Demokratik bir cumhuriyete, ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğumuz gerçeği, her geçen gün kendini daha da yakıcı olarak hissettiriyor.
AKP-MHP iktidar koalisyonu, asli muhatabı olduğu ekonomik, siyasal ve toplumsal krizin bedelini halkın sırtına yüklerken, derinleşen çoklu krizler sarmalından çıkış için toplumun tüm kesimlerine karşı topyekûn bir savaş açarak faşizmin kurumsallaşmasını çok yönlü hamlelerle hızlandırıyor.
Özellikle, başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere, halklara ve inançlara yönelik tekçi, inkârcı, baskıcı asimilasyon ve yok etme politikaları inşa edilmek istenen yeni rejimin temel dayanak noktalarından birini oluşturuyor.
Halklar ve inançlar kimlikleri, dilleri, kültürleri inançları dolayısıyla savaş politikalarının ana aktörü konumuna yerleştirilerek, asimilasyona maruz kalıyorlar. Bu yeni bir durum değil.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren devletin ana omurgasını oluşturan yapının, Osmanlı’dan devralınan despotik devlet geleneğinin güncel görüntüsü.
Bugün, siyasal İslam ve muhafazakârlaştırma politikaları eşliğinde, din istismar edilerek, egemenlerin hizmetine uyumlu hale sokulan İslami faşist ideolojiyle bu gelenek özel bir nefret düzenine dönüştürülüyor, Erdoğanist bir İslam yorumu öne çıkarılıyor.
İnşasına yürünen faşist rejime uygun Erdoğanist İslam yorumunu benimseyen faşist bir toplum yapısı yaratılmak isteniyor.
***
Diyanet İşleri Başkanlığı milyar dolarlık bütçesiyle ülkenin her yanını kuşatırken, siyasete ve topluma dair her konuda fetvalar veriyor. Bizatihi ülkenin Cumhurbaşkanı camiden verdiği demeçlerle dini motifleri kullanarak politika yapıyor. Şeriat, halifelik tartışmaları açılıyor.
Devletin imkânlarıyla cemaatler palazlandırılıyor. İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler cemaatlerin yardımına muhtaç hale getirilmeye çalışılıyor. Eğitim sistemi her geçen gün bilimsellikten daha da uzaklaştırılarak dinsel öğelerle dolduruluyor. Yandaş medya kanalları ve trol ordularıyla toplumun düşünüş biçimine yön verilmeye çalışılıyor.
İnançların kutsalına saldırarak, bizzat devlet temsilcileri eşliğinde silahla fotoğraf veriliyor. Alevilerin ibadethane merkezleri olan cemevleri, müjde gibi sunularak ticarethane ve konut statüsü kapsamında ele alınıyor. Sistematik devlet şiddetiyle halkları birbirine kırdırarak inançları düşmanlaştırarak toplumsal kutuplaşmanın aktörü haline getirerek ehlileşmiş bir biat toplumu yaratılmak isteniyor.
***
Erdoğan’ın “Anaokulundan başlayarak yeni hayat tarzı” mesajıyla başlayan ve 20. Milli Eğitim Şurası’nda zorunlu din derslerinin 4-6 yaş grubundaki çocukların eğitimine, okul öncesine kadar indirilmesi, “değerler eğitimi” adı altında din eğitimi verilmesi yönünde bir karar tasarısı gündeme getirildi.
Çocukları siyasetin nesnesi haline getirerek, eğitimi araçsallaştırarak kendi ifadeleriyle dindar ve kindar bir nesil sürekli ve yeniden konsolide edilmek isteniyor.
Zorunlu din dersi dayatması çocuk haklarının açık bir ihlali olmakla beraber, Alevilere yönelik de bir asimilasyon politikası olarak öne çıkıyor.
Söz konusu karar tasarısı, eğer müdahale edilmezse 3 Mart’ta onaylatılacak ve okul öncesine zorunlu din dersi eğitimi getirilecek.
Zorunlu din derslerini de okul öncesinde din dersi dayatmasını da kabul etmiyoruz!
Bu toplumsal yıkım projesini durdurmak için;
Eşit Yurttaşlık Temelinde Özgür Bir Toplum İçin Demokratik, Laik, Bilimsel, Anadilinde Eğitim şiarıyla, Demokrasi ve Laiklik için, 27 Şubat’ta Kadıköy’deyiz!
***
Halkların ve inançların baskı altında tutuldukları bu düzeni toptan reddediyoruz!
Şimdi halkçı-demokratik bir stratejik zeminde ortaklaşma alanları inşa etmek, baskıları püskürtmekte ve geriletmekte omuz omuza verme zamanı.
TÖP olarak;
Alevilerin endişelerini ve taleplerini paylaşıyor, kimliklerini, inançlarını, kültürlerini özgürce yaşayabilmek için verdikleri tüm mücadelelere omuz veriyoruz.
Tüm halkların ve inançların “Eşit yurttaşlık” temelinde birbirleriyle kaynaşabileceği, herkesin kimliğini ve inancını özgürce yaşayabileceği bir ülkeyi kurabiliriz, kurmalıyız!
Toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede duran, hangi etnik kimlik ya da inançta olursa olsun bütün yurttaşlara hiçbir ayrım yapmadan koşulsuz şartsız aynı hizmetleri yapmakla görevli olan, eşit yurttaşlık temelinde demokratik, özgürlükçü, halkçı, laik yeni bir yaşam mümkün.
Tüm inanç toplulukları ile halkların bir arada yaşayabilecekleri demokratik bir cumhuriyetin ve demokratik bir anayasanın inşası için birlikte mücadele edelim!
27 Şubat’ta Demokrasi ve Laiklik için meydanlardayız!