Alevilerin kolektif hafızasındaki katliamlar – Şilan Sürmeli

Katliamlar tarihin lineer akışını parçalar ve bunu yaşayan kişiler, kimlikler dünyanın bir daha eskisi gibi olmayacağını düşünür ve buna inanırlar. Ama elbette ki tarihin lineer akışı içindeki bu kırılmalar sadece verili yaşamın sonu değildir. Aynı zamanda yeni yaşamın da varoluşunun doğuş sancılarıdır.

Alevi toplumu da tarihsel sürecinde kitlesel saldırılara maruz kalmış ve yaşadığı her bir katliam Alevilerin kolektif hafızasında önemli bir yer edinmiştir. Katliamlar Alevi tarihinde değişmez bir unsur olmuştur.

Her bir katliamın oluşum, gelişim ve sonuçları başka bir yazının konusu, bunu bilen yerden bu katliamların hepsinin Alevi kimliğine tarihsel bir süreklilik kazandırdığına dair bir tespit yaparsak yanılmış olmayız.

Alevi hareketinin katliamlara bakışı

Bu yüzdendir ki Alevi hareketi ve onun bileşenleri -katliamların yarattığı travmayı da es geçmeyelim- bu birdenbire olmuş gibi görünen olayları, acıları bir kamusal duyarlılığa oturtup, sosyo-politik hareketliliğin oluşumunda ve yaygınlaşmasında bir dinamik haline getirmişlerdir. Oluşan tepkisellikler Alevi kimliğine yönelik sahiplenmeyi artırarak, Alevi hareketinin kitleselleşmesine katkıda bulunmakla kalmamış, Alevi politikleşmesinin dilini şekillendiren yapısal unsurlardan biri haline de gelmiştir.

Elbette kolektif hafızanın inşası çok boyutludur. Ama Alevi hareketinde hafızanın katliamlar üzerinden canlı tutulduğu da bir gerçekliktir. Ve bunun gelecekte yaşanması muhtemel saldırılara karşı da bir engelleme çabası olduğu aşikârdır.

Katliamlar tarihine yeniden bakmak

Alevi tarihinde dinamik unsurlardan biri olan katliamlar, Alevi Hareketinde kimliğin politikleşmesi için önemli ise, bu tarihi iyi değerlendirmek ve doğru bir zemine oturtmak oldukça önemli.

Özellikle son dönem artan iç asimilasyon (Alevi kimlikli bireylerin belli çıkar ilişkileriyle yaptığı zedelemeler) ve dış asimilasyon (devletin ve sermayenin kendi çıkarları için bire bir yaptığı müdahaleler) gerçekliğini gören yerden Alevi hareketinin, Alevi toplumunun kolektif hafızasında yer edinmiş olan tüm katliamların sebep ve sonuçlarıyla yeniden yüzleşmeli.

Bu tarihsel olgunun yeni dönemi anlama ve örgütleme sürecinde önemli bir yerde durduğunu bilmemiz gerekir.

Ancak bu yeni bakışı keşfetme sürecinde, Alevi hareketinin uzun zamandır katliamlara yönelik oluşturduğu mağduriyet söyleminden sıyrılmasını sağlar, katliamları sadece bir anma töreninden çıkartıp, günümüz politik atmosferinde devletin ve egemenlerin olası seçeneklerinden biri olduğunu tekrar anlamış oluruz.

Son olarak

37/38 Dersim Katliamının ve 111 kişinin öldüğü, binden fazla insan yaralandığı,552 dükkân, 289 ev de yakıldığı 78 Maraş Katliamının yıldönümleri yaklaşıyorken, belki bu politikleşme unsurunun yarattığı kolektif hafızayı, Alevilerin genel talepleriyle buluşturup mücadele sürecindeki konumunu tekrar hatırlamış oluruz.

Çünkü şunu gayet iyi biliyoruz ki; hâlâ hiçbir talebi karşılanmamış, demokratikleşme ve laikliğin temel toplumsal güçlerinden biri olarak Alevi kimliği ve örgütlülüğü, topluma dayatılan ırkçılık ve şeriatçılığa karşı toplumsal bir barikattır.