ROTA: Zarrab konuştu, Kılıçdaroğlu açıkladı ama onlara kalmayacak. Bu pisliği halk temizleyecek…

Son günlerde Erdoğan ve AKP iktidarı, Reza Zarrab’ın itirafçı olması ve Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı Man Adası belgeleri ile zor günlerden geçiyor.
Reza Zarrab’ın itirafçı olduğu dava, İran üzerindeki ambargonun delinmesi, kara para aklama, bankacılık sahtekârlığı merkezli olsa da, şimdiden AKP hükümetinin yolsuzluk karnesine bir çentik daha atmış durumda. Bankacıların, bakanların, Erdoğan ve ailesinin etrafında dönen milyonlarca Euro değerindeki rüşvet ağından bahsediliyor. Bu iddialar her zamanki gibi yalanlanmaya çalışılıyor, fakat yapılan açıklamalardan da anlayacağımız üzere minareyi çalan iktidar için uygun ve kullanışlı bir kılıf bulmak giderek zorlaşıyor.
Süreç henüz bitmedi, fakat bakanların ve bankacıların isminin ardından Erdoğan’ın adı da davada anılmaya başlandı.
Bu dava başından beri siyasi bir davaydı. Sebebi ise, Erdoğan/AKP iktidarının emperyalizmin içerisinde bulunduğu hegemonya krizinden yararlanarak hareket alanını genişletme çabası, ABD ile “şark kurnazlığı” düzeyinde ilişki kurması, zaman zaman tehditkâr tavırlar sergilemesi… ABD küçük şamarlarla dizginlemeye çalıştığı bu gidişatı şimdi sert bir tokatla yönlendirmeye çalışıyor.
Öte yandan ABD’nin tanımladığı ticari ambargoların ve uluslararası piyasa kanunlarının delinmesi, yani emperyalist devletlerin ve Finans-Kapital’in kendi tanımladığı “suçlar”, onların kendilerinin birer suç örgütü olduğunu değiştirmiyor. Dolayısıyla bu dava ile birlikte açığa çıkan suçların esas olarak kime karşı işlendiğinin altını çizmek önemli.
Cenneti yeryüzünde yaşayanlar
Bir de son dönemlerde Paradise ve Panama belgeleriyle açığa çıkan vergi kaçırma olayları var. Anladığımız kadarıyla bize ahiretteki cennetin propagandasını yapanlar yeryüzünde cenneti keşfetmişler. Kılıçdaroğlu’nun yayınladığı belgelerde de adı geçen Man Adası gibi yerler “vergi cenneti” olarak bilinir. Vergi kaçırmak için bu cennetlerde kurdukları offshore şirketlere milyonlarca dolar aktaran Erdoğan’ın yakın çevresi ve Başbakanın oğulları bu sayede zenginliklerini kat be kat arttırmışlar.
Devletten milyonlarca dolar vergi kaçırdıkları cennetleri kendilerine tahsis edenler, öte yandan gazoza bile vergi koyarak işçinin ve emekçinin cebindeki üç kuruşa da göz dikiyorlar.
Elektrik, doğalgaz, su gibi en temel yaşam kaynaklarına koydukları vergilerle soygunculuk yapanlar, halkın vergilerle ayakta tuttuğu devlet aracılığıyla rüşvet alıyor, kendi paracıklarını ise vergi ödememek için ülke dışına kaçırıyorlar.
Suçun ne olduğunu, kime karşı işlendiğini ve kimin işlediğini doğru bir şekilde ortaya koymak, bu suça karşı nasıl harekete geçileceğinin de kilit noktasıdır.
Suç, emekçi halkı ağır vergi yükümlülükleri altına sokup burjuvazinin vergi yükümlülüklerini azaltmak, vergi cennetlerinde şirket kurup vergi kaçırmak, devletin imkanlarını kullanarak rüşvet almaktır. Rüşvet kelimesi, onların yaptıkları hırsızlıkların yanında masum bile kalmaktadır.
Bu suç uluslararası para piyasalarına ve ABD’ye karşı işlenmiş bir suç değil, doğrudan Türkiye halklarına emekçilerine karşı işlenmiş bir suçtur. Kazandıkları milyonlar, işçinin emekçinin ücreti ödenmeyen fazla mesailerinin, insani olmayan koşullar ve ücretler karşılığında ürettiği artı değerin ta kendisidir. İşçiler kazandıkları üç kuruşu da vergilerle devlete geri verirken, devletin her kademesinde işlenen bu vergi suçları ve alınan rüşvetler neden okyanusun ötesinde cezalandırılıyor sorusu önemlidir.
Peki, bu suçları işleyen sadece Erdoğan’ın kendisi midir? Yoksa Erdoğan ve onun etrafında bakanlarla, milletvekilleriyle, ailesiyle, patronlarla birlikte örülmüş bir yolsuzluk ve hırsızlık çetesi midir? Soruların cevabı belli: Organize bir suç çetesi ile karşı karşıyayız.
Bu zenginlik nereden?
Bu çete 17 Aralık’ta deşifre olduğunda ne yaptı? “Kumpas, dış mihrakların ve FETÖ’nün oyunları” diyerek; devleti, polisi, askeri ve medyasıyla ele geçirmek için bir fırsata dönüştürmedi mi?
Bu çete bugün de aynı söylemi devam ettiriyor. Kılıçdaroğlu’nu Türkiye’ye kurulmuş bu kumpasa yardım etmekle suçlayıp, Türkiye’nin dış ve onun destekçisi iç mihraklar tarafından zayıflatılmaya çalışıldığını anlatıp duruyorlar.
Peki, bu kadar zenginliğin nereden geldiğini açıklayabiliyorlar mı? Gencecik insanlar geleceksizlik ve işsizlik yüzünden intihar ederken, emekli öğretmenler yoksullukla boğuşurken, Başbakan’ın çocukları ve Erdoğan’ın emekli öğretmen eniştesi böylesi bir zenginliğe nasıl eriştiler? Simit satarak ya da babalarından kalan tarlalarını satarak mı kurdular bu milyon dolarlık iş yerlerini. Hepsi de mi mirasyedi?
Bu değirmenin suyu halkın musluklarından akan suyla dönüyorsa o zaman değirmene çomak sokmanın vakti de gelmiş demektir.
Bu oyunu bozmanın tam zamanıdır
Erdoğan ve AKP iktidarının yarattığı organize suç çetesinin suçlarını açığa çıkaran ve cezalandıran; ne başka bir emperyalist hırsız ABD olacak, ne bir zamanlar ortakları olan FETÖ olacak, ne de her sıkıştığında yardımına koşan CHP olacak.
Bu suçlar Türkiye halklarına karşı işlenmiş suçlardır. Kendi suçlarını örtmek için, halkı savaşla, milliyetçilikle ve militarizmle kışkırtan, oyalayan iktidarın oyununu bozmak da bu halkın elindedir.
“Tayyip İstifa” sloganı, en geniş çevreleri işlenen tüm suçlara karşı ortak zeminde toparlayabilecek bir slogan olsa da, aslında içerik olarak yetersiz bir slogandır. Çünkü Erdoğan ve esasında onun çevresinde oluşan suç örgütü, istifa etmek bir yana, bu durumu ABD karşıtlığı üzerinden ulusalcı bir çizgide geri püskürtebileceği bir zemin yaratmak derdindedir.
Bu zemini yaratmalarına asla izin vermemek gerekiyor. Bu yüzden yoksullukla, geleceksizlikle, işsizlikle boğuşan Türkiye halklarının nezdinde bu suçun kime karşı işlendiğinin anlaşılması birincil önemdedir. Sınıfsal öfkeyi ve toplumsal öfkeyi örgütlerken parolamız bu olmalıdır.
Evet, “Tayyip ve çetesi istifa” demeliyiz. Ama aynı düzeni başka Tayyiplerin devralacağı sistemi alaşağı edene kadar da örgütlü duruşu devam ettirebileceğimiz geniş bir perspektifle yola çıkmalıyız.
“Dışarısından” medet beklemeden öz gücü ve örgütlülüğüyle harekete geçecek halk kitleleri bu pisliği temizleyecek. Ta ki; sömürü, talan, rüşvet düzenine karşılık emeğin, alın terinin, insanca yaşamın çağrısını yapan “demokratik cumhuriyeti” inşa edene kadar…