Stratejik kişilik ve hakiki duruş – H. Arıkuşu

Stratejik kişilikte ısrar eden devrimci, kendini kendi zamanında ve tarihselliğinde konumlandırır. Çünkü devrimciliği ancak, “hakikatte”, “hakiki duruş” gösterebilenler hak eder.

Devrimci kadro, hakikatte kendi varlığını konumlandırarak kendini gerçekleştirir. Bu nedenledir ki “hakiki duruş” devrimciliğin en önemli özelliklerinden biridir.

Gerçeğin içinde olmak

Hakiki duruş, bireyin kendini gerçekliğin içinde konumlandırışıdır. Somut ve tarihsel olanın içinde, varlık koşulunu bulup geliştirmektir. Devrimci kadronun bilincinde; somut koşullar ve tarihsellik içinde, sınıflar savaşı “diyalektiğini çalıştırmasıdır”.

Duyuş, duygulanım ve imgeleminde “Emek-Sermaye” çelişkisini özümseyerek içinin kıpırdanışıdır. İçindeki titreşen gerçekliğin, savaşçı melodisidir.

Gerçek ve hakikat

Hakiki duruş gösteren devrimci kişilik özelliğini “gerçeklik” ve “hakikatin” kavramsal anlamlarındaki farklılık ve bağlantı açıklanırsa konu daha iyi çözümlenebilir.

Realitenin(gerçekliğin) insan beynine yansıyışı, algısı veritedir (hakikattir). Bizde genel olarak realite ve verite karıştırılır. Her ikisi aynı anlama gelmek üzere özdeş olarak kullanılır. Gerçekliğe de gerçekliğin yansıyışı, algılanışına da gerçek/gerçeklik denmektedir. Oysa gerçek ve gerçeklik nesnelliği belirtir, hakikat ise gerçeği ve gerçekliği algıyı/yansıyışı yani öznelliği belirtir.

Hakikat, bilinçle, algı ve imgelemle bezenmiş gerçekliktir.

İşte kavramsal anlamlarla yola çıkıldığında gerçekliğin insan bilincine hakikat olarak sirayet edişi bilgi ve eylem etkileşimiyle gerçekliğin yeniden üretilmesidir. Bu üretim içinde “hakiki duruş” kök salar ve gövdelenir.

Kendine anlam yüklemek

Bireyin verili zamandaki, tarihteki, coğrafya ve toplumsallıktaki gerçekliği görmesidir. Kendine “anlam” yüklemesidir. Gerçekliğin bireye yüklediği misyonu, tarihsel rolü duyumsayışıdır.

Hakiki duruş; “gerçeğin gözünün içine bakma”tır. Bakıp, kendi tarihsel devrimci rolünü görmektir.

Aslında hakiki duruşta bilinç ve duyumun iradi etkileşimi kadar pasif kendiliğindenlik yan da vardır. Çünkü hakiki duruş her şeyden önce kendini gerçekliğin içine bırakıştır. Devrimci bireyin güvencesi, inancı ve tutunduğu nokta, gerçekliğin içinde saklıdır. Devrimci kadro, gerçeklik ırmağının içinde yüzerek devrim denilen  “deryaya” ulaşacaktır.

Söz konusu; savaşsa savaşçı, hapisse mahkûm, sanatsa sanatçı, sevgiliyse sevdalı olabilmektir.

İkinci Dünya Savaşını anlatan filmlerin belki de en iyisi “ Sobibor’dan Kaçış” adlı filimdir. Orada geçen bir diyalog hakiki duruşu çok güzel anlatmaktadır.

Nazilere esir düşmeden önce piyanist olan kaçış eylemini örgütleyen bir mahkûm, plan gereği bombayla sabotaj yapacak bir mahkûmu gözüne kestirir ve ona  “kaçış planımızda sabotaj için dinamiti sen patlatabilir misin?” diye sorar. O da daha önce hiç böyle bir pratiğinin olmadığını söyleyerek reddeder. Eylem örgütleyici mahkûm da ona “Olabilir, ben de savaştan önce piyano çalardım, sanatın saflığı ve narinliğiyle yaşadım ben de” der ve ekler: Oysa şimdi savaşmam gerektiğini biliyorum. Yaşamak için başka şansım yok.

Diğer mahkûm bu “gerçek yüklü” sözler karşısında görevi kabul eder.

İşte böyledir devrimcilik. Gerçekliğin “ciğerini” yemektir.

Kıvılcımlı ve hakiki duruş

Dr. Hikmet Kıvılcımlı Anadolu’da yetişen en direngen, en inatçı ve savaşçı devrimcilerdendir. Onun için dava arkadaşları “Kıvılcımlı  devrimcilikte ‘Hakiki duruş’ u temel alır” derler.

Sıcak savaşta eli silahlı savaşçı, hapishanede üretken bir mahpus, eline geçirdiği burjuva edebiyatını eleştiriye tabi tutan bir sanatçı, işkencede direnen inatçı ve cesur bir kişiliktir.

Kıvılcımlı hakiki duruşu o kadar içselleştirmiştir ki; bunun en iyi açıklamasını siyasi şube polislerinin onu gözaltına almaya geldiklerinde gösterdiği tavırda anlayabiliriz. Evde ya da işyerinde gözaltına almaya gelen polislerin kendisini yaka paça götürmeye fırsat vermeden onlara yumrukla girişir. Kendini hemen kavga ve işkence gerçekliğinin içine atar.

Gerçekliğin haleleri, daha dokunur dokunmaz devrimci bilincine, zulmün acı rüzgârını hisseder etmez bedeninde; Kıvılcımlı yumruklarıyla girer işkence gerçekliğine. Dövüşe dövüşe işkence tezgâhlarında susar, direnir.