TÖP: Demokratik ve halkçı bir yerel yönetim için harekete geçelim!

Seçimlere yaklaşık kırk beş gün kaldı. Artık neredeyse tüm adaylar açıklandı. Ancak yerel seçimlerden çok iktidardaki güçlerin birbirleriyle giriştikleri itiş kakışı izliyoruz.

Üstelik bir süredir yerel yönetimler “yerel” olmaktan çıktı. Yeni çıkarılan KHK’lar doğrultusunda yerel yönetimlerin bütçeleri doğrudan Hazine Bakanlığına (aslında Cumhurbaşkanına) bağlandı. İrademiz açıkça gasp ediliyor ve birilerinin, kaderimizi belirleyen konularda bizden bağımsız ve habersiz kararlar alabilmesini ve uygulamasını kabullenmemiz isteniyor.

Yukarıda yaşanan itiş kakışın izleyicisi ya da dolgu malzemesi olmak zorunda değiliz. Kendi gündemlerimiz, yakıcı sorunlarımız var.

Bizler talepte bulunmaz, halkın gündemlerini sırlamazsak, yaşamın gerçek gündemleri hiçbir mecrada dile getirilmeyecek. Taleplerimizi bireysel isyanlarımızda değil, ortaklaşarak ve örgütlenerek bir araya geldiğimiz meclislerde güçlü bir şekilde dile getirebiliriz.

Evet, ideolojik duruş, görüş fark etmeksizin, tüm halk kesimlerinin yerel çalışma meclislerinde bir araya gelmesi mümkün.

Şehirlerde, mahallelerde, kasabalarda yaşayan toplumun çeşitli kesimleri, gündelik hayatta, ideolojik görüşlerinden bağımsız olarak birçok sorun yaşıyor. Ulaşım sorunu, sosyal ve kültürel politikaların yetersizliği ve bu alanların azlığı, eşitsiz cinsiyet ilişkilerine bağlı sorunlar, çocukların yaşam alanlarıyla ilgili sorunlar, niteliksiz eğitim sorunu, sağlıkta yaşanan sorunlar, yaşlılar ve engellilerin günlük hayatta yaşadıkları sorunlar, çöp ve temizlik sorunları yani temiz bir çevre sorunu gibi birçok sorunla baş etmeye çalışıyor.

Biz halkız umut bizde çözüm ellerimizde!

Yapabileceklerimiz:

Yaşamın acil sorunları haline gelmiş tüm bu sorun alanlarına karşı “halkçı, demokratik yerel yönetim” politikasıyla yerel meclisler kurmak.

Kurulan yerel meclisler aracılığıyla yaşamsal sorunlarımıza odaklanıp belirleyebilmek.

Bu sorunlara yönelik üretilecek çözümler konusunda da doğrudan demokrasinin bir aracı olan bu meclisleri birer karar alma mercii haline getirmek.

Alınan kararları yani o yerellerde yaşayan halkın iradesini yerel yönetim birimlerine (belediye, muhtarlık…) dayatabilmek. Evet, yapabiliriz, birlikte başarabiliriz!

Çünkü biz halkız, umut bizde, çözüm yine bizim ellerimizde!

Başkanlar değil halk yönetsin!

12 Maddede Halkçı Yerel Yönetim:

1.Bütünleştirici Yerel Çalışma Meclisleri: Kutuplaştırmalar, beka sorunları, kaotik ortam ve tehditlerle şekillendirilmeye çalışılan seçim ortamında, halk düşmanlaştırıp ayrıştırılıyor, birbirine yabancılaştırılıyor, umutsuzluğa terk ediliyor. Oysaki çıkarlarımız ortak.

Yerel seçimlerden beklentilerimizi, ortak sorunlarımızı, yakıcı ve yaşamsal taleplerimizi birlikte sıralayabiliriz, halkın gerçek gündemlerini seçimlerin gündemi haline getirebiliriz. Daha da ötesinde ve en önemlisi, kalıcı birlikler kurabiliriz.

Taleplerimizi bu kalıcı birlikler aracılığıyla dillendirebiliriz. Yerel çalışma meclisleri, gücünü halkın örgütlü birliğinden alacaktır. Halk güçleri bu meclisler altında bir araya gelerek, yerel sorunlarını tartışabilir ve belediyedeki yönetimi kuşatabilir.

Bu kuşatma, halkın belediyelerin ne şekilde yönetileceğini belirlediği ve belediye yönetiminin yalnızca alınan kararları yürütmekle görevli olduğu bir şekilde olmalıdır. Böylece halk, iktidarı kerte kerte eline alabilecek, yönetme pratiği kazanarak özneleşecektir.

2. En Geniş Katılımla Yönetim: Tüm mahallelerde geniş katılımlı toplantılar organize edelim. Bu toplantılarda halkın en geniş katılımını hedefleyelim. En geniş katılım mahallenin meclisi olacaktır. Herkesin söz sahibi olduğu meclislerde yerel sorunlarımıza dair demokratik süreçler işletebilir, belediyeleri kuşatabiliriz.

Mahalle meclislerinin öncelikli gündemleri yerelden yerele farklılık gösterecektir. Kimi mahallelerin temizlik ve çöp sorunları ön planda olabilir. Kimilerinin temiz içme suyu, kimilerinin yeşil alan, kimilerinin yol ve altyapı sorunları olabilir.

Elbette meclislerin doğrudan tüm idari sorumluluğu alma kapasitesi henüz yoktur. Ancak öyle bir olasılığı bekleyerek kendi yaşamlarımıza seyirci kalmak da gerçekçi değil. Ancak yan yana gelişin yaratacağı sıçratıcı etki, moral, güç ve motivasyon, yerel iktidarı kerte kerte kuşatacak bir birliği ortaya çıkaracaktır.

3. Yaratıcı ve Dönüştürücü Etkileşim: Yerel halk meclisleri, belki her şeye hemencecik çözüm üretecek kapasiteye sahip olamayacaktır. Ancak bu toplamlar, iki artı ikinin dörtten fazla edeceği sonuçlar doğuracaktır.

Birbirimizle kuracağımız yaratıcı etkileşim kısa zamanda yaşam alanlarımızı daha yaşanabilir kılacaktır. Birikmiş dağ gibi sorunlarımızı adım adım çözmek için irade gösterdiğimizde, yarattığımız etki bizleri de değiştirecektir. Bu yan yana geliş, bizlerden çalınmış olan maddi kaynakların yanı sıra; yönetme konusundaki yetkinliğin, bilginin, yol ve yöntemlerin adım adım gerçek sahiplerine, yani bizlere geri dönmesini sağlayacaktır.

4. Kadınlar İçin Yerel Yönetim: Kadınların kendilerini güvende hissedebilecekleri, taciz, şiddet, öldürülme korkusu olmadan rahat hareket edebilecekleri güvenli yereller, yaşanabilir kadın dostu kentler inşa edelim. Kadınların sosyal yaşama katılımlarını arttırmak için sosyal birimler, dayanışma birimleri, istihdam birimleri kuralım. Çocuk bakımı için ücretsiz kreşler, şiddet gören kadınlar için dayanışma evleri kuralım.

5. Temel İhtiyaçlarımız İçin Kooperatifler: Tükettiğimiz ürünler üreticiden bizlere ulaşıncaya kadar birçok kez el değiştiriyor. Bu el değiştirme süreci sonucunda temel ihtiyacımız olan ürünleri pahalıya almak zorunda kalıyoruz. Temel gıdalar erişimimiz sadaka yoluyla olmamalı. Bunun yerine üretici ve tüketicilerin bir araya gelerek oluşturabilecekleri sağlıklı, nitelikli, ekolojik kooperatifler kuralım. Yoksulluğa karşı dayanışma ağlarında örgütlenelim.

6. Ücretsiz ve stressiz ulaşım: İşçilerin, öğrencilerin, gençlerin ücretsiz ve güvenli ulaşım hakkını unutmamalıyız. Bunun için gerekli altyapıyı yerel yönetimler aracılığıyla gerçekleştirelim. Son zamanlarda artan tren kazalarını, trafik de yaşanan can kayıplarını düşündüğümüzde açığa çıkanın bir dizi ciddi ihmalkâr politikanın sonucu olduğunu görebiliriz.

7. Bütün Canlılara Barınma Hakkı: Bizlerin yaşamlarımızı devam ettirebilmemiz ve yaşamı yeniden üretebilmemiz için en temel ihtiyacımız olan temiz ve güvenli barınma yine en temel hakkımız. Her an üzerimize çökecek binaların yapımına dur diyelim. Herkesin ev sahibi olması için birlikte çalışalım. İşçi ücretleri, öğrenci bursları ve ev kiraları arasındaki uçurumu kapatalım, evsizler için temiz ve güvenli barınma merkezleri kuralım.

Yine dünya üzerinde birlikte yaşadığımız diğer canlıların, hayvanların barınma ve beslenme ihtiyaçlarını görmezden gelmeyelim, hayvanlar için sığınaklar kuralım.

8. Temiz Hava, Temiz Su, Temiz Toprak: Suyumuz, havamız, toprağımız, üretim merkezlerinin gerekli arıtım ve geri dönüşüm tesislerini kurmamasından kaynaklı ciddi bir kirlenmeyle karşı karşıya. Özellikle büyük şehirlerde bu durum soluduğumuz havadan, içtiğimiz suya kadar öldürücü etkileri olan bir boyuta vardı. Temiz hava, su ve toprak için kendi yerellerimizde daha kapsamlı artıma ve geri dönüşüm projelerini hayata geçirelim.

9. Yaşlılar ve Engelliler İçin Güvenli ve Engelsiz Yaşam Alanları: Yaşlıların ve engelli insanların evlerinden çıkması neredeyse imkânsız. Engelliler için sokakların ve trafiğin yeniden düzenlenmesini, sosyal alanlar ve etkinliklerin artırılmasını sağlayalım. Yaşlılar için onlara uygun yaşam kalitelerini artırabilecekleri merkezler inşa edelim.

10. Çocukların Hakları Vardır: Çocukların yetişkinlerin dünyasından daha başka bir dünyaları vardır bunu kabul edelim. Yetişkin odaklı yaşam alanlarında çocukluklarını yaşamalarının, kendilerini var etmelerinin ve geleceğimizi daha da iyiye doğru geliştirmelerinin imkânsızlığı aşikâr. Parkları olmayan, çocuklarının neşeyle ve güven içerisinde o parklarda oynamadıkları, klasik ve kalıplaşmış eğitim sistemine alternatif, eğlenceli, bilimsel, yaratıcı, dayanışmacı ve erişilebilir etkinliklerin, çalışmaların, alanların olmadığı bir yerelde büyümelerine izin vermeyelim.

11. Sosyal ve Kültürel Etkinlikler: Boğucu iş yaşamından arta kalan kısacık zamanlarımızda bir sinemaya, tiyatroya veya diğer birçok kültürel etkinliğe ulaşmamız saatler almamalı ya da pahalılaşma politikaları sonucu erişilemez olmamalı. Kendi mahallelerimizde, kasabalarımızda bütün insanların ulaşabileceği kültür merkezleri kuralım.

İnsanların bir arada dayanışma içerisinde vakit geçirebilecekleri sosyal alanlar, dayanışma ağları, kültür evleri inşa edelim. Bunların ucuz ve kaliteli olmasını sağlayalım.

12. Ücretsiz ve Kapsamlı Sağlık Hizmetleri: Özel hastanelere ya da şehrin dışındaki son derece kullanışsız şehir hastanelerine mecbur değiliz. Her semtte donanımlı sağlık poliklinikleri ve herkese ücretsiz aile doktoru talebimizi yükseltelim.

Göreceksiniz. Aslında en iyi biz yönetiriz. Sorunlara çözümleri en iyi biz bulabiliriz. En iyi dayanışmayı bizler inşa edebiliriz. Çünkü biz halkız. Var olan sistemin her gün birçok yerinden yaraladığı, eksik bıraktığı, kaderine terk ettiği halkız.