Erdoğanizmin şahini: Süleyman Soylu – Kenan DAĞAŞAN

Erdoğan’ın en çok zayıf düştüğü anda devreye girerek iktidara ortak olan çeşitli güçlerden bir tanesi Mehmet Ağar-Süleyman Soylu kliği oldu.

90’lı yıllarda özellikle İçişleri Bakanlığı kadrolarında başta polis teşkilatı olmak üzere yuvalanan Ağar ve grubu, zamanla oldukça organize bir suç aygıtı geliştirmişti. Bu kontrgerilla örgütü halk güçlerine karşı binlerce faili meçhul cinayetin, yargısız infazın, kaçırmanın, işkencenin sorumlusuydu.

Soylu’nun çıkışı

Ergenekon operasyonları sürecinde bir süre ortalıkta görünmeyen Ağar, Cemaat-AKP ayrışmasıyla birlikte yavaş yavaş yeniden boy göstermeye başladı.

Bu kez ön plana kendisi değil, onun sözcülüğünü yürüten yeni bir yüz geçmişti: Süleyman Soylu.

Mehmet Ağar’cı Süleyman Soylu oldukça sert bir Erdoğan karşıtlığından, adım adım önce Erdoğan sempatizanlığı çizgisine gelmişti. Ardından onun destekçisi, sonra iktidarının bileşeni, 15 Temmuz sonrası da iktidarının ortağı çizgisine sessizce geliverdi. Mehmet Ağar’ın eski Türkiye’deki koltuğu yeni Türkiye’de Süleyman Soylu’ya veriliyordu. O artık İçişleri Bakanı idi.

Adlandırılmayan rejim

Baskıcı iktidarlar kitleler gözünde baskılarını uluorta yapabildikleri ama adlandırılmaktan, tanımlanmaktan kaçınabildikleri oranda güçlü görünürler. Yasa tanımaz Erdoğanizm iktidarı, tanımlanmaktan ve adlandırılmaktan “terörle mücadele, FETÖ, PKK, YPG, Gezicilerle mücadele” söylemleri ile kaçmaya çalışıyor.

Soylu bu konseptin önemli bir uygulayıcısı. “Ne yaptımsa yasalar çerçevesinde yaptım” diyen Ağar’ın iktidar içerisindeki sözcüsü. Erdoğan’ın sopası. İktidarın kötü polisi. Üstelik ekonomik kriz ortamında dünya genelinde trendi yükselen otoriteryanizmin istediği tarzda bir profil.

Soylu konsepti

Soylu konsepti kendisini tekrar eden bir döngü içerisine yerleşiyor. Önce iktidarın özniteliği açığa vuruluyor: Örneğin Hatun Tuğluk’un cenazesindeki provokasyonun içerisinde görünüyor. Polise uyuşturucu satıcılarının bacaklarını kırma talimatını veriyor. Gözaltında infazlara davetiye çıkaran söylemler saçılıyor. Ağzından hakaretler, tehditler, aşağılamalar eksik olmuyor.

Ardından bütün bunların meşruluğuna halel getirmeyecek şekilde “hukuk, hukuk devleti, demokrasi” gibi kavramların ardına sığınıyor. Bu kavramları yeniden tanımlıyor. “Terör”ün, “dış güçler”in, “vatan hainleri”nin olduğu yerlerde bu kavramlar yeniden tanımlanmalı elbette. Modern tarihin en büyük baskıcı rejimleri hep birer “hukuk devleti” ya da “cumhuriyet” olarak tanımlanmıyor muydu?

Zirvedeki gerilim

Erdoğan bir Osmanlı-Bizans devşirme geleneğini sürdürdüğünü düşünüyor Soylu konseptiyle. Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu gibi isimlere parti içerisinde önemli görevler vererek onları pasifize etme politikası güdüyor.

Durum dışarıdan öyle görünmüyor. Bir tarafın diğerini yuttuğu ya da tamamen içerdiği bir durumun olmadığı çok belli. Karşılıklı olarak birbirine dayanan bir iktidar ortaklığı var daha çok.

Büyük bir iktidarı paylaşmak muktedirler için tehlikeli iştir. Ortaklar birbirlerinin ayağını kaydırmak için fırsat kollarlar. Erdoğan halk güçlerine karşı bir sopa kullandığını düşünüyor olabilir. Ama gün gelir o sopa kendisine de yönelebilir.