Eve ekmek götürememe gerçekliği ile keyif çayı alaycılığı – Juliana Gözen

Bir taraftan ekonomik krizin yol açtığı yıkım, öte yandan pandeminin tüm faturasını emekçilerin sırtına yüklemek için yapılan ve uygulanan düzenlemeler; işçi sınıfı başta olmak üzere tüm emekçiler için içinden geçilen zorlu ve sert bir dönemi işaret ediyor.

Salgının başından itibaren tam zamanlı olarak hatta fazla mesai zorlamasıyla çalıştırılan milyonlarca işçi, virüse karşı mücadele önlemlerinin gündeminde değil, hatta tamamen dışında.

Birer virüs yayma merkezine dönüşen fabrikalarda neredeyse hiçbir önlem alınmadan milyonlarca işçi ölümüne çalıştırılıyor. Virüse yakalanmasına rağmen çalıştırılmaya devam eden işçiler ve fabrikalardan ölüm haberleri yükseliyor.

“Ne olursa olsun, çarklar dönsün” parolasıyla hareket eden patronlar, en büyük desteği iktidardan alıyor. Salgın sürecinde iktidarın bütün politikaları, pandemiyi de gerekçe göstererek, işçi sınıfının kazanılmış haklarını ortadan kaldırmak, patronlara sınırsız teşvikler sağlamak ve emek üzerindeki denetimi artırmak üzerine kuruldu.

Üretim aksamasın diye salgının ilk günlerinde kendini kapatan, kapalı devre ve toplu çalışan Dardanel Ton fabrikası, virüsün Manisa’da merkez üssüne dönmesine rağmen üretime ara

vermeden devam eden Vestel fabrikası bu politikaların hayata geçen hallerinden birkaçı sadece.

Yani terazinin bir ucunda işçinin canı, bir ucunda kapitalistin karı.. Hangisinin daha ağır geldiğini söylememize gerek yok sanırım.

Acı reçetenin anlamını biliyoruz

Ekonomik krizin tüm faturasını emekçilere yıkmaya çalışan iktidar, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanlar için sözleşmeli çalışmanın önünü açan torba yasa ile esnek ve güvencesiz çalışma koşulunu anayasal güvenceye alıp aynı zamanda işçilerin son kalesi olan kıdem tazminatı hakkını gasp etmenin önünü tam olarak açacaktı. İşçilerin ve sendikaların açığa çıkan tepkisi sonucu şimdilik bir adım geriye attığı görülse de kıdem tazminatının gaspı için yeni torbaların önümüze geleceğini biliyoruz.

Nitekim cumhurbaşkanının geçtiğimiz günlerde yaptığı acı reçete konuşması bunu doğrular nitelikte. “Acı reçete” ifadesinden, iktidarın bir taraftan patronları teşvik etmesi artarken; diğer taraftan bütçe açığının kapatılması için başta asgari ücret zammı olmak üzere, zam oranlarının düşük tutulacağı, vergi artışları ve temel tüketim ürünlerine zamların ard arda geleceğini tahmin etmek zor değil.

“Acı reçete” mesajının karşılığını, önümüzdeki ay milyonlarca işçiyi ilgilendiren asgari ücret görüşmelerinde, yine milyonlarca emekliyi ilgilendiren maaşlara yapılacak zam miktarında somut olarak göreceğiz.

Patrona teşvik, işçiye zulüm

Şu sıralar TBMM’de bu ülkede yaşayan milyonlarca insanı ilgilendiren ama iktidarın ve patronların çıkarları doğrultusunda belirlenen bütçe görüşmeleri sürüyor. Merkezi yönetim bütçeleri, yıl içinde gelirlerin kimlerden ne kadar ve nasıl toplanacağı, toplanan bu gelirlerin nerelere nasıl aktarılacağını gösterir.

2021 bütçesinde patronlara destek için 50.6 milyar lira kaynak ayırılırken, buna ek olarak yine patronlar tarafından SGK’ye ödenmesi gereken 27.7 milyar tutarındaki işveren primi bütçeden, daha doğrusu İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak.

2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’na göre 2021’te 230 milyar 770 milyon TL; 2022’de 257 milyar 873 milyon TL ve 2023’te 286 milyar 725 milyon TL’lik vergiden sermaye lehine vazgeçilmesi hedefleniyor. 2021’de 230 milyarlık vergi kaybı, 922 milyarlık toplam vergi gelirlerinin dörtte birine denk geliyor.

İşte, iktidar sermayeye her türlü kolaylığı sağlarken, bütçe yükünün önemli bölümünü yine ücretli emekçilerin sırtına yıkıyor.

İnsanca ve onurlu yaşamak için

Bir yanda patronlara yapılan kıyaklar, bir yanda ise Malatya’da dile gelen, ülkenin her yerinden yükselen “Evimize ekmek götüremiyoruz.” gerçekliği. Gerçeklik kör göze parmak sokarcasına tüm hayatımızı kuşatırken, işçilerin gündelik yaşamlarında sınıfsal bir bilinç oluşmakta. Patronlarla, onun çıkarlarını koruyan iktidarla aynı gemide değiliz bilinci…

O zaman, kendi gemimize emekçilerin insanca ve onurlu bir yaşam sürdürme ihtiyacından açığa çıkan tüm talepleri alarak, en geniş kesime ulaşarak; birleşerek mücadele etme becerisini göstermeliyiz.