Halk güçleri çıkış için yol gösteriyor – Perihan Koca

Siyasi iktidarın tüm baskı ve şiddet aygıtlarını halka karşı yöneltmesine, her türlü devlet imkânını sınırlarını aşındırarak sonuna değin kullanmasına rağmen teslim alınamayan bir halk gerçekliği var karşımızda.

Bugün, parça parça ve dağınık da olsa; halk güçleri tepkisini aktif ya da pasif biçimlerde ortaya koymaya ve güç biriktirmeye devam ediyor ve her geçen gün halkın tepkisi ve arayışı daha da derinleşiyor. Bu arayış henüz politik bir özneyle buluşamamış olsa da, halk güçlerinin aktif direnişlerinde bir kımıldanma hali var şimdilerde.

Halkın belirleyiciliği

Başta kadın hareketinin giderek kitleselleşen çıkışı olmak üzere, Kirazlıyayla ve Ünye’deki köylü direnişlerinden, Soma ve Ermenek’teki madenci direnişine, sağlık emekçilerinden, eğitim emekçilerine, sanayi işçilerinden, hizmet sektöründeki geniş yığınlara uzanan işçi sınıfının dağınık, kendiliğinden ama etkili itirazlarına kadar söz konusu tepki ve taleplerin hemen hepsi halkın çıkış arayışlarının somut tezahürleri olarak karşımızda beliriyor ve çıkış için yol gösteriyor.

İktidar blokunun yeni bir müjde olarak allayıp pullayıp önümüze getirdiği ve ama işçi sınıfının kazanımlarını tasfiye etmeye ve yeni emek rejiminin ayaklarını sağlamlaştırmaya yönelik olarak hazırlanmış olan son torba yasadaki maddelerin geri çekiliş süreci toplumsal tepkinin belirleyiciliğini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.

Acı reçeteye karşı, halkçı örgütlü duruş

İşsizlik ve güvencesizlik tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı, istihdam giderek daralıyor, hayat pahalılaşıyor, alım gücü düşüyor, borç yükü ağırlaşıyor, geçim sorunu bir krize dönüşüyor, pandeminin vardığı yeni aşamayla ise sağlıkta ve eğitimde sistem çökmeye yüz tutarken, toplum hastalığa ve ölüme terk ediliyor.

Ama yetmiyor bizzat ülkeyi yönetenler tarafından halka yeni bir “acı reçete” tarifesi çıkartılıyor, halk cehennemi bir yıkımın içerisine doğru hızla sürükleniyor. Ülkeyi yönetenler dediysek de, bakmayın, bizzat muhatabı oldukları felaketleri siyasi söylem ve şovla bertaraf etmeye çalışma dışında, ne ekonomiyi ne salgını ne depremi ne de topyekûn ülkeyi yönetebiliyorlar. Hepimiz gözlerimizle gördük, birebir içinde yaşayıp tanıklık ettik, düpedüz yönetemiyorlar!

Erime ve “reformlar”

Berat Albayrak’ın istifa süreciyle birlikte daha çıplak bir netlikle açığa çıktığı üzere, derin bir yönetememe kriziyle karşı karşıyayız. İktidarın içerisinde çırpındığı kriz sarmalı yeni gedikler açılarak genişliyor. İktidar koalisyonu sermaye sınıfı ile emekçi sınıfın talepleri arasında iyiden iyiye sıkışıyor. Üzerindeki basınç hem içeride hem de dışarıda giderek artıyor, güç alanı daralıyor, krizler kontrol edilebilir sınırları aşındırıyor.

Son kamuoyu yoklamalarında oy oranlarının yüzde otuzların altına düştüğünü de hesaba katarsak, tabanındaki erime de giderek hızlanıyor. Albayrak istifası sonrasında gündeme getirilen ekonomide ve hukukta reform söyleminin ise şimdilerde konuşulduğunun aksine bir yumuşama ya da demokratikleşme ile bir ilişkisi yok, zira bu inşa ettikleri “cezasızlık rejiminin” mayasına ters ki reform söylemleriyle eş zamanlı olarak İmamoğlu’na Kanal İstanbul üzerinden açılan soruşturmayı, Kurkut davasında gelen beraat kararını, Çakıcı’dan ardı ardına gelen tehditleri gördük.

Bu cehennemi gidişattan çıkış, ancak ve ancak halk güçlerinin yürüyüşüne bağlı. Halkın kendi kaderini ele almaktan başka çaresi de alternatifi de yok.