TÖP: Elleri İşçinin Cebinde, Gözleri Kıdem Tazminatında!

Pandemi sürecinden çok önce başlayıp, pandemi ile birlikte iyice derinleşen ekonomik krizin etkileri gün geçtikçe daha da açığa çıkıyor. İşsizlik oranları, pahalılık, enflasyon, gıda enflasyonu artmaya devam ediyor. İktidar, kan kaybı yaşayan ekonomiyi kurtarmak için kalıcı çözümler üretemiyor; geçici çözümlerin faturasını ise halka kesiyor.

Krize yapılan “müdahalelerle” bu krizin faturası emekçi sınıfların ücretlerinden, gelirlerinden, boğazlarındaki lokmalardan ödenmeye çalışılıyor.

Sermayenin 84 yıllık rüyası


Salgınla birlikte saldırılar hız kesmeden devam etti. Açıklanan destek paketleri işçinin, emekçinin sırtına yeni yükler yükledi. Krizlerin faturası yine alt sınıflara çıktı. Ancak açıkladıkları önlemler düşüşü engellemeye yetmedi. Son iki haftadır uygulanmaya başlayan “normalleşme” adı altındaki müdahaleler yine işçilere, emekçilere, yoksullara bedel ödetilerek hayata geçiriliyor. Normalleşme adı altında halk fiili kitle bağışıklığına zorlanırken, ekonomide yeni tedbirler(!) devreye sokuluyor. Yıllardır emek düşmanı politikalarla emekçi sınıflara saldıran siyasi iktidar, anlaşılan salgını fırsat bilerek vites yükseltmek niyetinde. Henüz salgın kontrol altına alınmış değil ama iktidar koalisyonu, buradan başarıyla çıktığını ilan edip krizi fırsata çevirme yönünde adımlarını hızlandırmakta vakit kaybetmedi. Bu saldırılarına, halkın manevi duygularını sömüren söylemler eşlik ediyor. Egemenlerin İslam yorumunun sözcüsü Diyanet İşleri Başkanı aracılığıyla yoksulluğu, fakirliği övmeyi de unutmuyorlar: Diyanet İşleri Başkanı “ Fakirlik, Allah’a yakın olmaktır” diyor!

Özellikle sermayenin kaybını durdurmak ve telafi etmek için elinden geleni yapan iktidar, yıllardır türlü şekillere sokup geçiremediği yasaları bu bulanık ortamda geçirmeye çalışıyor. Gündemlerinde bir kez daha kıdem tazminatının gaspı var.

Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi adıyla ilan ettikleri biçimle birlikte kıdem tazminatının bir yağma fonuna devri için uğraşıyorlar. Birkaç haftadır, ortalıkta dedikodu gibi dolanan kıdem tazminatının fona devri söylemleri nihayet Saray’da, patronlar ve patronların sendikaları ile yapılan toplantı ile yüzeye çıkmış oldu. Bu görüşmelerin yapılma biçiminin hukuksuzluğu ayrı bir tartışma konusuyken içeriğinin ne olduğu ve sonuç itibariyle kimin çıkarına olduğunu görmek zor değil.

Emeklilik yükünü hafifletmeyi ve işverenin tazminat derdini çözerken; işçilere, toplu parayı unutmalarını, maaş kesintisini, güvencesiz çalışmayı öngörüyor bu tasarı.

Kıdem tazminatı, hak olarak kazanıldığından bu yana, 84 yıldır, sermayedarların uykusunu kaçırdı. Buldukları her fırsatta, bu prangadan kurtulmak için çeşitli kılıflarda getirdikleri tasarıları geçirememişlerdi. Şimdi yaşadıkları krizi fırsata çevirme düşüncesiyle, en büyük rüyaları olan “kıdem tazminatını işçinin elinden alma” adımını atmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken, desteği arttırmak için yüzde 1 devlet desteği sunacakları, bunun başka ülkelerde olmadığı, haklarını alamayan işçileri düşündükleri palavralarıyla da süslüyorlar.

Bütün bunlar, kurumsallaştırılmaya çalışılan yeni rejimin sınıf karakterini açığa çıkarıyor.

İşçilerin gerçeği


İktidar, sermayenin çıkarlarını korumak için didine dursun, işçi sınıfının içerisinde bulunduğu gerçeklik bütün bu süslü tasarıları, kılıf değiştirmiş hak gasplarını aşıyor. İşçiler, iş yaşamlarında uzun çalışma süreleri, düşük ücretler, türlü hak gaspları, ağır sömürü koşulları, hak mücadelesinin şiddet ile bastırılması, sendikaların etkisizleştirilmesi gibi koşullarla mücadele ederken, aynı anda, kalan son kazanımlarını da korumaya çalışıyorlar.

Kıdem tazminatı, işçi sınıfının en büyük güvencesidir, temel dayanağıdır. Kıdem tazminatı, patronların işçileri diledikleri gibi işten çıkarmalarını engelleyen en önemli haktır, işveren için caydırıcıdır. Esnek çalışma dayatmalarına karşı güvencedir.

Kıdem tazminatı, yaşamı boyunca üreten sınıfın eline geçebilecek tek toplu paradır. Bu, işçi sınıfının en somut gerçeğidir.

Gözleri işçinin tazminatında, elleri işçinin cebinde olan sermayedarların çarpacağı bu kırmızı çizgi, bu hak gaspını dayattıkları oranda, kendilerini parçalayabilecek bir sertlikte ve güçtedir.

İşçi sınıfının, bu hak gasplarına karnı tok. Sınıf, yıllardır önüne kılık değiştirerek gelen yalanların özünü iyi biliyor. Bu işin özü: Sermayeye yaşam, işçiye ölüm.

Bunu bilen işçi sınıfının itirazı ve bu itirazın örgütlenmesi, sermaye için en büyük cevap olacaktır. Bu cendereden çıkış, sınıfın örgütlü gücündedir. Şimdi işçi sınıfına, emekçilere, yoksullara yönelik saldırılara karşı örgütlü mücadeleyi, kitlesel grevleri, direnişleri örme zamanıdır. Şimdi sınıfsal öfkeyi kuşanma zamanıdır.