Erdoğanizm’in yeni eğitim sistemi – Hasan DURKAL

Eğitim sistemi tarihimiz boyunca bir istikrara kavuşmamış olsa da, en kaotik dönemini şimdilerde yaşıyor. Evet, eğitimde geniş bir dönüşüm sürecinin içerisindeyiz. Bir yandan müfredat değişikliği, bir yandan özel okulların yaygınlaştırılması, bir yandan sürekli değişen sınav sistemleri, bir yandan değişen yönetmeliklerle önü daha da açılan imam hatip liseleri, eğitimde çok yönlü bir değişim yaşanmasına neden oluyor.

Daha çok İslamlaşma ve gericileşme olarak tartışılan bu süreç aslında tek bir kaynaktan (Erdoğan’ın temsil ettiği İslam’dan) beslenmiyor. Bu büyük oranda doğru ve birincil önemde. Ancak bu dönüşümün bir diğer ekseni neoliberalizmdir. İşin bu boyutunu tartışmaya katmadan yapılan değerlendirme eksik kalacaktır.

Devletin sembolik iktidarı

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu devletin iktidarının tesis edilmesinde şiddet, ekonomi ve kültürel araçların tekelleşmesinin yanı sıra, bu düzenin devamlılığını sağlayacak bir “sembolik iktidar”dan da bahseder.

Sembolik iktidar, merkezileşen ve tekelleşen kurumlara meşruiyet ve değer verip, onların toplumsal alanda ve kitlelerin zihninde kusursuz bir şekilde işlemesini mümkün kılan iktidar türüdür. Bu iktidar biçimi neyin iyi neyin kötü olduğuna, neyin istenir neyin istenmez olduğuna, ahlâk yargılarına, değer yargılarına, doğrulara yanlışlara karar verir.

Ders kitapları ve okullar sembolik iktidarın tesis edildiği aygıtlardan bazılarıdır. Meşru olan kültür ve yaşam biçimi buralarda tesis edilir. Meşru olmayanlar ise buralarda teşhir edilir, düşmanlaştırılır. Böylece maddi iktidarın yanında, düşünsel iktidar da inşa edilir.

Erdoğan’ın sembolik iktidarı

Tesis edilmiş demokratik bir düzenimiz olmayınca, devletin “meşru sembolik iktidarı” kolayca el değiştirebiliyor. Devletin eski sahiplerinin (kurucu unsur olan TSK ve memur kökenli devlet bürokrasisi) müesses nizamı ve onun ideolojik aygıtları, 15 yıllık AKP iktidarı süresine yayılmış bir şekilde aşınmaya uğratıldı. Eğitimin içeriği de bu aşınmadan nasibini aldı.

İktidara gelmesiyle zaman içerisinde devletleşen AKP, eğitimde kendi ideolojik düzenini adım adım tesis ediyor. Bu olgunun zirve noktası da bu yıl yaşanıyor.

İtalyan Marksist Antonio Gramsci “Her hegemonya ilişkisi kaçınılmaz olarak bir eğitim ilişkisidir” diyordu. Anlaşılan AKP/Erdoğan bu ilkeyi (ironik bir şekilde) iyi analiz etmiş.

Erdoğan eğitim alanında yapılan bu dönüşümlerle kendi sembolik iktidarını kurmayı hedefliyor. O artık tüm toplumun reisi, yeni bir kurucu, politik devrimin öncüsü, kitlelerin düşünsel önderi!

Toplumun inancına, yaşam biçimine, değer yargılarına, siyasal tercihlerine artık yalnızca medya ya da propaganda yoluyla müdahale etmeyi yetersiz buluyor. Artık Erdoğanizm, kaynağını İslam’ın gerici bir yorumundan alan, gerici sınıf egemenliğine dayalı, sosyolojik, pedagojik, politik, felsefi bir doktrin.

Neoliberalizm ve müfredat

Elbette bu dönüşümler ülkenin küresel sermaye sistemindeki rolüyle de bağlantılı. Kodlarında büyük oranda spekülatif ve rantçı kaygıları olan, ticari bir anlayıştan ötesini lüzumsuz gören yerli sermaye sınıfının öncülüğündeki toplumsal gelişim haliyle sınırlı olmuştur.

Böyle bir toplumsal gelişim, İslami ve neoliberal anlayışlarla harmanlanınca ortaya bugünkü tablo çıkıyor. Pozitif düşünmenin, pozitif bilginin ya da felsefi düşünüşün oldukça gereksiz olduğu bir eğitim anlayışı.

Bir yandan kamuda git gide daha az bir nüfusun faydalandığı eğitim hizmetinin içi boşaltılarak vasıfsız bir toplum yaratılıyor. Bir yandan eğitimin kamusallığı kaldırılarak özel okullar, Ensar ve benzeri vakıflar, devreye sokuluyor. Ve bu da bir sermaye birikim biçimi olarak gerçekleşiyor. Bunun yanında yukarıda belirtilen ideolojik kurumsallaşma hayata geçiriliyor. Bir taşla birkaç kuş!

Neler değişti?

 

Bu yıl bir kez daha değiştirilen müfredat, adeta AKP’nin propaganda aracına dönüştü. Örneğin demokratik kırıntıları silip atan başkanlık sistemi, 4. Sınıf Sosyal Bilgiler ders kitabında “kuvvetlerin birbirinden kesin çizgilerle ayrıldığı hükümet sistemi” olarak anlatılıyor.

11. ve 12. sınıflarda okutulan Hz. Muhammed’in Hayatı dersinin kitabında evlilik ve aile konusundaki yargılar skandal niteliğinde. Cinsiyetçiliği eğitim ortamında yeniden üreten eğitim anlayışı derinleştirilerek sürdürülüyor. Kitapta “erkekler güç ve kuvvet yönünden daha ileri olduğundan, ailenin sorumluluğunu birinci derecede onlara yüklenmiştir” denilmekte. Bunun yanında anne kavramının görevleri ise “kocasına karşı görevlerinde titiz davranması, evine ve çocuklarına sahip çıkması” denilmekte.

Evrim artık yok

Cinsiyetçiliğin ve erkekliğin yeniden üretildiği eğitim sistemi Erdoğanizmin şimdiye kadarki kadın politikalarıyla oldukça uyumlu. Erkek egemenliğini kışkırtıp derinleştiren söylem ve eylemlere bolca müsamaha göstererek kadın düşmanlığı ile inşa ettiği iktidarı, şimdi müfredatla kurumsallaştırıyor.

Kapsamlı müfredat değişikliği bununla da sınırlı değil. Canlı türlerinin doğa tarihi içerisinde önce basit birer canlı formu olarak ortaya çıkmasını, ardından zaman içerisinde doğal koşullara bağlı olarak değiştiğini kanıtlayan evrim yasası, artık ülkemizdeki okullarda okutulmayacak. Bu yıl yapılan müfredat değişikliğiyle artık evrim ders olarak okutulmayacak.

Gerekçe öğrenci seviyesinde olmaması ve öğretim programının kapsamı ile doğrudan bir ilgisinin bulunmaması.

Aleviliği inkâr ve cihat

Yeni müfredatta öğrencilere öğretilmesi amaçlanan kavramlar oldukça tartışmalı. Cihat, cin, talak (erkeğin boşanması), tesettür gibi kavramlar egemen İslam yorumu ile öğrencilere verilecek. Bu da küçük zihinlerin pozitif bilgi yerine, onların gelişimini olumsuz etkileyecek duygu ve düşüncelerle dolması anlamına geliyor.

Bunun yanında Alevilik, Şiilik, Nusayrilik gibi inançlar, İslam’ın tasavvufi yorumları olarak okutularak, bu inançlar açıkça inkâr ediliyor. Böylece geleneksel devlet dini müfredata içerik olarak girmiş oluyor.

Taşradan gelen güç: imam hatip liseleri

Erdoğanizm kurumsallaşırken, bu kurumsallaşmanın ihtiyaç duyduğu kitlesel gücü geri bırakılmış, kalkınamamış taşradan almayı hedefliyor.

Haziran ayında gerçekleştirilen yönetmelik değişikliğiyle imam hatip liseleri açma koşulları değiştirildi. Buna göre önceki yönetmelikte bir yerleşim biriminde anadolu imam hatip lisesi açılması için gereken 50 bin nüfus koşulu, 5 bine düşürüldü. Bu değişiklikte anadolu liselerinin açılması için gerekli merkez nüfusu 10 bin olarak belirten yönetmelik maddesinde ise bir değişikliğe gidilmedi.

Yani nüfusu 5 bin ile 10 bin arasında değişen yerleşim yerlerinin tamamı imam hatip liselerine mecbur edildi. Eldeki verilere göre nüfusu 5 bin ile 10 bin arasında bulunan ilçe sayısı 191’dir. Bu yönetmeliğe göre bu 191 ilçenin tamamında şu anda İmam Hatip Lisesi dışında okul açılamıyor.

Sıbyan mektepleri zihinleri köreltiyor

 

Osmanlı’da okul öncesi Müslüman çocuklarına yönelik eğitim veren sıbyan mektepleri, AKP iktidarı tarafından yeniden hortlatıldı. İlk adım 2012 yılında okul öncesi eğitimin zorunlu olmaktan çıkarılmasıyla atıldı. 2012 yılında yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte zorunlu okul öncesi eğitimi yürürlükten kaldırıldı. Hiçbir pedagojik hassasiyeti dikkate almayan bu uygulama, özel okul öncesi kurumlarının mantar gibi çoğalmasının önünü açtı.

Yoksulluktan faydalanıyorlar

Yüksek ücretlerin döndüğü büyük bir sektöre dönüşen ve okul öncesi eğitim, yoksul aileleri çocuklarının eğitimi konusunda oldukça zorlamaya başladı. Bu noktada devreye dinî vakıflara, derneklere ve cemaatlere bağlı okullar girdi. Yoksul semtlerde, mahallelerde, taşra bölgelerinde hızla örgütlenen bu kurumlar, büyük bütçeleri sayesinde yoksul insanları çekim merkezlerine aldılar. 3 yaş ve üzerindeki öğrencileri kabul eden kreş görünümlü sıbyan mektepleri de böylece okul öncesi eğitime alternatif olmaya başladı.

Çocuklarının eğitiminde kreş, yemek, servis, eğitim materyali gibi hizmetlerin ücretlerini karşılamakta zorlanan aileler, servis ve yemek de verilen ücretsiz kurslar ve düşük ücretli sıbyan mekteplerine çocuklarını göndermeye başladılar.

Niteliksiz ve soyut eğitim

Sıbyan mekteplerinde büyük oranda niteliksiz ve çocuklar üzerinde olumsuz etkiler yaratan personeller çalışıyor. Eğitmenlik yapmak için, Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetlerinden “4-6 Yaş Çocuk Etkinlikleri ve Eğitimi” adı altında verilen sertifika programından geçmek yeterli. Çocuk gelişimi konusunda pedagojik bir eğitimi olmayan bu eğiticiler, çocuklara yönelik şiddet, dayak ve istismar görüntüleri, çocukları birbirine dövdürerek cezalandırma gibi uygulamalara sıkça başvuruyor.

Sıbyan mekteplerinin müfredatı dinî içerikli. 12 saati dini bilgiler, 6 saati de Kur’an dersi olmak üzere haftada 18 saat doğrudan din eğitimi veriliyor. Eğitim materyalleri Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanıyor. Hazırlanan materyallerde, “iman, günah, yasak, sabır, öteki dünya” gibi kavramlar öğretiliyor.

Normal dışı davranışlar

Bu okullara giden öğrencilerde bazı normal dışı davranışlar ortaya çıktığı gözleniyor. Şiddet eğilimleri artıyor, altlarını ıslatma, depresyona girme, içe kapanma, uyku problemi yaşama, Latin alfabesiyle yazmaya alışamama gibi davranışlar gözlenebiliyor.

Bunun yanında zihinsel gelişimlerini olumsuz etkileyen düşüncelerle buralarda tanışıyorlar. Örneğin insan resmi yapmak günah sayıldığı için resim yapmıyorlar.  Ya da erken yaşta ölen çocukların cennete gideceği inancı aşılandığı için ölme isteği duyabiliyorlar. Çünkü ölümden sonraki yaşama olumlu anlamlar atfediliyor. Bu da çocukların ölümü merak etmesine ve yaşantılarına ilgilerinin kaybolmasına neden olabiliyor.

Sıbyan mektepleri ya da herhangi bir dine mensup erken yaşta din öğrenme merkezleri birçok soyut kavramı çocukların zihinlerine sokmaya çalışıyorlar. Bu soyut kavramların çocukların dünyasında anlaşılması çok zor. Örneğin “her şeyi göre tanrı” fikri çocuğun hayatının her anında korku ile yaşamasına sebep oluyor. Bu korku yukarıda saydığımız belirtilerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Gece kâbusları, uyku bozuklukları, altını ıslatma, gündüzleri yoğun korku ve kaygı…