Savaşçı ve bilge bir Alevi hareketi yaratılmalı – Haydar Arıkuşu

Sivas katliamı protestolarının atmosferinde meydana gelen dört gelişme Alevi hareketinin geldiği konumu önemle işaret etmektedir.

Birincisi; Cami-Cemevi projesiyle Sünni İslam’la bütünleşen İzzet-ullah’un CEM vakfının son icraatı “Ramazan Cemi” yönergesi, Alevilikteki asimilasyonun ne boyutta olduğunu gösteriyor. CEM Vakfı’na bağlı cemevlerinde böylesi uygulamalara gidilmesi belki tek başına sorun görünmüyordu. Ama “yönergenin” Pir Sultan Dernekleri cenahında da karşılık bulması, sorunu boylu boyunca önümüze serdi.
Tarihselliği eksik ama olumlu bir bildirge
İkincisi; 4 Temmuz’da yayınlanan “ Hacı Bektaş Bildirgesi” oldu. “Yol Erkan Bildirisi” olarak da bilinen bildiri, hem Alevi hareketince hem de iktidar mensuplarınca çok tartışıldı. Asimilasyona ve İslam takiyelerine karşı ortaya konan bildirge “öze dönüş” kaygısıyla yazılmıştı. Fakat Alevilerin önemsediği İmam Ali, 12 İmamlar, 7 ulu ozanın bildiride olmaması çok dikkat çekiciydi ve bu büyük bir eksiklikti. Bildirge cesareti ve Alevilik öz değerlerini yansıtmasıyla olumluluk taşıyor, Alevilerin “Kadim Tarihine” inebiliyordu belki; ama “tarihsel gelişiminin” yanından bile geçmiyordu.
Esas sorun “ulusalcı” yaklaşımdır
Üçüncüsü; Osman Baydemir’in 2 Temmuz Katliamı anmasında Sivas’ta yaptığı tartışmalara yol açan açıklamadır:”Buraya acıya ortak olmaya geldik. Buraya üç karanfil bıraktık. Biri Şeyh Sait torunları adına, diğeri Seyit Rıza torunları adına ve üçüncüsü Hacı Bektaş ve Pir Sultan torunları adına bırakılan karanfillerdir”.
Alevi önderlerinin yanında Şeyh Sait isminin birlikte anılması birçok Alevi önderce kabul görmemiştir. Böylesi bir yerde ve zamanda açıklamalarda Alevilerin hassasiyetini göz önünde bulundurmak gerekirdi elbette. Ancak tartışmalardaki üslup, meselenin öz itibarıyla “Kürtler ve Aleviler” meselesi olduğunu açığa çıkarmıştır.
Kastını aştığını belirterek özür dileyen Baydemir’in Diyarbakır Belediyesi Başkanlığı döneminde Alevi hareketine ne kadar katkı sunduğu bilinmektedir. Buradaki esas sorun Aleviler’deki Kemalist, ulusalcı, aydınlanmacı etkinin bir kere daha hortlatılmak istenmesidir. Yoksa açıklamaya bakıldığında, ezilen ve isyan eden önderlerin “birliğini” savunmaktan başka bir şey yoktur. Karşı açıklama yapanlar Seyit Rıza’nın bir Alevi önderi olduğunu ve 38 Dersim Katliamı’nın Atatürk döneminde yapılmış bir Alevi Katliamı olduğunu kabul etmekte midir ki?
Vahim bir bildirge
Dördüncüsü 27 Temmuz’da yayınlanan, 32 Alevi ocağına mensup 75 Alevi dedesi ile 20 kanaat önderinin imzaladığı “Alevilik Bildirgesi”dir.
Bildirgenin yazarlarından Ali Rıza Özdemir; “Bu bildirgenin öncelikli amacı Alevilerin ve daha sonra Türkiye’nin birliğini sağlamaya yöneliktir. Bu bildirge Türkiye’nin birliğine ve Büyük Atatürk’ün başlatmış olduğu Türk uluslaşmasına konulan altından bir tuğladır. Yüz yıl sonra bugünün Aleviliğini ve bugünün Türkiye’sini yazanlar, bu bildirgenin altında imzası bulunan Alevi inanç önderlerini büyük harflerle yazacaklardır ve herkesi programımıza bekliyoruz” dedi.
Alın size bir Türk –İslam sentezi bildirgesi.
Sonuç olarak;
Asimilasyonun, takiyelerin, milliyetçiliğin, Sünniliğin cenderesinde dolanan Alevilik. Bir sağdan, bir soldan yumruklanan Alevilik…
Yeni, güçlü, kendi temellerinde, derinden, bağımsız, teorik ve pratik; savaşçı ve bilge bir Alevi hareketi yaratmalıyız. Başka yolumuz kalmadı.