TÖP: Çocuk Haklarının Uygulanması için Harekete Geçme Zamanı!

20 Kasım, 30 yıldır “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kabul ediliyor.
Kabul edilen bu takvim vesilesiyle, çocuklara yönelik istismarın, çocuk işçiliğin, çocukların temel yaşamsal haklardan yoksunluklarının derinleştiği bugünlerde, çocuk haklarını bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre: Her çocuk, nerede doğduğuna, kim olduğuna; cinsiyetine, dinine, etnik kökenine bakılmaksızın yaşama hakkı başta olmak üzere; eksiksiz biçimde gelişme hakkı; zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı; aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma hakkına sahiptir.
Tüm çocukların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılandığı, güvende ve değerli hissettiği, mutlu olduğu bir ortamda yaşamaya, kendini ifade etmeye hakkı vardır. Bu, devletin, toplumun ve ebeveynlerin ortak sorumluluğudur.
Peki, çocuklar kendilerine verildiği söylenen ve evrensel olarak da kabul edilen bu hakları gerçekten kullanabiliyorlar mı?
Çocuk hakları açısından Türkiye’nin durumuna baktığımızda korkunç bir tabloyla karşılaşıyoruz.
Fabrikada, sokaklarda, tarlalarda çalıştırılan, savaşlardan ve çatışmalardan en çok etkilenen ve en ağır travmalarla karşı karşıya kalan, şiddetin, istismarın, zorla ve erken yaşta evliliklerin kurbanı olan milyonlarca çocuk var.
Eğitim-Sen’in açıkladığı son verilere göre; çocuklara yönelik cinsel istismar vakaları son 10 yılda yüzde 700’lük bir oranla artış gösterirken, yine son 10 yıl içinde 482 bin kız çocuğunun evlendirildiği biliniyor.
Çalışma hayatında 2 milyona yakın çocuk işçi bulunuyor, bunların yaklaşık yüzde 80’i ise kayıt dışı çalışmakta.
Hayatını kaybeden her 30 işçiden birisi yoksulluktan dolayı çalışan çocuk işçiler.

Sadece resmi istatistiki verilere göre; 5 yılda en az 260 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.

o-6 yaş arası 780 bebek, 6-18 yaş arası 2500 çocuk cezaevinde.

Her geçen yıl artan istastikler ise; giderek kanıksanıyor, Türkiye’nin normali haline getiriliyor.

Biliyoruz;

Yamalı bohça gibi, artık bir yap-boz tahtasına, deney laboratuvarına dönüşen Türkiye’nin eğitim sistemindeki açmazlar, istihdam ve sağlık politikaları bu gidişatı iyiden iyiye körüklüyor.
Biliyoruz;
Bu ürkütücü tablonun önünü açan, neoliberal uygulamalar ve erkek egemenliği ile yoğrulmuş devlet ve iktidar politikalarıdır, ekonomik, siyasal, sosyal kriz derinleştikçe, bu durum, egemenler eliyle beslenen toplumsal çürümede vücut buluyor.

Tüm bu ahval karşısında, bir an önce harekete geçmek, örgütlenmek yaşamsal bir önem arz ediyor.

Söz konusu olan toplumsal çürümenin hayat damarlarını kesmek için harekete geçme ve ses çıkarma vakti!