İktidar Krizi Derinleşirken, Peki Ya Şimdi Ne Yapmalı? – Perihan Koca

Öngörüldüğü gibi 7 Haziran seçimleriyle, “sandığın matematiğini” de aşan yeni bir toplumsal momente sıçrandı. Gezi ayaklanması, Kobane direnişi (ve direnişi toplumsallaştıran 6-8 Ekim serhildanı) ve şimdi 7 Haziran ile, somut bir kazanımla taçlanan üçüncü bir momentin ayakları  örülmeye başladı…

Gelinen noktada, mevcut durumun kendisi ve HDP ile kazanılan 6 milyonluk oy, Türkiye ve Ortadoğu halklarına nefes aldırmış, sol/sosyalist güçler ve halkçı dinamiklerin hareket alanlarını genişletmiştir. Her halükarda lehimizedir, hayırlıdır.

Bir başlangıç olarak;

Toplumsal bir reddedişin sandığa yansımasıyla burjuvaziye mevzi kaybettirildi.

Erdoğan AKP’sinin ayakları altından parlamento zemini halk güçleri tarafından “bir daha asla eskisi gibi olmayacak” şekilde çekiliverdi.

Evet, bu hala bir başlangıç! Ancak, güçlü bir başlangıç.

Seçim Sonrası Tablo

Evet, seçimlerin üzerinden bir ay geçti. Lakin iktidar krizi derinleşerek sürüyor…

AKP’nin tek parti iktidarı dönemi kapandı. 8 Haziran sabahı itibariyle Ankara’da tıkanan parlamento trafiği, meclis başkanlığı seçimleri, koalisyon kulisleri ve bugünlerde daha da öne çıkarılan erken seçim ihtimalleri ülke gündeminin nabzını tutuyor.

Bir aydır ardı ardına partilerden gelen koalisyon hükümeti açıklamalarını, azınlık hükümeti tartışmaları ve erken seçim öngörülerini, Baykal’ın yeniden hortlatıldığı ve Gül’ün devreye sokulduğu senaryoları seyir halindeyiz…

AKP ile koalisyona CHP’nin daha istekli davrandığı, şimdilerde hafiften kendini geri çektiği, MHP’nin pazarlık marjını yüksek tuttuğu, lakin meclis başkanlığı seçimlerinde AKP’ye el yükselttiği ve daha da yakınlaştığıbir tablo var karşımızda…

AKP, MHP ile mi CHP ile mi koalisyon yapacak yoksa erken seçim ihtimallerini mi zorlayacak, her gün herkes bu sorunun önüne sonuna getirilmiş başka eklerle birlikte hesap kitap yapmaya, öngörülerde bulunmaya çalışıyor.

Erdoğan, türlü zamana yayma politikaları nihayetinde çok şükür(!) 10 Temmuz itibariyle hükümeti kurma görevini devrik Başbakan Davutoğlu’na vermiş bulunuyor. Dolayısıyla kırk beş günlük koalisyon süreci resmen başlamış oldu.

Ve, malum gündem bulanıklığı, aynı tartışmalarla 23 Ağustos tarihine kadar politik gündem sürekli güncellenecek şekilde devam edecek gibi görünüyor.

Ancak şunu bir kenara yazmak gerekir ki, CHP ya da MHP fark etmez, koalisyon hükümeti kurulsa bile uzun erimli bir hükümet ihtimali pek ufukta görünmüyor…

Erdoğan’ın Akıbeti Belirsiz

Zira, Erdoğan ve şürekasının da akıbeti pek parlak değil. Geleceği tartışılan, her an yargılanma ihtimali olan, toplumsal meşruiyetini yitirmiş, beslendiği “istikrar” ve “refah” söylemleri elinden alınmış bir Erdoğan ve fevkalade bir çürüme sürecine girmiş AKP paradigması gerçekliği var karşımızda…

AKP, deyim yerindeyse ateş topunun üzerinde oturuyor, çıkmaz sokakları giderek genişliyor… Dolayısıyla şekilsiz ve bulanık bir siyasi atmosfere doğru sürüklenirlerken, Erdoğan’ın çubuğu her an daha fazla “maceracılık” çizgisine bükmesi ihtimaller dahilinde…

T.C askeri Suriye sınırına dizildi, her gün biraz daha şiddetlenerek Suriye’ye girildi-girilecek haberleri güncellenmeye başladı. Bakur hattında ateşkes ihlalleri gün gün yükseltiliyor, tasfiye politikaları derinleştiriliyor. AKP savaş argümanlarını devreye sokuyor…

2008’den beri Dünya konjonktüründe büyüyen ekonomik kriz,  şimdilerde bu belirsiz Türkiye atmosferinde sertleşerek buralara geldiğinin alarmlarını vermeye başlıyor, tabir-i caizse “ben geliyorum, hazır olun” diye bağırıyor. Paralel olarak, özellikle 2013 sonrasında lokal düzlemde başlayan ve metal direnişi ile artık ortaklaşarak patlamaya yüz tutan sınıf isyanı tetikleniyor.

Kadınlar, özellikle Özgecan eylemleri ardına, sokakları öfkeyle zapt etmeye mücadele grafiğini yükselterek devam ediyor.

İdare Etme Dönemi Bitti

Şimdi çubuğu kendimize bükecek olur isek, Ortadoğu coğrafyasında her an patlamaya hazır bir kasırganın artçılarına, sınıfın bilenen öfkesinin isyanına ve her an her yerden patlayabilme potansiyeli taşıyan toplumsal isyan dinamiklerine hazır mıyız, diye içerden kendimize sormamız gerekiyor.

Gelip geçici bir anın içinde değiliz evet, zaman kendi rutinini alaşağı ederek akıyorken, “biz” yeni dönemi karşılamaya ne kadar hazırız?

Sorunun esasına yoğunlaşmak ve evet artık kendi işimize odaklanmak zorundayız.

Seçim atmosferine girerken, “sandığı sokağa bükelim” demiştik. Öyle de oldu. “Biz” olma potansiyelimiz, halklaşma/toplumsallaşma kabiliyetimiz ve birlikte “güç” olma olanaklarımız arttı.

Şimdi, kazandığımız seçim zaferi ardına, sorumluluğumuz parlamentoya taşıdığımız 80 vekilin konumlanmasının desteklemesi ile asla sınırlı olamaz.

Parlamento ve sokak arasındaki duvarları yıkmak da görevimiz elbet. Lakin ivedilikle parlamento dışı alanlarda somut mevziler yaratmakla mesulüz.

Tam da şimdi, sokağın ritmi seçim atmosferinde daha da politikleşerek hızlanmışken, sokak sokak mahalle mahalle seçimlerde girdiğimiz her alanı daha da genişleterek kalıcılaştırmalıyız. Her adımımızı sokağa gözünü dikmiş, orada nefes alan yeni hamlelerle harmanlayarak, hali hazırda hareket halinde olan halkçı güçleri bir adım daha ileri taşımaya talip olmalıyız.

Şimdi “Halk Meclislerini”, daha da ilerisine gözümüzü dikersek “Demokratik Cumhuriyet” hattını, ayakları yere daha da sağlam basan bir yerden inşa etme ve bunun öncülüğüne soyunma vakti.

Evet, cüret edelim yeter.

Direnişi kuşatmaya çevirecek cesur adımlar atalım yeter…