Dağılmış Pazar Yeri Gibi Memleket ve Programsızlık Bunalımı

Geniş bir açıdan bakınca memleket, şairin betimlediği dağılmış pazar yerlerine benziyor. Şenlik dağılmış, alışveriş bitmiş, etraf pis, etraf kirli, kokular birbirine karışmış. Az sonra temizlik işçileri gelecek ve temizlik başlayacak.

***

Gündelik yaşamın sürdürülmesi iyice zorlaştı. Kontrolü güç bir durum git gide ortama yayılıyor, belirleyiciliği artıyor. Ekonomik kriz, daha doğru bir ifadeyle de neoliberalizmin iflas etmiş birikim krizi ülkede büyük bir karmaşa yaratıyor. Enflasyon, pahalılık, işsizlik… Süreklileşmiş, kronikleşmiş, derinleşmiş bir büyük huzursuzluk milyonlarca işçinin, emekçinin, yoksulun, esnafın ana gündemi.

Daha doğrusu, devasa kârlar açıklayan finans devlerinin/büyük sermaye gruplarının dışındaki bir azınlık haricindeki herkes büyük bir yıkım yaşıyor. Görünüşe göre kriz yalnızca sermayeyi teğet geçiyor. Halkı ezip geçiyor.

Egemen güçler seçimlere kilitlenmiş, aday tartışmaları ve rejimin biçimsel rötuşlara duyduğu ihtiyaç (!) ile sınırlı bir gündem egemen sınıf partileri tarafından halka dayatılmak isteniyor. Muhalefetteki ittifakın önde gelen temsilcilerinden Kemal Kılıçdaroğlu sürekli aynı biçimde çalışan bir teskin makinesine dönüşmüş durumda. Her büyük sorunda onun sakinleştirici videolarına denk geliyoruz ve doğrusu merak ediyoruz, halkın öfkesinden sürekli sakındığı bu vahşi düzen gün gelir kendisini öğütmeye çalışırsa ne yapacak acaba.

Ülkede sürekli bir şeyler oluyor. Denizin içerisindeki balık gibi suyu fark etmesek de son yıllarda sürekli gergin, sürekli endişeli, sürekli yüksek adrenalinli yaşıyoruz. Sürekli skandallar, sürekli provokasyonlar, sürekli şiddet, sürekli yalan propaganda, sürekli yağma, sürekli talan, sürekli katliam, sürekli savaş…

Sürekli birileri bir şeyler ifşa ediyor. Malum mafya liderinin ifşaatları devlet içerisine değdiği kadar burjuvazinin iç hesaplaşmalarını ve kirli ilişkilerini de sürekli ifşa ediyor.

KPSS skandalı, ifşaat skandalları, skandalların süreklileştiği, olağanlaştığı ve günlük hayatın sıradan bir parçası haline geldiği bir ortamda belki de çok büyük bir skandala tekabül etmiyor. Süreklileşmiş skandallar ve ifşaatlar bir noktadan sonra bir gösteriye dönüşüyor. Sahnede sergilenen performanslarla beraber artık kulisin kendisi de ayan beyan meydanda. Eh bu da seyrin heyecanını düşürmüş olsa gerek. Öyle ya, hesap soranı yoksa geçiştirilmesi kolay bir konuya dönüşebiliyor. Bu karamsar yorum.

Daha iyimser olanı ise sosyalistlere hareket alanı açıyor. Hegemonya mücadelesinde kazanılması gereken bir mevziye daha işaret ediyor. Bu ve bunun gibi bir sürü boşluk var aslında, doldurmamız gereken, doldurabileceğimiz. Hatta toplumsal desteğimizi arkamıza alabileceğimiz boşluklar bunlar.

Bizce, şu anda sosyalist hareketin en büyük açmazı halkla güven ilişkisinin kurulamamasıdır. Bu birden olabilecek bir şey değil ama mevzi kazana kazana gidilebilir. Sonuçta bir mevzi savaşının tam içerisindeyiz. Bu mevzileri olsa olsa programatik müdahalelerle kazanabiliriz. 7’li ittifakın bir bileşeni olarak önümüze koyduğumuz en önemli görev, bir programın ortaya çıkması için mücadele etmektir. Halkın ihtiyaçlarına cevaplar üretecek bir mücadele programının bir çekim gücü haline geleceğini, bir toplanma noktasına dönüşeceğini, bu toplanma noktasının henüz ilk oluşum aşaması itibariyle kendi çapını büyütmeye yazgılı olduğunu düşünüyoruz.

Üstelik program tamamen reformlar öngörse bile reformlarla devrimci talepler arasındaki sınırların silikleştiği ya da yok olduğu bir dönemdeyiz. Diyelim ki çalışma saatlerinin 6 saate düşürülmesi (bu üzerine tartışılabilir bir değerdir, örnek olsun diye verdik) bir reform gibi görünür ve en azından teorik olarak bu düzen içerisinde gerçekleşmesi mümkündür. Ancak bunun gerçekleşmesi bütün düzeni tehdit eder. Çünkü burjuvazinin farklı fraksiyonlarının en önemli ortak noktası, rekabet güçlerinin ucuz emeğe dayalı olmasında yatıyor. Dolayısıyla iş gününün kısaltılması bugün burjuvazinin soygun düzenini doğrudan hedef alan bir uygulamadır.

Diğer yandan 6 saatlik iş gününün milyonlarca insan tarafından savunulması, bu talebin günlük acil bir konuya değmesi bakımından gerçek bir gündem oluşturacaktır.

Programatik mücadele, içine girdiğimiz yeni dönemin ihtiyacı. Bir dönem ulaşım zamlarına karşı üretilen turnikeden atlama eylemlerinin dönemi kapandı. Artık ücretsiz ulaşımı sağlayacağız, bu bizim mücadele programımızda yer alıyor demenin ve bu talebi milyonlarla buluşturmanın dönemi açılmıştır. Öyle ya milyonlarca insanın günlük yaşamında en temel ihtiyaçlarından biri olan ulaşım için, “hadi hep birlikte turnikeden atlayalım” diyemeyiz değil mi?