TÖP: Hamle Sırası Halk Güçlerinde

Kesin olmayan sonuçlara göre Cumhur İttifakı seçimlerde büyük yara aldı. Onlar; bu kez olağan bir tarihte yapılsa da, çoğu zaman seçimlerin ne zaman hangi koşulda yapılacağına karar verenler, çok güçlü medya aygıtlarıyla her türlü kirli propagandayı yapanlar, devletin bütün kurumlarını ve halkın bütçesini seçimler için harcayanlar, oyları sayanlar ve sonuçları duyuranlar, polis ve asker şiddetini,  yargı gücünü seçimler için seferber edenler, seçimleri kaybettiler.

Evet, şüphesiz bu halk güçlerinin indirdiği çok önemli bir darbe. Ama hiçbir şey bitmiş değil. Şimdi seçim sonrası birçok olasılığın halen devrede olduğunu görmemiz gerekiyor. Kısaca özetlememiz gerekirse:

1.Seçim sonuçlarına dair kesin bir zaferden bahsetmemek gerekiyor. Öncelikle 7 Haziran-1 Kasım sürecinden çıkardığımız dersler var. Yenilgiyi kolayca kabul edeceklerinin beklemememiz gerek. Üstelik sonuçlar henüz kesin değil. Bu durum rehavet yaratmamalı. Seçim sonuçlarıyla ilgili birçok manipülasyon üretiliyor. AKP’nin bir kanadı halen galip geldiklerini iddia ediyor. Bu durumda tetikte olmakta fayda var.

2. Tetikte olmamız gereken konu yalnızca kaybedenlerle ilgili değil. Aynı zamanda kazanan ittifak için de tetikte olmalıyız. Seçim öncesindeki atmosferden farklı olarak, daha önce kendilerini toparlamaya çalışan ve düzeni restore etmek için hamle kovalayan sermaye güçleriyle birlikte hareket eden Millet İttifakı şimdi güçlerini arttırdılar. Şimdi hem ittifak hem de onun destekçisi restorasyoncu güçler hamle kovalıyorlar.

Bilinmelidir ki seçim gecesi ve sonrasında YSK ve AA üzerinde kurulan baskı Ekrem İmamoğlu’nun kişisel baskısı değildi. Onun arkasında duran ve ona enerji ve ceasret aşılayan bir güç vardı. O güç muhtemelen büyük sermayedir, finans kapitaldir. Seçim sonuçları ile birlikte, hırpalanmış düzenin yaralarını sarmak ve onu restore etmek için kullanabilecekleri bir alan açıldı.

YSK başkanı ve AA Genel Müdürü gibi bizzat Erdoğan’ın memuru gibi çalışmış kişilerin, sonuçları teyit etmek zorunda kalmaları, peşinden ABD dışişlerinin müdahalesi, oluşturulan etkinin gücünü gösteriyor.

İmamoğlu olası bir restorasyon hamlesini planlayanların öncülüğünü üstlenebilir. Restorasyoncu güçler, Millet İttifakının önünü açmak için çabalıyorlar. İmamoğlu’nun siyaset yapış şekli, duruşu, İslami kimliğinin yanı sıra evrensel sermaye değerleriyle olan barışıklığı onu ön plana çıkarıyor. Her kesimle denge kurabilecek bir tarza sahip. Bu nitelikleri bakımından Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha farklı niteliklere sahip. Sermaye sınıfının bu yatırımının rastlantısal olmadığını görmemiz gerekiyor.

Ve ama elbette restorasyon kesinleşmiş değil. İmamoğlu etrafında oluşturulacak güçler restorasyon için mücadele verecekler. Seçimlerden hemen sonra yaşanan hareketlilik ve örneğin Halk TV’deki operasyonel süreç bir şeylere işaret ediyor.

3.Cumhur İttifakının önüne koyduğu meşruiyet sınırı yüzde 52 idi. Bunun biraz altında oy aldılar. Haziran seçimleriyle kıyaslamak çok doğru olmasa da güçlerini neredeyse korudukları anlaşılıyor. Ancak ittifak üç büyük kentin hiçbirini kazanamadılar. Ellerindeki çok büyük sermaye birikim enstrümanlarını kaybettiler. Böylece İstanbul’u alan Türkiye’yi alır söyleminin altında kalmış oldular.

1994 seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı alarak önemli birer girdi yapmışlardı. Şimdi ilk kez bu belediyeler olmadan yola devam etmek zorundalar. Bu da nüfuzlarının daralmasına ve zaten meşruiyet krizi yaşadıkları bu dönemde bu krizin derinleşmesine yol açacaktır.

4. Bu krizlere karşı elbette Erdoğan’ın yaptığı hesaplar vardır. Kolay pes edeceğini düşünmek büyük hata olur. Erdoğan’ın seçim gecesi ilk söylemlerinden birisi Fırat’ın doğusu ile ilgiliydi. Ayrıca yasal yetkilerine güvendiğine dair söylemlerde de bulundu.

İlk söylemlerine bakılırsa borç batağındaki belediyeleri bütçe ile terbiye etme yoluna gidecektir. Onun elinde halen yüksek bir yasal güç var. Ayrıca kendisini sermaye güçlerine pazarlamaya da çalışacaktır. Nitekim ilk konuşmasında TÜSİAD’ın seçim günü yaptığı açıklamaya denk düşen çok fazla ifade kullandı. Bunun anlamı krizi alt sınıfların aleyhine bir şekilde çözmek, emek rejiminin daha da vahşileşmesi için elinden geleni yapmaktır. Ayrıca faşizmi daha fazla kurumsallaştırmak isteyecek ve belki bir süreliğine sermaye açısından sivri olmayan bir Erdoğan profili çizecektir. Kısacası sermayenin güveninin kazanma konusunda atmak zorunda kalacağı adımların bedeli alt sınıflar ve Kürt halkı tarafından ödenecektir. Sürekli güçlendirdiği erkek egemen rejim de bunun cabasıdır. Elbette bunlar olasılık olarak varlar. Ve halk güçlerinin etkin mücadelesiyle bertaraf edilebilirler.

Erdoğan düşük bir olasılık da olsa, olası bir restorasyonun öncüsü olarak da kendisini pazarlayabilir. Seçim gecesi yaptığı konuşmalarda bu güçlere açık kapı bıraktı. Ancak oraya oynayan yalnızca o değil. Başka güçler de var. Bu yüzden durum oldukça karmaşık. Ayrıca Erdoğan’ın bu çizgiye gelmesini istemeyen parti içi bir kanat da var. Adına Pelikancılar denilen bu kanat Erdoğan’a bir başka seçenek sunuyor. Kendi yolundan ilerleme ve başladığı işi bitirme, faşizmi sonuna kadar götürme!

5. Belirtmek gerekir ki, HDP seçimin kazananıdır. Seçim stratejisi olarak batıda faşizan gidişin aleyhine oy kullanma, doğuda ise kayyumları geri alma stratejisi büyük oranda başarılı olmuştur. Batıdaki strateji, Cumhur İttifakına vurulmuş sert bir tokat olmuştur. Mersin, Adana, İstanbul ve hatta Ankara gibi kentlerin Cumhur İttifakı tarafından kaybedilmesi HDP’nin stratejisi sayesinde olmuştur.

6. Öte yandan seçim sonuçlarının gerçek itici gücü halk güçleri olmuştur. Halkın öfkesi çok doğal bir şekilde AKP’nin karşısında yer aldıkları için, Millet İttifakında ya da HDP’de cisimleşmiştir. Ancak bu, halkın kendi gündemlerinin seçim zaferine kurban edilmesine yol açmamalı. Burada halkın gerçek gündemlerinin tartışmaya açılması, kazanılan belediyelerin halk güçleri tarafından kuşatılması, denetlenmesi büyük önem taşımaktadır.

Çıplak bir sınıf mücadelesi yaşanacak bir döneme girdik. Kriz politikalarıyla işçi sınıfı karşı karşıya gelecektir. Yoksulluk artacaktır. Bu saldırılara karşı örgütlenmeyi önümüze koymak, çeşitli özneler yaratmak hayati önem taşımaktadır.

Oluşan hava demokratik bir anayasanın, demokratik bir cumhuriyetin tartışılma zeminini güçlendirecektir. Sosyalist sol olarak bir yandan kısa vadeli günlük politikaları gündeme getirmemiz gerekmektedir. Ekonomik krize karşı dayanışma/üretim/tüketim örgütlenmeleri ve kooperatifler, ücretsiz ulaşım ve sosyal kültürel etkinlikler, belediyeler etrafında halk meclisleri örgütlenmeleri gibi somut çalışmaları önümüze koymalıyız.

Öte yandan uzun vadeli hedef olarak demokratik anayasa ve demokratik cumhuriyet zeminini güçlendirmemiz gerekmektedir. Oluşan restorasyon havası, halkın öfkesini liberal-uzlaşmacı bir içeriğe kurban edebilir. Halkın temel politik çıkarlarını ön plana çıkarmanın zamanıdır. Herkese iş, herkese güvence, herkese ücretsiz sağlık ve eğitim, örgütlenme, ifade, inanç ve kimlik özgürlüğü, cinsiyet ve cinsel yönelim özgürlüğü konularında cesur hamleler atmanın tam zamanıdır.

Egemen güçlerin dayattıkları gidişler, faşizm veya restorasyona karşı halkın kendi inisiyatifini örgütlemek, demokratik cumhuriyetin halkın gündemi haline gelmesini sağlamak gerekir. Açılan bu yeni dönemde, merkez ile yerelin geriliminin çok yüksek olacağı bir dönem açılacaktır. Belediyelerin kimin denetiminde olacağına dair büyük bir belirsizlik de bizleri bekliyor. Sarayın yetkileri, belediyelerin aktif çalışmasının, kendi kendini yönetmesinin önünde engeldir. Bu bakımdan halkın fiili yönetim hakkı ön plana çıkartılmalıdır. Halkın gerçek yönetiminin siyasal ifadesi olan demokratik cumhuriyet hedefimiz için uygun bir siyasal ortam bizleri bekliyor.