67 yıl önce, 6-7 Eylül 1955’te İstanbul Pogromu gerçekleşti. Bu pogromda katledilenleri saygıyla anıyoruz.
67 yıl önce bugün, özel olarak organize edilmiş ve bir kısmı şehir dışından taşınmış bir kitle İstanbul’da Hıristiyan ve Yahudi halklarının ev, işyeri, ibadethane ve mezarlıklarını yağmaladı, cinayetler işledi. 6 Eylül günü, basın aracılığıyla yayılan bir yalan haberle harekete geçirilen kitle İstanbul’un Şişli, Beyoğlu, Kadıköy, Adalar, Kuzguncuk, Kumkapı, Balat, Samatya, Yedikule gibi birçok semt ve ilçesinde Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin evleri, işyerleri ve ibadethanelerini yağmaladı. Öyle ki İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortodoks kiliselerinin tamamı ateşe verildi, mezarlar yağmalandı. 6 Eylül günü başlayan ve 7 Eylül’e dek süren pogromda 5 binin üzerinde mesken tahrip edildi ve yağmalandı. 15 kişi öldürüldü, 300’den fazla kişi yaralandı.
Sonrası ise her dönem deneyimlediğimiz biçimde oldu. Bazı failler kısa süreliğine cezaevine girdi, ancak cezasızlık politikasının gereği olarak hepsi salıverildi.
Emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu çok sonraları ceza almayacağını bilerek rahatça itiraf etmişti: “6-7 Eylül Özel Harp Dairesi’nin bir işiydi, muhteşem bir örgütlenmeydi, camileri bile ateşe vermiştik.”
Özel Harp Dairesi ya da her ne adla anılırsa anılsın, devletin gizli harp örgütü bir suç makinesi olarak her dönem devreye girdi: İstanbul Pogromu’nda, Maraş’ta, Sivas’ta, 10 Ekim 2015’te Ankara’da… Hepsinde failler korundu, hepsinde cezasızlık politikası izlendi. Orgeneralin dediği “muhteşem” örgütlenme egemenlerin başları sıkışınca hep devredeydi. Gerçek bir hesaplaşma olmadığı için de her an yeni katliam ve yağmalamalar ile karşımıza çıkabilir.
Katliamlarla gerçek anlamda hesaplaşmak, suç örgütlerini gerçek anlamda yargılamak için, halkların eşit, özgür ve kardeşçe yaşayabilecekleri bir ülkeyi, demokratik bir cumhuriyeti kurmamız gerekiyor. Yaşasın halkların kardeşliği.