LGBTİ+

LGBTİ HAREKETİ / HOMOFOBİ VE SOL 

LGBTİ+’ler dünyanın her yerinde ve toplumsal her alanda, cinsel yönelimleri ve toplumsal cinsiyetlerinden ötürü eşitsizliğe/ayrımcılığa maruz kalmakta, farklı boyutlarda fiziksel ve psikolojik baskılar altına alınarak toplum içerisinde marjinalleştirilip, var olabilecekleri bir yaşam alanı bırakılmamaktadır.

LGBTİ’ler, aile, eğitim ve iş alanlarında topluma “aykırı”, “hastalıklı” olarak etiketlenmekte, dışlanıp yalnızlaştırılmakta ve en nihayetinde homofobik, transfobik, bifobik nefret söylemleri ile her geçen gün kendini güçlendirmekte olan patriyarkal sistemin katliamlarıyla (nefret cinayetleri /suçları) abluka altına alınmaktadır.

Patriyarkal sistem LGBTİ’lere karşı sürekli ve bilinçli bir nefret körüklemekte, nefret cinayetleri artarak devam etmektedir. 

Kanunlarca hala tanımlanmamış ırksal, dinsel, cinsel vb. nedenler ile ayrımcılığa uğrayanlara karşı işlenen suçları da kapsayan nefret suçunun kanunlarda tanımlanması gerekmektedir.

Nefret suçlarının tanınması ve tahrik indiriminin kaldırılmasıyla özellikle trans bireylerin ölümleriyle sonuçlanan vakaların sadece LGBTİ olmalarından ötürü öldürülmelerinin meşrulaştırılmasının önüne geçilebilmesi sağlanabilir ve bu uygulama nefret cinayetlerinin önlenmesinde caydırıcı bir adım olabilir.

Aynı zamanda, askere gitmek istemeyen erkek eşcinsellerin (gaylerin) TSK sağlık yönetmeliğince “çürük” ve “hasta” (psikoseksüel bozukluk) olarak kabul edilmeleri ve ötelenmelerinin hukuki düzlemde yapılabilecek anayasa çalışmalarının yeniden düzenlenmesi talebiyle  önemli bir adım atılabilir.

Hemcinsel evlilikler ve anayasal düzeyde yapılacak, LGBTİ’lerin hayatlarını kolaylaştırıp kazanım sağlanacak her talebin önemli adımlar olduğunu bilerek, tüm baskı mekanizmalarına karşı kazanım sağlayacak bir duruş sergileyebilmek önemli ve zaruridir.

Türkiye’de toplumsal bir özne olarak 1990’larda ortaya çıkan LGBTİ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans, İnterseksüel) Hareketi heteropatriarkal kapitalizmin ve onunla iç içe geçmiş militarizmin sorgulanması adına politik düzlemde göz ardı edilemeyecek bir birikim yaratmıştır. 

Bağımsız bir özne olarak gelişen ve ilerleyen LGBTİ hareketinin mücadele birikimi kendini her yıl daha da kitleselleşen Onur Haftası yürüyüşlerinde ve özellikle 2013 Haziran’ında baş gösteren Gezi ayaklanmasında somut bir güç olarak göstermiş ve toplumsal bir farkındalık yaratmaya başlamıştır.

Sol /sosyalist örgütlerin LGBTİ bireyleri mücadele içerisinde tam anlamıyla özne olarak tanıdığını ve homofobiden arınmış olduğunu söylemek maalesef mümkün değil.

Öyle ki, toplumsal bir özgürleşme ve devrim iddiasının sahibi olan Türkiye Devrimci Hareketi’nin LGBTİ bireyler ve hareketi ile olan ilişkisi; söylemsel düzeyde homofobiye ve transfobiye karşı olunduğunun ifadesi ya da LGBTİ bireylerin çeşitli sol-sosyalist yapılarda temsilî olarak yer almasının ve kimi platformlarda yan yana gelişlerin  ötesine geçememiştir.

Elbette ki, LGBTİ Hareketi’nin ivme kazanmasına ve özellikle Gezi ayaklanmasında LGBTİ renginin görünürlüğüne paralel olarak, sosyalist yapıların, LGBTİ hareketi ve gündemine ilişkin bakışında olumlu değişiklikler meydana gelmiştir ancak topyekûn  bir zihinsel dönüşümden söz etmek maalesef henüz mümkün olmayacaktır.

Niteliksel bir dönüşüm için, LGBTİ bireylerle sadece söylemsel olarak destek ve dayanışma sunmaktan öteye geçerek, bütün ezilenlerin kurtuluşunu içeren sosyalist toplumun inşasında LGBTİ’lerin temel dinamiklerden biri olarak gören yeni bir programatik yaklaşım geliştirmek zorunludur. 

Patriyarkal sistem ve heteroseksizmin baskısını teorik düzlemde olmasa da pratikte örgütlenmeler içerisinde hissetmek mümkün.

Bu doğrultuda Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP)

LGBTİ hareketi ve mücadelesi ile dayanışır/destekler; politik ve programatik gündemine alır.

TÖP, homofobi ve heteroseksizme karşı tavır alarak, homofobik, transfobik, bifobik ve seksist söylemlerden arınmış biçimde kendi söylemini inşa edebilmelidir. Bu doğrultuda, örgütün her düzeyinde heteroseksizme, homofobiye ve transfobiye karşı mücadelenin içselleştirilmesi için kadroların politik eğitime tabi tutulmasını karar altına almıştır.

TÖP, hukuki düzlemde LGBTİ bireyler için pozitif ayrımcılık uygulanması, bu bireylere yönelik her türlü ayrımcı düzenlemenin ortadan kaldırılması, atılan bu adımların uygulamada hayata geçirilmesi, bu doğrultuda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığının önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yasalaşması, farklı her türlü kimliğe ve gruba yönelen “nefret suçları” ve “nefret cinayetleri”nin anayasal suç olarak düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadır.

TÖP, “çürük”, “hasta” etiketleriyle kodlanan eşcinsel erkekler (gayler) ile transların yaşantısı bakımından bireysel düzlemde ve toplumun militarizasyonunun yapı taşlarından birini oluşturması bakımından kamusal düzlemde zorunlu askerliğin kaldırılmasını ve vicdani ret hakkının tanınmasını savunmaktadır.

TÖP, kamu hizmetlerinde (iş, eğitim, sağlık vs.) ve toplumsal her alanda LGBTİ’lere yönelik ayrımcılığı önleyecek bir yerden mücadele edilmesini savunmaktadır. 

TÖP, LGBTİ örgütleri ile dayanışma ve iletişim içinde olma, söylemin ötesine geçerek, eylemsellik düzeyinde birlikte eyleme ve davranma pratiklerinin hayata geçirilmesini karar altına almıştır.

 

.