İçeride Dışarıda Saldırganlık Artarken

MGK bildirisi çok şeyi ifade ediyordu: “Devletin tüm güçleri olarak uygulanan ekonomik programın arkasındayız. Öleceksiniz ölün. İnim inim inleyecekseniz inleyin, sefalet içerisinde yaşayacaksanız yaşayın. Bu programa karşı gelecek olan herkesi de sert bir şekilde “etkisiz hale getireceğiz” bundan emin olun.”
Bunları açık açık bu şekilde yazmasalar da bildirinin taşıdığı anlam buydu. Uyguladıkları ekonomik modelin yıkım getirdiğini de iyi biliyorlar, bunun rızayla sürdürülemeyeceğini de. Milyonlarca işçinin, emekçinin, yoksulun, esnafın bu ekonomik modele karşı çıkacağını da iyi biliyorlar. Ellerinde kala kala şiddet aygıtını devreye sokmak kalıyor, görünüşe göre onu hazır etmiş bekliyorlar.
Saldırganlıkları yalnızca içeride değil, dışarıya da yayılıyor. Retorik düzeyde Batılı güçleri hedefe koyan açıklamalar yapsalar da, derinlemesine bir NATO angajmanı içerisine girdiler. Rusya ile İngiltere/NATO arasında git gide yükselen bir gerilim konusu olan ve bir savaşa meyleden Ukrayna gerilimine hevesle koşuyorlar. Birtakım hesaplar peşinde oldukları anlaşılıyor.
Aslında bu yönelimlerinin içeride yarattığı gerginlik, sıkışmışlık hissi, tedirginlik, hoşnutsuzluk her hallerinden belli oluyor. Mitinglerde sayı yarışına giriyorlar. Bütçe görüşmelerindeki sert, agresif tavırları, suçüstü yakalanmış bir suçlunun gösterdiği tavırlara benziyor doğrusu. Halka karşı büyük suçlar işlediklerinin pek de farkında olduklarından olsa gerek, normal dışı davranışlarını dışa vuruyorlar.
Muhalefet ise bir yandan sandık hesabı yapıp o büyük “hesaplaşma günü”nü beklerken, açıklanmamış ve hiç açıklanmaması da ihtimaller dâhilinde olan bir seçim takvimine motive etmek istiyor kitleleri.
Bu hesabı tehdit eden iki farklı hareketlenme oldu. Kasım ayının son haftasındaki sokak eylemleri ve muhalefete yönelen iktidar darbeleri. Sokak eylemleri sokağa taşma eğiliminde olan halk öfkesini arkasına alıyor ve büyük bir isyanı tetiklemekle “tehdit” ediyordu iktidar ve muhalefeti. Halka “sokağa çıkmayın” çağrıları yapılırken birden miting çağrısı yaparken buluverdi kendisini Kılıçdaroğlu. Gafil avlanmamak için mitingler düzenleyerek halkın öfkesini soğurması gerekiyordu. Onun görevi buydu.
Ancak içerisinde bulunduğu geniş muhalefet ittifakına darbeler inmeye başladı, bunun için ne yapacaklarını henüz kestirememiş görünüyorlar. Tabii bu darbeler yer yer onların kazançlı çıkmalarıyla sonuçlanabiliyor. Örneğin Mansur Yavaş’ın üzerine MHP kanalıyla gidilmesi, onun tehdit edilmesi belli ki Mansur Yavaş’a kazandırdı. Ancak bunun her zaman böyle sonuçlanacağına dair bir garanti yok. Muhalefetteki restorasyon güçleri sürekli kriminalize edilmekle sınanacaklar belli ki. Bunu her zaman kaldırıp kaldırmayacaklarını göreceğiz.
Halk güçlerinin öfkesi ise git gide artıyor. Sert bir mülksüzleştirme süreci bizleri soyup soğana çevirirken, bir çıkış arayışı sürüyor. Bu çıkış arayışının halkçı demokratik bir sol ittifakın öncülüğündeki bir programla buluşturulmasıyla mümkündür. Bu cendereden başka çıkış yok.