Halkların Kendi Kaderini Belirleme Hakkına Evet, Savaş Tezkerelerine Hayır! – TÖPG

Irak’ta 25 Eylül’de IKBY (Irak Kürt Bölgesel Yönetimi) tarafından gerçekleştirilecek olan referandum Türkiye’de de oldukça “hassas” dengeleri harekete geçirdi.
AKP/Erdoğan iktidarı Türk devletinin tarihsel Kürt düşmanlığını kullanarak yarattığı “meşruiyet” ile, Ortadoğu coğrafyasına askeri müdahalenin önünü açacak tezkereyi meclisten geçirdi.
T.C devlet geleneğini sürdüren, sınırlarında bağımsız bir Kürt devleti fikrine katlanamayan CHP ve MHP de tezkereye “Evet” diyerek destek verdi.
Kendi ülkesinde bin bir türlü usulsüzlük sonucu “kazanılmış” Başkanlık referandumunu “halkın iradesi” diye iptal ettirmeyenler, başka bir ülkede halk iradesini görmezden gelerek referandumun iptalini isteme hakkını bile kendinde görebiliyorlar.
Diğer yandan AKP/Erdoğan iktidarının bugün Barzani ile kurduğu ekonomik ve politik ilişkileri düşündüğümüzde; bu iktidarın “Evet” çıkması halinde Barzani’nin güçlendirecek bir referanduma neden bu kadar karşı olduğu da sorgulanması gereken bir nokta.
Bağdat yönetimiyle oldukça sorunlu olan Türkiye’nin Irak Kürdistanı ile son yıllarda katlanarak artan ticaret hacmi, referandumun ilanından itibaren “düşman” çatlatırcasına yükselmeye devam ediyor. Bununla birlikte Erbil ve Kerkük petrolleri de Irak merkezi hükümetinin haracından kurtulmuş bir şekilde “bağımsızca” Türkiye’nin dört bir yanına akıyor.
Dolayısıyla Barzani ile bu denli önemli politik ekonomik ilişkileri olan AKP/Erdoğan iktidarının Barzani’nin güçlenmesine bugün medyada yaydıkları saldırganlık kadar karşı olmayacakları aşikar. Ama bu yine de sınır hattında bağımsız bir Kürt devleti fikrine sıcak baktıklarını da göstermez.
Bu durumda, medyanın da körüklediği referandum karşıtlığının arkasında başka çıkarlar da mevcut.
İlk olarak bu durum ülkede var olan kaotik ortamı beslemek açısından militarizmi ve şovenizmi yükseltilecek bir araç olarak görülüyor. Medyanın savaş çığırtkanlığı yapan dili sayesinde, Türkiye’de Kürt düşmanlığı sürekli taze tutuluyor. İkinci olarak ise Ortadoğu’ya müdahalenin ve burjuvazinin bölgeye girişinin meşruiyetini sağlama hedefleniyor. Savaştan ve bölgenin istikrarsızlığından beslenen Türkiye sermayesinin Ortadoğu pazarından pay kapması amaçlanıyor. Üçüncüsü ise Türkiye burjuvazisinin Kürdistan coğrafyasının sömürge statüsünün devam etmesi isteniyor. Yüzyıllardır Kürdistan coğrafyasının altını üstünü tarumar ederek kendisini semirten Türkiye burjuvazi, bu düzenin böyle gitmesini varlık-yokluk sorunu olarak gördüğü için canhıraş bir şekilde saldırıyor.
23 Eylül itibariyle, henüz referandumun sonuçlanmasını bile beklemeden, apar topar geçirilen tezkerenin arkasında bu gerçeklikler yatmaktadır.
Peki biz sosyalistler için IKBY’deki bağımsızlık referandumu ne anlam içeriyor?
Elbette ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı, bugün Kürt ulusunun da sonsuz derece de hakkıdır. Kürt halkının referanduma gitmesi ve kendi kaderi ile ilgili karar vermesi her ne gerekçeyle olursa olsun engellenebilecek veya reddedilebilecek bir durum değildir. Bununla birlikte referandumun yoksul Kürt halkına daha fazla özgürlük ve refah getireceği anlamı da taşımamaktadır. Referandumun sonuçları, Barzani’nin burjuvazinin ve emperyalizminin çıkarlarını önceleyip halkı yoksulluğa itmekte beis görmeyen politikaları, referandumun Kürt halkı için sonuçları eleştirilebilir, tartışılabilir. Fakat Kürt halkının kendi kararıyla örgütleyeceği bir referandumun, Irak ulus devletinin toprak bütünlüğü savunularak iptal edilmesi istenemez. Sosyalistler bir ulus devletin ezilen halklar üstünde kurduğu toprak bütünlüğünü savunmazlar. Hiç bir nedenle ezilen ulusun yanında durmak varken, ulus devletin çıkarlarını dert etmezler.
Bu yüzden, savaş tezkeresi karşısında barışı ve Kürt halkının kendi kaderini özgürce tayin etme hakkını sonuna kadar savunmalıyız.

TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PARTİ GİRİŞİMİ (TÖPG)