Örgüt-Kadro-Kitle Diyalektiği – Pelin Kahiloğulları

 

Kaderciliğe ve kendiliğindenciliğe karşı bir tutum geliştiren ve devrimci olmayan bütün eğilimlerden kopuşmaya başlayan devrimci kadro, devrimci niyetini somut bir zeminde ifade etmeli ve sınamalıdır.

Aksi durumda, devrimci kadronun niyetleri,  bütün samimiyetine rağmen güzel bir düş yahut lafazanlık olarak kalır.

Organik faaliyet zorunluluğu

Her eşikte durmadan daha ileriyi hedefleyen devrimci kadro, ektiği tohumun filizlenmesi sürecini yüksek yoğunlaşma ile tasarlar ve fiilen de uygular.

Kendini ve devrimci pratiğini ciddiye alan her kadro, kendisini başarıya kilitler. Bu pratik süreçte, gübreyi ne zaman katacağı, suyu ne kadar vereceği, toprağı ne kadar süre havalandıracağı çok önemlidir ve tohumun sağlıklı bir şekilde yeşermesini sağlar ya da çürümesine neden olur.

Tohumun gelişmesini belirleyen gübrenin ve suyun niteliği, devrimci kadronun bilinci, iradesi ve örgütüdür.

Daha açık ifade edecek olursak; kadronun devrimci pratik sürecinde, ideolojik, politik ve pratik duruşu iç içe girmeli, birbirini beslemeli ve sınamalıdır.

Örgütsel duruşun bilinçli pratikle inşası, kendine göre olma/keyfi davranma haline son verir.

Kendine göreli olma hali kimi zaman “dengeci rasyonalite” şeklinde kimi zaman da “radikal irrasyonalite” şeklinde kendini ifade eder.

İlkinde kendini ateşin içine atamayan kadroyu, ikincisinde ise kendini ateşin içine atan ama bunu bir bilinçli zemine yerleştiremediği için geriye bir şey bırakmadan yok olup giderek tükenen kadro gerçekliğini görürüz.

Birbirine zıt gibi görünen bu iki eğilim, yaşadıkları siyasi yanılgıyı, hep birlikte yapılan tartışmalardan sonra kabul edilmiş olan örgüt çizgisini tartıştırarak ya da yürütülen örgütsel faaliyeti küçümseyerek veya en kötü halinde kendisini örgüte ve devrimci pratiğe dayatarak gizlemeye çalışır.

İşte bu oportünist eğilimlerden kopuşun teminatı olan örgütsel duruş, ortak yaratılan örgüt değerlerine ve ilkelerine bağlılık ve proletaryanın tarihsel bilincini kavramakla sağlanır.

Yeniden doğuş

Yakalanan ortak ruh birliği ile hareket eden devrimci kadrolar, kendini bir militan olarak var etme ve özneleşme sürecinden bir üst zemine sıçrar. Bu üst zemine yerleşen öncü kadro, kendisini toplumsal yaşamın farklı alanlarına öncülük ederek ve onlarla bütünleşerek gerçekleştirme sürecine girer.

O artık, söz gelimi, sadece bir işçi değil, aynı zamanda işçi sınıfıdır ya da sadece bir kadın değil, aynı zamanda kadın cinsidir. Bütün sınıfın ya da cinsin varoluşunu ve gerilimlerini muazzam bir yoğunlaşmayla kendisinde somutlar; sadece kendisi değil, sınıf ya da cins olarak nefes alıp vermeye başlar.

Öncüleşme süreci, devrimci kadronun faaliyetlerindeki süreklilik ve kendini pratiğe katmadaki sınırsızlık tutumuyla ile belirlenir.

Yaratıcı ve dönüştürücü enerji, bunun süreklileşmiş bir yaratıcı hamlecilik tarzıyla kendisini var etmesi ve böylesi yoğun bir pratikle oluşan örgütsel asabiyet içinde sürekli daha üst noktalarda yetkinleşen öncü kadro, o anın somut toplumsal hakikatine ulaşan sahici bir duruş kazanır.

Bu süreç, öncü kadronun kendisini kendi iradesiyle yeniden yaratmasıdır.

Kitlelerin öncülüğü

Böylesi bir zorlu sürecin içinde ortaya çıkan kadro ve onun dinamizmi, partiyi hantal ve bürokratik bir yapı olmaktan çıkarır ve ona kitleler içinde hareketli bir konumlanış kazandırır.

Bu hareketli konumlanış, toplumsal özgürleşmenin yol haritası olan paradigmayı-metodu gerçekleştirerek iktidar perspektifine yerleştirir; kitleleri politikleştirir; kadrolara yalın ve net bir duruş kazandırır.

Bu hareketli konumlanış içinde yapılan her hamle, yeni ve daha büyük bir mevzinin kazanılmasının garantisi olur. Her yeni mevzi de, tarihsel kurtuluş ve özgürleşme sürecinin bir parçasını yaratır.