TÖP: Mayıs’ta Yol Ayrımı: Sosyalizm İçin İleri

1 Mayıs 2020 tarihsel bir kırılmaya işaret ediyor.

Ekonomik kriz koşullarının pandemiyle birleşerek tüm sınıfsallığıyla yaşandığı ülkemizde, sokağa çıkma yasaklarında bile, işçiler cehennemi koşullarda çalışmaya zorlanırken, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı yasaklandı. Ancak olağanüstü koşullara rağmen, yaşamın tüm alanlarının adeta 1 Mayıs kürsüsüne dönüştüğü, ülke tarihindeki belki de en kitlesel 1 Mayıs’a tanıklık ettik.

Kapitalizm öldürüyor!

Virüsün sınıfsallığı derinleşiyor. Salgınla birlikte yeni bir işsizlik dalgası daha yükseliyor. Resmi rakamlara göre işsizlik ordusuna salgın sürecinde 6.5 milyon yeni işsiz daha katılmış durumda. İşsizlik oranları ve ücretsiz izne çıkarılan işçi sayısı giderek artıyor. İşçilerin, hastalık ve ölümcül risklere rağmen, çoğu sektörde göstermelik tedbirler dahi alınmadan, hiçbir denetime tabi tutulmadan çarkların dönmesi için çalıştırılmasına devam ediliyor. İSİG Meclisi’nin Nisan ayı raporuna göre; yüzde 47’si koronavirüsten olmak üzere 220 işçi yaşamını kaybetti.

Virüsün sınıfsal karakterinin en önemli boyutu, iktidarın izlediği politik adımlarla kendisini dışa vuruyor. Koronavirüs pandemisi, ülke gündemine oturduğu andan itibaren siyasi iktidarın önceliği sermayenin kurtarılması oldu. Toplumun yaşamsal ihtiyaçları, halkın sağlığı, acil ve yakıcı talepleri tümüyle göz ardı edilerek, salgın karşısında izlenen politikalarda ısrarla sermayeyi öncelemeye devam ediyorlar.

Normalleşme planı, halk sağlığını değil sermayeyi gözetiyor!

Maske dağıtımını bile organize edemeyen siyasi iktidar, pandemiden vizyon yaratmaya çalışarak, yaygın test yerine test sayılarını azaltıp vaka sayılarını düşük tutarak, virüsle mücadeleyi kamuoyuna bir başarı hikayesi olarak sunmak istiyor.

4 Mayıs akşamı, kabine toplantısının ardından AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “normalleşme planı” adı altında yapmış olduğu açıklama, şimdiye dek koronavirüsle mücadele kapsamında yürütülen politikaların siyasi mahiyetini bir kez daha açığa çıkardı. TTB ve Bilim Kurulu’nun uyarıları sermayenin çıkarları uğruna dikkate alınmıyor. Normalleşme planı, halk sağlığını değil sermayeyi gözetiyor.

Açıklanan takvime göre, kademeli olarak normalleşmeye geçilecek. Bu doğrultuda, çoğunluğu turistik illerden oluşan 7 büyükşehire seyahat sınırlaması kaldırıldı, 11 Mayıs’ta tüm AVM’ler açılacak, kafe, restoran ve otellerin açılışı organize edilecek, cerrahi ve bez maske satışa sunulacak.

Gençlik geleceksizleştiriliyor!

Milyonlarca gencin fiziksel ve psikolojik durumları gözetilmeksizin, eğitim ve bilim emekçilerinin uyarılarına kulak asılmadan, iktidarın ekonomi temelli politikaları doğrultusunda sınav ve akademik takvim de açıklandı. Üniversiteler 15 Haziran’da akademik takvime başlayacak, YÖK sınavı 27-28 Haziran’da, LGS sınavı 20 Haziran’da, Askeri Öğrenci Sınavı 14 Haziran’da yapılacak.

“Darbe ve Devletin Bekası”

Günlerdir “darbe ve siyasi komplo” gündemleri yeniden ısıtılarak, iktidar medyası aracılığıyla yürütülen kampanyalarla devreye sokulmuş durumda. İktidar, 15 Temmuz darbe girişimine sık sık müracaat ettiği gibi, düşmanlaştırma politikalarını da bir politik kalkan olarak kullanıyor. Öyle görünüyor ki, meşruiyeti kendi tabanında bile giderek azalan Erdoğan iktidarı, geniş kitlede rıza üretmekten ziyade kemik kadroyu sıkılaştırmak adına siyasi manevralar yapmaya bu adımlar üzerinden faşist rasyonaliteyi kurumsallaştırmaya çalışıyor.

Keza, 24 Nisan günü Cuma Hutbesinde Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “salgın hastalıkların nedenini eşcinselliğe ve zinanın yaygınlaşmasına” bağlaması da benzer bir politik yaklaşımın ürünü. Siyaset üretme ve yönetme kabiliyeti daraldıkça daralan iktidar, ana saiklerinden biri olan dini politik hegemonyanın bir aracı haline getiren nefret söylemlerine başvurarak,  gündemi kendinin belirlediği ve belirleyeceği zeminlere çekerek ilerlemeye çalışıyor. Bizzat devletin kurumları aracılığıyla eşcinselleri hedef gösteriyor, şiddete ve lince açık hale getiriyor, suç işliyorlar.

Barolardan gelen reflekslere nefret suçunu meşrulaştıracak söylem ve eylemlerle karşılık vererek, Ankara ve Diyarbakır Baroları’na ivedilikle soruşturma açtılar.

Barolara soruşturma açılması ise anlık gelişen herhangi bir tesadüfi gelişme değil. Öyle ki, en son AKP MYK’sında “Avukatlar Kanunu”nda değişiklik yapılması için karar aldılar. 4 Mayıs akşamı yaptığı açıklamada bizzat Erdoğan’ın kendi sözleriyle “Adli yıl açılışında ilk çözmemiz gereken meselelerden biri, tüm meslek teşekküllerinin seçim yöntemlerinin, temsili demokrasiye uygun hale getirilmesidir” denildi. Bu demek oluyor ki, baroların yanı sıra TTB, TMMOB gibi meslek örgütleri başta olmak üzere tüm meslek örgütlerine müdahale edilerek, kayyım atanması da iktidarın yol haritasındaki ana meselelerden.

İktidar, yönetemediği ülkeyi artık kayyım ile yönetmeye çalışıyor. Kayyım politikaları ana politik eksen haline getiriliyor. Faşizmin kurumsallaştırma adımlarında merkezi hükümet ile yerel yönetimler gerilimini başat gündemi belleyen iktidar başta HDP’li belediyeler olmak üzerek ülkenin tüm kurumlarına kayyım atayarak yol yürümeye çalışıyor.

Yerel seçimler ardına üçü büyükşehir olmak üzere HDP’nin halkın oylarıyla kazandığı 65 belediyeden 40’ına kayyım atandı, şimdilerde Kars Belediyesi de kayyım tehdidi altında.

Ülke salgın ile mücadelede kritik bir kavşaktayken, salgını fırsat belleyerek halk iradesinin üzerinden atlayıp merkez-yerel gerilimi üzerinden iktidarını sağlamlaştırmaya çalışan AKP-MHP bloku, krizi ve salgını yönetemediği gibi halka rağmen ve halka karşı suç işlemeye devam ediyor. Derinleşen krizle birlikte iyiden iyiye açığa çıkan çelişkilerin çatışmaya dönüşme potansiyeli de giderek büyüyor.

1 Mayıs ve 6 Mayıs’ın tarihi çağrısı!

1 Mayıs 2020 bir yol ayrımına işaret ederken, bundan tam 48 yıl önce 6 Mayıs 1972’de idam edilen, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın daracağındaki son sözleri şimdi daha yakıcı bir gerçeklikle yankılanıyor. 68 kuşağının o en öndeki devrimcilerinin emperyalizme ve faşizme karşı özgür bir ülke için yükselttikleri kavga şimdi daha da büyüyor.

Tüm dünyada kapitalizmin parlak pulları dökülürken sosyalizmin yıldızı parlıyor.

Ancak biliyoruz ki, o yıldız ancak örgütlü bir güçle yeryüzüne kök salacak.

Seçeneksiz ya da çaresiz değiliz, kapitalizmin cehennemine mahkum değiliz.

1 Mayıs ve 6 Mayıs’ın tarihi çağrısına kulak verelim, yaşamak ve yaşatmak için sosyalizmin bayrağı altında birleşelim.