İşçi Sınıfı Kararlı: Ekmeğini Haramilerin Elinden Alacak!

Öyle görünüyor ki iktidar koalisyonu halka karşı başlattığı savaşı sürdürüp, daha da yıkıcı hale getirip, o savaşın içinden faşist bir rejim kurmakta ısrarcı. Zaten bunun dışında pek bir seçenekleri yok: Ya o rejimi kurup kendilerini garanti altına alacaklar ya da halk tarafından alaşağı edilip yargılanacaklar. Halkı ezip geçmek zorundalar ama yapamıyor, zorlanıyorlar.

Yeter ki sermaye güçleri rahat etsin

Faşist kurumsallaşmanın parçası Bakan Nebati geçtiğimiz aylarda şöyle demişti: Enflasyonu düşürmek için sert tedbirler alabilirdik. Üretimi, büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyorlar.” Daha açık konuşamazdı herhalde!

Ekonomik krizin geldiği boyutlar hiçbirimizi şaşırtmasın. İktidarın sermaye güçleriyle ortaklaşa çıkarları gereği alınan kararların sonucu yaşanıyor bu kriz. Ve giderek de derinleştiriliyor, yine aynı iktidar tarafından. Faizler düştükçe yükselen enflasyonun bedeli halka ödetiliyor. Ağır bir yoksulluk dalgası bütün toplumu avuçlarının içine almış boğuyor neredeyse. Alım gücü günden güne düşüyor; market fiyatları takip edilemiyor, her gün yeni bir şeylere zam geliyor. Kışı taze meyve sebzesiz geçiren halk, yaz aylarında da sebze meyveye erişemiyor çünkü akaryakıt fiyatları, elektriğe ve gübreye gelen zamlar fiyatları üçe dörde katladı.

En ağır bedeli işçileri emekçiler, sabit gelirliler, emekliler yani halkın çoğunluğu ödemek zorunda kalıyor. İşçilerin cehennemine çevirdikleri ülkede istiyorlar ki bu kalıcılaşsın. İş cinayetleri raporuna göre Temmuz ayında 169 işçi hayatını kaybetti, 17’si çocuk işçiydi. Her fırsatta kendilerinin söylediği gibi iş gücü en ucuz bizde!

Her şey işçi sınıfının sermaye avucunda boğulmasına yarıyor. Kapitalizmin dünya çapındaki krizin ülkemize yansımaları, bizim doymak bilmez, talancı, vurgunca kapitalistlerimizin günlük çıkar politikalarıyla birleşince geriye işçiyi sıkıp suyunu çıkarmaktan başka yolları kalmıyor! Sermayenin önünün tamamen açılıyor, daha da açılmak isteniyor. İşçinin, emekçinin, memurun çalışma koşulları ağırlaşıp iş yükü yoğunlaşıyor ve çalışma saatleri uzuyor ama elde var sıfır! Hatta eksi, borç harç! Zaten kıt kanaat öbür ayı getirebilen işçi sınıfı, emekçiler borçlandıkça borçlanıyor.

İşçi sınıfı kararlı

Aşağıdan yukarıya doğru sürekli bir para transferinin sonucunda ucu giderek sivrileşen bir piramit oluştu ama aynı piramidin tabanı genişledikçe genişliyor. Ve yoksuldan, halktan çalınıp yukarıya doğru transferin oluşturduğu piramidin tabanı genişledikçe kırılganlaşıyor, ağırlığı ve sarsıcı etkisi artıyor. Yukarda biriken zenginlik, servet aşağıya doğru basıncı arttırdıkça aşağısı kaynıyor.

Ocak-Şubat 2022’de başlayıp ülkenin dört bir yanına yanılan işçi direnişleri, Türkiye işçi sınıfı tarihinde önemli bir eşiğe yol açmaya hazırlanıldığını göstermişti. Nitekim öyle de oldu. O hızlı ve yoğun süreç bitmedi, yayıldı, başka biçimlere bürünüp devam etti. Kimisi kazanımla sonuçlandı kimisi geri adım attı. Ama o gün başlayan direnişler aradan geçen birkaç ayda kısmi bir durgunluk yaşasa da şimdilerde yeniden ivmeleniyor. Zira ekonomik krizin basıncı artıyor. Krizin faturasını taşıma niyetli olmayan ülke işçileri her gün yeni bir yerde direnişe geçiyor.

Acarsoy’dan Asen Metal’e, YDA İnşaat işçilerinden, ETF işçilerine, Standard Profilden belediyelere kadar hemen her sektörde direnişler kabarıyor. Sağlık emekçileri neredeyse her gün bir yerde eylem örgütlüyor, özel sektör öğretmenleri bir yandan örgütlenirken bir yandan somut kazanımlar elde edilen direnişler örgütlüyor.

Bu direnişler karşısında panikleyen ve zorlanan iktidar, baskıyı ve polis şiddetini arttırmaya yöneliyor. Ama yöneldikçe de teşhir oluyor. Halkın gözü önünde, hakları için direnen işçiler sermayenin koruyucusu polisler tarafından şiddete maruz bırakılıyor.

İşçiler restorasyona kanmayacak

Birkaç ay önce farklı belediye direnişlerinde gördüğümüz direniş şimdi İzmir’deki belediye işçilerinde kendini gösteriyor: Belediyeye bağlı çalışırken bir mesajla işten atılan evde bakım işçileri güçlü ve kararlı bir direnişi ilmek ilmek işliyor. Bu direniş bir yanıyla başka direnişleri besliyor evet. Ama öbür yanıyla da şunu gösteriyor: 6’lı masanın işçi sınıfına vaadi işte bu! İşçi sınıfı bu duruşu iyi tanıyor ama. Kendi duruşunu da işte bu işçi düşmanı duruşun tam karşısında örgütlüyor.

İşçilerin direnişleri ülkenin aradığı çıkış noktasında bir fener işlevi görüyor. Sermayenin cennetinin kendilerine cehennem olacağını, faşist bir rejimin ne demek olacağını biliyor işçiler. Seçimlere kadarki süreçte göz boyamak adına yapılanları, asgari ücret zammını vd. nin anlamını da biliyor. Dünden bu güne gelen direnişler sınıfa öğretiyor. Sınıf olma bilinci yükseliyor, işçi sınıfının sendikalı olmaya dair yönelişi artıyor, direnişler bir yandan yayılırken öbür yandan kararlılaşıyor.

Bu derin yoksulluk ve baskı koşullarında çıkış arayışı içindeki halk güçlerinin içerisinde işçi sınıfının bugün parlattığı direniş ateşleri yarının çıkışına öncülük etmeye hazırlanıyor. İşçiler her bir adımda yolumuzu açıyor. Ne bu rejimi kabul ediyor ne de aynısının cilalanmış haline kanıyor; işçi sınıfı emekten, barıştan, halktan, demokrasiden yana bir üçüncü seçeneğin içinde konumlanıyor. Bu seçeneğin bir adı, biçimi olsun olmasın; işçiler direnerek, örgütlenerek, kazanarak ilerliyor ve kendi seçeneğini sokakta, fiilen inşa ediyor. Üstelik bunu direnen diğer dinamiklerle pek çok noktada yan yana gelerek yapıyor.

Bir seçime mecbur olan ama süreci kendisi için en uygun koşullara, ana kadar uzatmaya çalışan iktidar koalisyonunun kendi çıkışı için savaşa, baskıya yöneleceği kimse için sürpriz değil. Ama içerde hem halk güçleri tarafından baskılanıyor hem de kendi iç krizlerinin sarsıntısını yaşıyorlar. Çürüme, ifşaatlar, çalınan sorular, açıkça söylenen yalanlar, bilerek serbest bırakılan şiddet, ortalığa saçılan devlet krizi, açıktan yapılan mafya hesaplamaları…

Bugün acil ihtiyaç, işçi sınıfının güncel taleplerini de barındıran bir halkçı-demokratik program çerçevesinde buluşarak çıkışa doğru ilerlemektir. O çıkış demokratik bir cumhuriyet olacaktır. Bu mümkündür, yeter ki sınıfın ve etrafında zenginleşen halk güçlerinin uygun zeminde yan yana gelerek somut bir güce dönüşmesini sağlayalım.