Fenerbahçe, siyaset ve sembollerin gücü – Mazlum Zafer

Alıştık, hayatımızın her alanı siyaset yüklü. Siyasi sembolizmi her yerde görüyoruz. Fenerbahçe kulüp başkanlığı seçimini de bu doğrultuda okumalıyız.

Ali Koç’un çıkışı ve seçilmesi sembolik bir güç taşıyor. İllüzyonlara yer yok. Büyük sermaye gruplarının ve hâkim sınıfların bir temsilcisi diğerinin yerine geçecek. Bu değişim tamamen endüstriyelleşmiş, mafyatik, her köşesinden yolsuzluk akan Türkiye futboluna hiçbir şekilde “devrim” getirmeyecek. Bunu bilmeyen yoktur. Ama Ali Koç’un başkan olmasının yarattığı etki ve taraftarlarca büyük sevinçle karşılanması başka bir arzunun göstergesidir: değişim arzusu.

“Gitmeyecek olanlar”

Burjuvazi Ali Koç’un başkan olmasıyla futbolu ele geçirmedi. Spor dallarının bir çoğu, sermayenin zaman içerisinde toplumsallaşma düzeyinin artmasıyla ele geçirildi. Futbol da bundan nasibini aldı. Ama bugün bu spor dünya genelinde milyarlarca insan tarafından halen çok seviliyor ve yakından takip ediliyor. Dolayısıyla bu alanda sermaye güdümünde ilerleyen her bir gelişme politik anlamlar taşıyor.

En başta belirtmek gerekir; Aziz Yıldırım şüphesiz ki, Türkiye’deki futbol dünyasının çokça nefret duyulan isimlerinden bir tanesiydi. Öyle ki son yıllarda artık kendi taraftarı da kendisine sırt çevirmişti. Fenerbahçeli olmayan taraftarların da büyük nefretini kazanmıştı. Dolayısıyla bu tarihi yenilgisini, ne Ali Koç ne de bir başka burjuva birey tarafından tattı. Ona yenilgiyi, değişim isteyen taraftar grupları tattırdı. Bunu cesaretle her yerde savunmamız gerekir.

Aziz Yıldırım’ın gidişi Melih Gökçek gibi oldu. Onu seçenler bile, ardından bir damla gözyaşı dökmemişlerdir. Ankara’nın yeni belediye başkanı Mustafa Tuna’nın “daha iyi” olabilmek için çaba sarf etmesine bile gerek yoktu: Melih Gökçek gibi olmamayeterliydi.

Aziz Yıldırım bunun bir başka örneğidir. Ve Aziz Yıldırım giderken herkesin 24 Haziran’ı işaret etmesi hiç şaşırtıcı değil. Evet, sırada biri daha var. O da bunu iyi biliyor.

Elbette, kendimizi bin bir çeşit hurda, hile ve şiddetle karşı karşıya bulabiliriz. AKP/Erdoğan rejiminin sona geldiği çok önceden tespit edilmişti ama her zaman bir yolunu bulup işin içinden sıyrıldılar. Erdoğan’ın elindeki en güçlü silah, umutları tüketen, kendisinin yerine bir alternatifinin olmaması yönünde yarattığı duygudur. “Ne olursa olsun gitmeyecek” inancıdır. Ama işte görüyoruz “asla gitmeyecek” dediğimiz figürler domino taşları gibi düşüyor art arda.

Restorasyon güçleri

Henüz Ali Koç’ların nasıl bir hesabı olduğunu bilmiyoruz. Ülkenin en büyük kapitalisti niye doğrudan böyle zahmetli ve potansiyel olarak yıpratıcı bir işe girişsin ki? Belki TÜSİAD sembollerin gücünün farkındadır ve Koç grubu önderliğinde dolaylı yollarla Erdoğan’a mesaj vermek istemektedir.

TÜSİAD başkanı Erol Bilecik (dipnot: o da Ali Koç’un yönetim kurulunda yer alan bir isim) son yaptığı konuşmasında, bugüne dek pek de görülmeyen netlik ve sertlikle siyasi değişim isteğini ifade etmişti. Şu anda İnce ve Akşener merkezli restorasyon girişimlerinin TÜSİAD-NATO ekseni tarafından desteklendiği giderek daha aşikar bir hal alıyor.

Belki de hesaplar bambaşka ama 24 Haziran’a giderken “gitmeyecek olan” herkesin teker teker düşmesi muhalefetin morali ister istemez yükseltiyor. TÜSİAD-Koç’un bunu hesaba katmamış olması pek olası değil.

Bizler

Bizler bunların farkındayız. Restorasyon girişimleri ve o girişimlerin bize hayır getirmeyeceğini de iyi biliyoruz. Ama Erdoğan’ın gitmesini istiyoruz. Sadece bıktığımızdan dolayı değil (ama elbette bıktık!), siyasi akıl da bunu gerektiriyor. Erdoğan’ın seçilmemesi yeni umutların yeşerebilmesi anlamına geliyor; demokrasi yolunda kapıların daha da açılması anlamına geliyor. Ancak nasıl ki Ali Koç Fenerbahçe’yi ve Türkiye futbolunu kökten değiştirmeyecekse, gerçek anlamda demokratik bir cumhuriyet de İnce veya Akşener ile gelmeyecek.

Moral üstünlüğü bizde. Kimse bizi kandırmasın, Aziz Yıldırım’lar da, Ali Koç’lar da hepsi bir şekilde AKP/Erdoğan rejiminin suç ortakları. Erdoğan yılları sadece İslami sermaye için değil, TÜSİAD için de şölen yıllarıdır. Hepsi bu sömürü düzeninde payına düşeni fazlasıyla aldı, insanları ve doğayı sömürüp daha da zengin oldular. Ve Erdoğan’dan sonra kim gelirse gelsin, yine bu sermayedarlarla ve bunların çıkarı için birlikte çalışacaktır. Bu döngüyü ancak bizler kırabiliriz.

Hiçbir zaman gitmeyecek kimse yok. Bizler, halkçı güçler örgütlü olup doğru hamleler attığımızda hiç kimsenin gücü bize yetmez. Melih Gökçek’in sessiz sedasız kaybolmasından Aziz Yıldırım’ın seçilmemesine kadar, bu gidişatın bizlere moral vermesi gerekiyor. Aziz Yıldırım seçilmediyse bu bizim zaferimiz. Yerine Ali Koç seçildiyse de bu bizim gücümüzün yeteri kadar olmadığındandır. Ama bir araya gelince her şeyi başarabiliriz. Kendi futbol dünyamızı da kurabiliriz, diktatörleri de devirebiliriz. Şimdi oluşan bu moral havasını lehimize çevirebilmeliyiz. Futbol dilinde: top bizde.

3.Haziran 2018