CHP’nin refleksleri: Siyasi hata mı, karakter mi? – Arzu Küçük

Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde Osmanlı’dan devralınan despotik devlet geleneği, sermaye fraksiyonları ve devlet sınıflarının çatışmalı koalisyonu şeklinde biçimlenen bir iktidar oluşturdu.  Her ne kadar birbirlerine karşıymış gibi görünseler de AKP ve CHP bu iktidarın farklı fraksiyonlarını temsil ediyor ve aralarındaki gerilim, daha çok hangi fraksiyonun egemenlik kuracağı üzerinden ilerliyor.

 Kuruluşundan beri, Osmanlıdan devralınan despotik devlet geleneğinin öz evladı olan CHP’nin siyasi reflekslerini, bu tarihsellikten ayrı düşünmemek gerekiyor.

CHP tarihsel rolünü oynuyor

Yakın zamanda CHP’nin savaşa olan desteği, bu tarihsel reflekslerin en net örneğiydi.

CHP’nin savaş sürecindeki bu tutumunun, İstanbul seçimleriyle birlikte CHP’nin HDP seçmeninden aldığı desteği oldukça olumsuz etkilediği ve seçimlerde CHP’ye destek vermiş halk güçlerinin güvenini sarstığı bir gerçek. Ayrıca savaş, siyasi dengelerin AKP lehine değişmesi demek.

Tüm bunlara rağmen, söz konusu olan sermaye fraksiyonlarının çıkarı olunca CHP’nin savaşa kolayca uyum sağlayabildiğini görüyoruz. Ayrıca CHP’nin AKP’ye muhalefetinin, söz konusu despotik devlet geleneğinin hücrelerine kadar sinmiş Kürt düşmanlığı olunca, savaş destekçiliğine nasıl da kolayca dönüşüverdiği hepimizin malumu.

Ancak, söz konusu, iktidarda hangi sermaye fraksiyonunun sözünün geçeceği olunca, iç politikada işler kızışıyor. Özellikle İstanbul yenilgisiyle aldığı darbeyi unutmayan iktidar, kendi zeminini sağlamlaştırmak için yoğun bir asabiyet içerisinde.

Buna bir de İmamoğlu’nun 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olma ihtimalinin eklenmesi ipleri iyice geriyor.

İktidar, İstanbul’da inisiyatifi İmamoğlu’na kaptırmak istemiyor. İstanbul Belediye Meclisi’nin çoğunluğunu elinde bulunduran ve KHK çıkarma yetkisi ile iktidarın tüm olanaklarına sahip olan Erdoğan, bu gücünü İstanbul’un yönetimini fiili olarak İmamoğlu’ndan geri almak için kullanıyor. Bu durum, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin milyon dolarlık ihaleleri söz konusu olduğunda oldukça sertleşiyor.

CHP’yi etkisizleştirme hamleleri

Sermaye ise, bir yandan kendi çıkarına uygun olan savaşı desteklerken, öte yandan kendi politikalarıyla daha uyumlu bir iktidar arayışı içinde görünüyor. AKP’nin aşırılıklarından arındırılmış, sermaye çıkarlarına birebir uyumlu yeni bir başkanlık sistemi öngören sermaye, şimdilik bunu içinde CHP’nin olduğu bir restorasyon süreciyle götürme alternatifini masada tutuyor.

Güç kaybettikçe CHP’nin sermaye için değerlendirilecek bir seçenek haline geldiğini gören iktidar ise, CHP’yi pasifize etmek için adımlar atıyor.

CHP’nin İstanbul seçim zaferinde ciddi payı olan Canan Kaftancıoğlu’nu büyük bir hukuksuzlukla yargılayan AKP ve Kılıçdaroğlu’nun yargılanması gerektiğini söyleyerek tehditler savuran MHP lideri Bahçeli bu sürecin bir parçası.
Özellikle, Canan Kaftancıoğlu’na yönelik artan saldırı ve tehditleri, CHP’nin sosyal demokrat kanadının etkinliğine yönelik bir tehdit olarak algılayabiliriz.

Yakın zamanda ise CHP içinde Kaftancıoğlu ve İmamoğlu ekseninin oluşmasını önleme amaçlı olduğu düşünülebilecek hamlelere girişildi. AKP’nin yandaş gazetecilerinin yazdıklarından, İmamoğlu ve Kaftancıoğlu arasındaki söylem farkları kaşınarak CHP içi gerginlik yaratılmaya çalışıldığı anlaşılıyor.

Halk güçleri nezdinde ise İstanbul seçim galibiyeti sonrası, AKP’nin iktidarını sağlama alma asabiyetine karşılık sadece basit savunma rolünde kalan, AKP’nin hamlelerini boşa düşürmekte başarısız olan bir CHP izliyoruz. Kazandığı İstanbul seçimi ile halk güçlerini kendi etrafında toplayan ve ciddi bir moral üstünlük elde eden CHP, her seferinde siyaseten iktidar bloğunun yedeğine düşerek seçim dönemi elde ettiği güveni boşa çıkarıyor.