucağına oturtulurlar. Oysa bu hem çocuğun benliğinin oluşmasına zarar verir hem de bedeninin sınırlarının oluşmasını engeller.

Aynı bakışın devamında ise çocuğun beğeni ve tercihlerine müdahale etmektir. Onu, sürekli yönlendirmeye, eğitilmeye muhtaç birisi olarak gördüğümüz için kendi seçimlerini yapmasına müsaade etmeyiz. Kendi beğenilerimizi ona yansıtır ve bu yönde karar vermesini sağlarız.

Bir diğer yaklaşımsa çocukları hayallerimizi gerçekleştirme fırsatımız olarak görmemizdir. Yaşamımız boyunca yapmayı isteyip de yapamadığımız şeyleri çocuklarımıza birer hedef olarak aşılamaya çalışırız. Oysa, bütün insanların hayalleri, mutlulukları ve istekleri birbirinden farklıdır. Bizim “genlerimizi” taşıyan bir çocuk olması, bizimle aynı şeyleri seveceği anlamına gelmez. Onların kendi hayalleri, hedefleri olacaktır.

Bunun bir diğer örneği de çocuğu, toplumda kabul görmüş profillere benzetmeye çalışmaktır. Çocuğumuz kendisi değil de bir başkası olsun diye uğraşır dururuz. Çünkü kendi seçimleri riskli iken tıpa tıp bir örneğe benzetmek daha garantilidir. Böylece bir türlü “kendi” olamaz çocuk.

Bunların hepsi çocuğun yetiştirilme süreçlerini etkiler. Onu bağımlı bir karaktere dönüştürür ve birey olmasını engeller.

Özgür bireyler için

Çok kullanılan bir söz var: Ağaç yaşken eğilir.

Çocukları da işte böyle eğilecek ağaçlar olarak görüyoruz. Nereye çeksek oraya gelecek, nereye eğsek o tarafa meyil edecek ağaçlar.

Onları edilgen, pasif insanlar olarak görüyor ve sonrasında da öyle kalmalarına neden oluyoruz. Elbette, “en doğru” olanı seçsin, en iyilerine yönelsin, başına bir şey gelmesin istiyor ve onun için kaygılanıyor olabiliriz. Ancak bunlar bizim “en”lerimizdir ve asla onun bütün hayatını şekillendirmemelidirler. Onlar için en iyisini istiyorsak kendilerini keşfetmelerine izin vererek başlayabiliriz.

Her çocuk bir bireydir. Hem de doğduğu anda. Bütün insan haklarına o an sahip olur. Belli bir süre yardıma ihtiyacının olması, öğrenmesinin gerekmesi, hatalar yapması… Bunların hiçbiri onları birey olmaktan çıkarmaz.

Onların kendilerine ait bir dünyaları, dilleri, algılayış biçimleri, hayalleri ve istekleri vardır. Özgür birer birey olmaları için onların kararlarına saygı duyabilir, önlerini açabilir, bir yandan onlara öğretirken öbür yandan onlardan öğrendiğimizin bilincine varabiliriz.

Çocukları elimizde şekil verdiğimiz bir hamur değil, kendi rengini taşıyan bir insan olarak görebilirsek her şey daha kolay olacaktır.

Her çocuk kendi ritmiyle gelir dünyaya. Tam bu ritimlerle neşe katarlar, renk verirler. Bırakalım, onlarla rengarenk olsun dünya.