2020 yılının ilk günlerinden itibaren dünyanın ana gündemi olan koronavirüs, bütün hızıyla yayılmaya devam ediyor. İlk vakaların görüldüğü Çin’de etkisini büyük ölçüde yitiren koronavirüs, özellikle İtalya ve İspanya’da etkisini arttırırken ABD’nin de dört bir yanına ulaşmış durumda. Sermayenin merkezleri koronavirüs tarafından sallanmaya devam ediyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün koronavirüsü pandemi ilan etmesinden bu yana hükümetlerin aldıkları “tedbirler” sermayenin çıkarlarını esas alıyor. ABD tarihinin en büyük kurtarma paketi olarak 2 trilyon dolarlık paket açıklayan Trump yönetiminin, halka ayırdığı pay kişi başına 1200 dolarlık çek! Avrupa Birliği ise fiilen dağılmış, her ülke kendi sınırlarına çekilerek “çözüm” arayışına girmiş durumda. Bununla birlikte Fransa, İspanya ve İtalya’da her gün yüzlerce insan ölmeye devam ediyor, sağlık ekipmanlarının yetersizliğinden dolayı hastalardan kimin yaşayacağı “seçiliyor”.
Ya itaat ya ölüm
Türkiye’de ise AKP/Erdoğan iktidarı, diğer hükümetlere parmak ısırtacak şekilde sermayenin çıkarları doğrultusunda “tedbir” almaktan imtina etmiyor. Başta inşaat olmak üzere çeşitli sektörlerdeki sermayeye “destek” sunulurken, vatandaşa devlet bankalarından 5 bin ve 10 bin TL’lik “faizli” krediler sunuluyor (ilk 6 ay ödemesiz!).
Öte yandan devletin bütün kaynaklarının seferber edilmesi yetmemiş olacak, “Biz bize yeteriz” düsturuyla başlatılan “bağış kampanyası” halkın elindeki son paraya da göz dikmekte. Böylece iktidarın “Evde Kal”, “Hayat Eve Sığar” sloganlarıyla sözde evlerde kalmasını istediği halkın nasıl geçineceğine dair hiçbir kaygı gütmediği açıkça görülüyor.
AKP/Erdoğan iktidarı bir taraftan sermaye için elinden geleni yaparken diğer yandan korona “fırsatını” kullanarak faşizmi kurumsallaştırma çabalarına da devam ediyor. Geçtiğimiz hafta HDP belediyelerine kayyım atayan AKP/Erdoğan iktidarı, “devlet içinde devlet” olmaz diyerek belediyelerin sosyal yardım yapmasını “yasaklayarak” valilikleri tek yetkili kıldı.
AKP/Erdoğan iktidarının valileri yetkili kılarak, “Biz bize yeteriz” kampanyasıyla ekonomik açıdan sağlamak istediği kitle konsolidasyonuna siyasal açıdan da tahkimat yapmayı amaçlıyor. Böylece AKP/Erdoğan iktidarının hem yaşanan devlet krizindeki iktidar alanını büyütmek hem de faşizmin kurumsallaştırılmasında ileri gitmek için pandemiyi “Allah’ın bir lütfu” olarak gördüğü açık.
Halkın en temel ihtiyaçlarının karşılanmasının bile despotik devlet geleneğinin yerellerdeki timsali olan valiliklere bırakılması ile “bağış kampanyası”, AKP/Erdoğan iktidarının halka ya kendisine itaat ya da ölüm ikilemini dayattığını gösteriyor.
Halkın talepleri
Fakat halk bu ikilime boyun eğmeyeceğini her geçen gün artan tepkisiyle gösteriyor. “Beni korona değil düzeniniz öldürür” diyen tır şoförünün tutuklanmasını engelleyen tepkiler, IBAN gönderen devlete “Zırnık Yok” diyerek verilen cevaplar halkın evde hiç de “sessizce” beklemediğini gösteriyor. Halkın, iktidarın dayattığı kimliksel, mezhepsel, kültürel kutuplaşmaya karşı sınıf karşıtlığını öne çıkardığı görülüyor.
Şimdi halkın en acil taleplerini öne çıkararak iktidarın bizlere sunduğu ikilemi reddetme zamanı.
Bu doğrultuda taleplerimiz;
Elektrik,
su, doğalgaz ve iletişim faturaları ile ev kiraları salgın boyunca iptal
edilmelidir.
Bu taleplerin elde edilmesi “sarayın lütfu” ya da zorunda
kalmasıyla değil, başta işçilerin, emekçilerin, kadınların olmak üzere halkın
mücadelesiyle gerçekleşecektir. Devrimci, demokrat ve halkçı güçlerin bu
doğrultuda bir araya gelmesi hayati bir önem taşımaktadır.