Devlet krizi derinleşirken – H. DURKAL

 

Devlet dediğimiz varlık biçimi, klasik bakışla dış görünüşte bir “egemen sınıfların zor aygıtı”ndan başka bir şey değildir. Yakından bakıldığında bu baskı aygıtının, egemen sınıfın tek bir fraksiyonu tarafından yönetildiği r burjuva devleti bulmak zordur. Çelişkinin doğası gereği yönetici sınıf da kendi içerisinde farklı kanatlara ayrılır. Ya da devlet farklı çıkar grupları tarafından bölüşülür.

Sömürü düzeninin ve baskı aygıtının zarar görmemesi için burjuvazinin fraksiyonları arasında genellikle uyumlu bir çalışma arzulanır. Devletin içerisindeki çeşitli kanatlar arasındaki dengenin iç çatışmalar sonucunda bozulmasına devlet krizi diyoruz.

Türkiye tarihinin en büyük devlet krizini yaşamaktadır. Bu kriz burjuvazinin farklı bölüntüleri arasındaki “tüm kurumları ele geçirme” kavgasından kaynaklanmaktadır.

Krizin tarihçesi

7 Şubat 2012’de Cemaate bağlı savcıların MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı ifade vermeye çağırmaları krizin ilk sinyallerini verdi. Daha önce futboldaki şike davasında arkasından hançerlenen cemaat, açıkça Erdoğan’a operasyon çekti. Hedef Erdoğan idi. Devletin savcısı devletin istihbarat biriminin başındaki ismi ve dolaylı olarak dönemin başbakanını hedef aldı. Ama bu girişimi sonuçsuz kaldı.

Bu durum Erdoğan cephesinde güvenlik kaygısı yarattı ve itiş kakış alevlendi. Karşı hamlelerle cemaatin para ve insan kaynakları kesilmeye çalışıldı. Dershaneler kapatıldı. Polis ve bürokratların yerleri değiştirildi.

Cemaatin buna cevabı hepimizin malumu 17-25 Aralık operasyonları oldu. Yine devlet içerisindeki bir fraksiyon, diğerine operasyon yapmaya kalktı. Hedefte yine Erdoğan vardı. Ama bu girişim de başarıya ulaşamadı.

Darbe ve derinleşen kriz

15 Temmuz’da ise devlet krizinin zirvesini yaşadık. MİT tırları operasyonlarında çekilen ama patlamayan silahlar bu kez patladı. Devletin bir fraksiyonu diğerine ağır silahlarla, savaş uçaklarıyla, tanklarla saldırdı. Yasama organı uçaklarla bombalandı. Devletin kolluk kuvvetleri hepimizin gözü önünde birbirlerini vurdular.

Görünen o ki kavga sonlanmadı. Erdoğan devletin kontrolünü tek başına kontrol etmek pahasına devleti baştan aşağı çeteleştiriyor. SADAT, Sedat Peker gibi çeteler devlet içerisinde konumlarını arttırırken, Ak Silahlanma gibi çağrılarla paramiliter güç odakları oluşturma politikaları hayata geçiriliyor. Bu hamleler Erdoğan’ı ne kadar ayakta tutabilecek?

Krizin geleceği

Cemaat 15 Temmuz sonrası çok ağır bir darbe almış olsa da, bu durum devlet krizinin ortadan kalkması için yeterli olmamıştır. Devletin tüm kademeleri homojen bir şekilde Erdoğan kliğine ait olursa ortada büyük bir meşruiyet sorunu olacaktır. Devlet içerisinde büyük bir güvensizlik ve belirsizlik var. Ve üstelik on binlerce bürokrat, kolluk kuvvet, TSK mensubu devlet kademelerinden uzaklaştırılmış durumda. Bu durum krizin etkilerini arttırmakta.

Kürtlerin kendi coğrafyalarında “Ben de varım” deme ihtimali, eski Ergenekon/TSK unsurlarının kazanmaya çalıştıkları inisiyatifle devlet içerisinde varlık alanlarını genişletme ihtimali ve var olan devlet yapılanması içerisinde uyuyan cemaat unsurlarının ortaya çıkma ihtimali…”Erdoğan devlet krizi içerisinde çırpınıyor” dersek, abartmış mı oluruz?