Ne Darbe Ne OHAL Ne Diktatörlük! Çözüm Demokratik Cumhuriyet! – TÖPG

15 Temmuz 2016 tarihinde, egemenler arasındaki iktidar kavgasının ürünü olan bir darbe girişimi yaşandı. Görünür biçimiyle, Cemaat ile AKP arasındaki kavganın son perdesi oynandı. Bu süreç henüz sonlanmadı ve kısa vadede ne gibi sonuçlar çıkaracağını kestirmek güç görünüyor. Ayrıca, darbe bastırılıp yenilgiye uğradıktan sonra, sadece Cemaat değil, Ordu içindeki başka bazı güçlerin de darbenin içinde olduğu, Erdoğan karşıtlığı zemininde Cemaat ağırlıklı bir ittifak alanının olduğu anlaşılıyor.
1.       Yaşananlar kurgu değil, apaçık bir darbe girişimidir. Sonrasında yaşananlar ise bir karşı darbe sürecine işaret etmektedir.
Ağustos ayında gerçekleştirilecek olan Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında TSK içerisindeki Gülen cemaati bağlantılı subayların görevden alınacağına dair yoğun bir propaganda süreci işlendi. Bu süreci önlemek amacıyla Cemaat bağlantılı subaylar bir darbe girişiminde bulundular. Ancak başarılı olamadılar. Darbeyi hem düşmanını olan Cemaat güçlerini ezme, hem güçlenme ve hem de inşa ettiği yeni rejimi sağlamlaştırma fırsatına çeviren Erdoğan, kısa vadede kazançlı çıkmayı umuyor.
2.       Düşmanına karşı büyük bir cadı avı başlatan Erdoğan iktidarı, bu karşı girişimini yalnızca Cemaat güçlerine yönelik değil faşizan kitle eylemleriyle bütün karşıtlarına karşı da kullanıyor. Deyim yerindeyse faşizme doğru giden rejim sokak eylemleri denemesi yapma fırsatı buldu. Erdoğan’ın sokağa çağırdığı faşistleştirilmiş militan kitle yurdun birçok noktasında özellikle Alevilere yönelik provokasyonlarda bulunuyor.  Bu saldırıların alanı ve hedefleri genişleyebilir.
3.       Darbeye karşı direnen lider görüntüsü yaratarak, bir meşruiyet kazandığını düşünen Erdoğan, halka  yaptığı “sokağa çıkın” çağrısıyla kendi etrafında bir birlik sağlama gayretine girdi. Böylece içerisinde bulunduğu birçok krizi öteleme hesapları yapıyor.
Ancak, istedikleri çapta kitleyi sokağa çıkaramadılar. Ayrıca diken üstündeler. Görünen o ki darbe girişimi şimdilik etkisiz hale getirilse de tehdit devam ediyor. Erdoğan için yapılan “gücünü arttırdı”, “yerini sağlamlaştırma fırsatı buldu” benzeri söylemler hem doğru hem de yanlış. Güçlü görüntünün geçici olduğunu, darbe öncesine kadar Erdoğan’ı sıkıştıran tüm kriz dinamiklerinin olduğu gibi yerinde durduğunu belirtmek gerekir. Ayrıca, darbe bir devlet krizine dönüşüyor ve bu kriz de, en dipte oluşan sarsıntıyla, devletten güç alıp devletin açtığı siyasal alanın içinde kendisini var eden bütün siyasal güçleri ve kurumları, o arada AKP/Erdoğan’ı da zayıflatıyor.
4.       Darbeyi uluslararası güçlerin desteklediğine dair elde veri yoktu. Ancak uluslararası güçlerin (NATO, AB, ABD vs.) darbenin gerçekleştirildiği saatlerde sessiz kalmayı tercih ettikleri, darbecilerin girişimlerinin başarılı olup olamayacağını izledikleri görüldü. Bu da Erdoğan’a yönelik uluslararası bir desteğin olmadığının açık bir kanıtıdır. Hatta, günler geçtikçe, ABD içindeki bazı odakların darbeyi desteklediğine dair güçlü belirtiler ortaya çıkıyor.
5.       Darbe sonrası yapılan “Demokrasi” çağrıları ve ulusal bütünlük yaratma çabalarına dâhil olmuyoruz. Bu girişim öncesinde Türkiye’de zaten bir darbe ortamı vardı. 7 Haziran seçimleri sonrası bizzat Erdoğan rejimi bir darbe gerçekleştirilmiştir. Cuntaya karşı çıkarken cunta öncesi “7 Haziran darbesi” ortamına değil, halkçı bir demokratik ortama yönelinmesi gerektiğini düşünüyor.
6.       Halkçı demokrasinin örgütlenmiş hali, “Demokratik Cumhuriyettir.”
Ekonomik kriz, rejim krizi, sistem krizi derken, darbe süreci bir devlet krizini doğurdu. Bu koşullarda “devrimin güncelliği” kendisini açıkça dayatıyor. Demokratik hakları koruyan bir tutumun ötesine geçerek, kurucu bir irade dayatılmalı, halkçı bir “Demokratik Cumhuriyeti” temel hedefine oturtan bir siyasal ve toplumsal ittifak inşa edilmelidir.
7.       İşçilerin, kadınların, doğa savunucularının, Alevilerin ve öğrenci gençlerin güncel taleplerini, bu taleplere uygun örgütlenme biçimlerini ve eylem tarzlarını gören bir öncülük oluşturmamız gerekiyor.
Demokratik Cumhuriyet hedefimize, egemenler arası kriz politikaları, patlayan bombalar ve yaşanan bir dizi darbeyle güncel politikadan uzaklaştırılan ve moral düzeyi düşürülen halka umut ve moral aşılayan gerçek bir öncülükle yürümeliyiz.
Demokratik Cumhuriyet yürüyüşü, halkı burjuva güçler arası kutuplaşmada taraf tutmaya zorlayan, halkın yıkıcı öfkesini boşa harcayan, demokratik taleplerini görmeyen ve özgürlük arayışına omuz vermeyen tutumlardan uzak duracaktır.