ABD seçimlerinin ardından – Max Zirngast

ABD’deki siyasi gelişmeler ABD imparatorluğunun dünya sistemindeki konumundan kaynaklı sadece ABD içinde politik bir anlam taşamıyor, aynı zamanda bütün dünyayı bir şekilde etkiliyor. Ve Joe Biden’ın başkan seçilmesiyle birlikte, kimilerinin sandığının aksine, ABD imparatorluktan vazgeçmeyecek.

Biden’ın siyasi geçmişinde istikrarlı bir şekilde savaşperver bir şahin duruşa sahip olduğu önemli bir gerçekliktir. Onu destekleyenler arasında silah sanayisinden finans kapitale, büyük bankalardan güvenlik mensuplarına kadar neredeyse her sermaye kesimi var.

İmparatorluklarını tam olarak nasıl sürdüreceklerini ve AB, Çin ve Rusya ile ilişkilerinin nasıl şekilleneceğini göreceğiz. Trump’ın zırvalarından ve ani çıkışlarından kurtulup “klasik” tarzla dış politika yapacakları için mutlu olanlar da var elbette ABD’nin ilgili kurumlarında. Ancak bunun sadece nüans farkı olacağına değinmekle yetinelim.

Trump ne yapmaya çalışıyor?

Biden’ın galibiyeti artık resmiyet kazanmış olsa da, Trump, özellikle Twitter hesabı üzerinden, seçimlerde hile yapıldığını ve aslında kendisinin kazandığını, bunun için hukukî mücadeleyi sürdüreceğini açıklıyor. Bu açıklamaya ihtiyaç duyan bir husus.

Trump’ın kişisel zaafları ortada. Şüphesiz pespaye bir kişiliktir. Fakat her pespaye kişilik ABD başkanı seçilip, dört senelik başkanlığının ardından 73 milyon oy almıyor. Diğer yandan gerçekten darbe yapmayı düşünmesi pek olası değil, güç dengeleri öyle bir hamlenin aleyhinde duruyor.

Kısacası Trump hem kişisel çıkarlarını hem de kitle mobilizasyonunu sürdürmenin peşinde. Kendisi, Cumhuriyetçi tabanda epey sevilen ve aşırı sağda saygı gören biri. Bu hamlelerini ilerideki siyasi ve toplumsal mücadeleler için hazırlık olarak anlayabiliriz. Tam da o yüzden birçok Cumhuriyetçi Trump’ı hala destekliyor. Çünkü önümüzdeki seçimleri kazanmak istiyorlar.

Ve unutmamak gerekir ki Trump momentini hazırlayan sağdaki örgütlenme çabaları Obama seçildikten sonra ivme kazandı. Siyah bir başkan sağcı örgütlenme için iyi bir kozdu. Obama ise onu seçtiren taban hareketini demobilize edip Trump’a yol açmış oluyordu.

Trumpizm yenildi mi?

Liberal anlatıya göre, Trump tarihin bir kazasıdır, tanrının bir hıçkırık tutmasıdır. Artık her şey normale dönecek, kapitalizm ve burjuva demokrasisi bildiğimiz, alışkın olduğumuz kurallar çerçevesinde ilerleyecek.

İstikrarlı bir şekilde siyasi merkezin çözüldüğünü görmezden gelmeyi tercih ediyor bu anlatı. Trumpvari figürlerin Brezilya’dan Hindistan’a kadar birçok yerde iktidara geldiklerini görmezden gelip, otoriter-faşizan sağın küresel çapta yükselişte olduğunu açıklamakta zorlanıyor aynı zamanda.

Liberal anlatı devamında şimdiden baş hedef olarak Biden ve Demokrat Parti statükosunu soldan eleştirilenleri seçti. Hâlbuki bu sol bir sürü soruna işaret ediyor: Çoklu kriz içinde debelenen kapitalizmden dolayı halkın yoksullaşması ve/veya borçlanması; gençliğin geleceğe dair umutsuzluğu ve kendilerini güvencesiz görmeleri vb.

Trumpgiller tam da böylesi bir kriz ortamında bu sorunları çarpık bir şekilde ele alıp, gerçek derde sahte deva satarak yükselebildiler zaten. Liberal statükocular bu nesnel durumda sadece “olağan” akışı biraz daha tatlı dille ve “akıllıca” yürütüp gerçek krizi geçiştirmeyi düşünüyorlarsa, ileri süreçte Trump’a ya da yeni, belki de daha vasıflı Trumplara yol açmış oluyorlar.

“Trumpizm”in geri dönüşünü engelleyebilecek tek güç, halkın çıkarları doğrultusunda örgütlenen bir sol olacaktır.