TÖP: Sarayda hazırlanan bütçeden halka çözüm çıkmaz: Zengin azınlık için değil halk için bütçe!

Türkiye siyasal toplumsal ve ekonomik bir darboğaz içinde.
2020’ye doğru giderken, dünya ölçeğinde yapısallaşan ekonomik kriz giderek daha da derinleşiyor.
Dünya halkları gündelik yaşamlarında krizin çok yönlü yıkıcı boyutları ile cebelleşiyor.
Ekonomideki fay hatları enine-boyuna genişlerken, ülke ekonomileri daha da kırılganlaşıyor.
Yukarıdaki hegemonya krizi, aşağıya toplumsal krizler yumağı olarak geri dönüyor.

AKP-MHP iktidarı ekonomi politikalarını, Merkez Bankası Başkanını kendi içerisinden devşirme ve faiz oranlarını düşürme yönündeki planlamalarıyla sürdürürken, yeni ekonomi paketleri etrafında odağını savaşa ve sermayeyi kurtarmaya endekslemiş durumda.
Ancak gelin görün ki; AKP’nin ekonomideki görünen yüzü Albayrak’ın power point sunumları aracılığıyla gerçeği eğip büken verilerle süslenip donatılmış büyüme grafikleriyle, toz pembe tablolar çizmeye, kriz yokmuş gibi davranmaya çalışsalar da, halk gerçeği kendi yaşamlarından biliyor.
Çarşıyı, pazarı, mutfağı, ödenecek kiraları, faturaları, borçları ve cebine giren para arasındaki uçurumu nasıl ki en iyi halk biliyorsa, iktidar sözcülerinin büyüme grafiklerindeki yalanlarını da yine en iyi halk biliyor.

2020 Bütçe görüşmeleri başladı!

Türkiye sadece son bir yılda arka arkaya kendi tarihinin işsizlik rekorlarına imza attı, ilk kez bir yıldan uzun süreli işsiz sayısı 1 milyonu aşmış durumda.
İşsizlik oranları yüzde 20’lerin üzerinde seyrediyor. İşçi sınıfı nüfusunun çoğunluğunu oluşturan genç ve kadın işsizliği giderek artıyor.
İşsizlik ve yoksulluk rejiminin ana omurgasını oluşturan esneklik ve güvencesizlik politikalarının en vahşi görünümü kendisini çıplak bir netlikle iş cinayetlerinde göstermeye devam ediyor.
2019 yılının 11 ayında 1606 işçinin iş cinayetlerinde can vermiş olması bunun en büyük kanıtı.
İktidarın işçi sınıfının fıtratı olarak saydığı ölümler ve güvencesiz çalışmanın yarattığı iş hastalıkları ise “zaiyat” olarak görülüyor, önlem almak bir yana ana akım medyanın da desteği ile daha da görünmez kılınması için özel çaba sarf ediliyor.

En temel yaşamsal ihtiyaçlara bile erişmenin lüks sayıldığı, Türkiye’yi yönete(meye)nlerin halkın acil ve yakıcı ihtiyaçlarını karşılamaktan son derece uzak olduğu ve halka daha fazla çıkışsızlıktan başka vaat edecekleri hiçbir şeyin kalmadığı bir siyasal atmosferde, 2020 Bütçe görüşmeleri başladı.

Açlık sınırı altındaki asgari ücret rakamları, döviz kurundaki darboğaz dolayısıyla yıl içerisinde birkaç dalgaya çarparak eridi. Eriyen ücretler, alım gücünün düşmesi, vergilerin artması ve faturalara yapılan zamlar geçim derdi olarak birikirken, çıkışsızlık iklimi ardı ardına yaşanan intiharlarla kendini göstermeye başladı.

Kötü çalışma koşulları yanında kayıt dışı çalışmanın da giderek arttığı tabloda, asgari ücretlinin yaşadığı kriz kitlesel bir geleceksizlik duygusu ile vuku buluyor, zira 2020 bütçe görüşmelerinden de görüleceği gibi bırakalım emeklikte yaşa takılanlar gündemini emeklilik sorunu üzerine bir tek çıkış önermesi dahi masada yer bulmuyor.
Ardı ardına yapılan zamlar ve hayat pahalılığı karşısında alım gücü hızla düşen asgari ücretlinin ve emeklinin cebindeki para ile, açıklanan resmi rakamlar hiç bir koşulda tutmuyor. Zenginler ve yoksullar arasında açılan makas, vergi adaletsizliğinin görünen ve görünmeyen yüzü ile derinleşiyor.

Öte yandan, işçilerin kendi çalışma koşullarında olduğu gibi, ücretleri belirleme gündeminde de masada yerleri de söz hakları da bulunmuyor.
Milyonlarca asgari ücretliyi ilgilendiren 2020 asgari ücret görüşmeleri, yıllardır olduğu gibi bu yıl da işçilerin ve işçi sendikalarının, örgütlenmelerinin masada olmadığı pazarlıklarla, iktidarın ve işverenlerin çoğunlukta olduğu Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından Aralık sonunda saptanacak.

Dolayısıyla, şimdiden söyleyebiliriz ki, bizzat sarayda hazırlanan bütçenin ekonomik krize çare olmayacağı apaçık.
Ne meclisten çıkacak Bütçe tasarısı ne de Asgari Ücret görüşmeleri işçinin, emekçinin, yoksulun derdine derman olacak.
Çünkü biliyoruz;
Halka yalan söylüyorlar, işçiden, emekçiden, yoksuldan halktan çalıyorlar!
Halktan gizlenerek yapılan bütçe görüşmelerinden, halka ancak krizin faturasını emekçilere yüklemenin yeni sömürü politikaları çıkar.
Talep ediyoruz ve biliyoruz:
Vergi sisteminin şimdi olduğu gibi dolaylı vergilere ve çalışanların ücretlerinden yapılan kesintilere, yüksek vergi faturalandırmalarına göre değil dolaysız ve artan oranlı servet vergisine dayandırılacağı, eşit işe eşit ücret verileceği, dış ticarette emperyalist dayatmaların reddedileceği, Merkez Bankasının halkın anayasal haklarını koruyacak tarzda örgütlendiği ekonomi politikaları olmadan zengin ve yoksul arasındaki gelir adaletsizliği uçurumu derinleşerek devam edecektir.
Halkı çıkışsızlık kıskacına alarak dar bir çembere hapsedenlere karşı yanıtımız; o çemberi kırmaya davranarak mümkün olacaktır.
Ve şimdi o çemberi kıracak direnç birikiyor ve bileniyor. Belediye işçilerinden, inşaat işçilerine, fabrikalardan, atölyelere, ücretlerini talep eden öğretmenlere her gün yeni direniş haberleri geliyor.
İşsizlik, yoksulluk, geleceksizlik rejiminin saldırılarına karşı işçilerin örgütlü birliğinden başka çare yok.
İşten çıkarmalara, zamlara, vergilere, enflasyona karşı eşit, adil, güvenceli çalışma koşulları ve yaşam istiyoruz.
Vergi sistemi, dolaysız ve artan oranlı servet vergisine dayandırılmalı!
Asgari ücret vergiden muaf tutulmalı!
EYT’lilerin talepleri karşılanarak, tüm çalışanlara güvenceli emeklilik hakkı sağlanmalı!
Kıdem tazminatı işçinin güvencesi, birikmiş emeğinin kısmi karşılığıdır, kıdem tazminatına dokunma!
İşsizlik fonundan işçiler yararlanmalı!
Eşit işe eşit ücret verilmeli!