TÖP: Krizin Bedelini Biz Ödemeyeceğiz!

Dipsiz bir kuyuda ilerlercesine git gide derinleşen ekonomik kriz etkisini her an her saniye daha da fazla hissettiriyor. Hepimiz borç içerisindeyiz, gençlerimiz işsiz, iş bulabilen “şanslı” insanlar ise yüksek çalışma saatleri, değeri her gün biraz daha düşen asgari ücretle geçinmek zorunda bırakılıyor.

Bu duruma karşı toplumsal tepki artıyor. Tepkilerini kendilerini yakmaya çalışarak ortaya koyan birçok yurttaşa tanık olduk ve ne yazık ki tanık olmaya devam ediyoruz.

Ancak öte yandan hareket halindeki işçi sınıfı bizlere kriz karşısında çaresiz olmadığımızı, izleyici kalarak kaderimize(!) boyun eğmememiz gerektiğini gösteriyor. Sayısı her geçen gün artan çeşitli eylemler toplumsal bunalımda yolumuzu aydınlatıyor. İşçi sınıfının büyüyen öfkesi gitmemiz gereken yolu gösteriyor.

Acı reçeteleriniz sizlerin olsun, direnişler bizlerin!

Görünen o ki seçimlerden kim galip çıkarsa çıksın milyonların önüne “acı bir kriz reçetesi” koymaya hazırlanıyorlar. Krizden büyük mülk sahiplerini kurtarabilmek adına, milyonların cebinden ağır vergiler çıkartılacak, ücretler düşük tutulacak, kamusal harcamalar sonuna kadar kısılacak, kitleler işsizlik ve yoksullukla terbiye edilmeye çalışılacak.

Ekonomiyi çökertmek için dışarıdan düğmeye basıldığına dair uydurdukları yalanlarla işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar ama nafile. Çünkü suç sicilleri dış güçlere mahal vermeyecek kadar çok kabarık.

Soruyoruz: Şimdiye dek ülkenin kaynaklarını yerli ve/veya yabancı sermayedarlara peşkeş çekerek kamusal kaynakları kim tüketti? En son örneğini şeker fabrikalarının satılmasında gördüğümüz yüzlerce özelleştirmeyle kimler zengin edildi? Seçim kampanyaları, Ak Saray masrafları, sayısı binleri geçen yeni makam araçları (çerez parası demişlerdi) harcamalarını yaparken; madenleri, ormanları, meraları, hatta deprem toplanma alanlarını bile satarken; ülkenin her köşesine, her bucağına sırf birilerini zengin etmek için inşaatlar dikerken ve bunun için milyarlarca lira harcarlarken bu noktaya geleceklerini hiç düşünmediler mi?

Bu krizi biz yaratmadık!

Evet bu krizi bizler yaratmadık. Ekonomi “hatalı” bir şekilde yönetildiği için değil, adına neoliberalizm dedikleri soygun düzeninin dünya genelinde sonu geldiği için kriz var. Ülkemizde 1980’lerle beraber uygulanmaya başlayan bu ekonomik birikim modeli 2001 krizi ile tıkanmış ve Kemal Derviş’in “acı reçetesiyle” ameliyat masasına yatırılmıştı. Kemal Derviş’in uygulamaya koyduğu bu kriz reçetesi bugüne dek AKP tarafından uygulanageldi. Şimdi o birikim rejimi yeniden krizde. Artık sonuna geldik. Bu ekonomik rejim artık daha fazla sürdürülemez ve ancak halk güçlerinin sırtına bindirilerek ötelenebilir.

Şimdi gözümüzün içine baka baka bizleri krizin faturasına ortak etmeye çalışıyorlar. Kemer sıkma politikaları ile çöken ekonomiye nefes aldırmaya çalışacaklar. Buna fırsat vermeyelim. Krizin faturasını büyük mülk sahiplerine ödetsinler. Biz kendi kaderimizi ellerimize alalım. Krize karşı seyirci kalmayalım. Bir yandan dayanışma ve paylaşmayı büyütelim. Öte yandan taleplerimizi her yerde daima dillendirelim: Borçlarımızı ödemiyoruz. İşçilerin, işsizlerin ve memurların kredi kartı, kredi ve vergi borçları koşulsuz silinsin. Öğrencilerin kredi borçları koşulsuz silinsin. Yüksek bir asgari ücret ve yüksek bir işsizlik maaşı herkesin hakkı. Herkese güvenceli iş. Krizin faturasını zengin ettiğiniz milyonerler ödesin!

Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP)