Sarı yelekliler değil ama mor örgü yeleklilerin sabrını taşırdılar – Necla Akgökçe ile Röportaj

Röportaj: Toplumsal Özgürlük

Yıllardır Feminist hareketin içerisinde yer alıyorsunuz. Kadın çalışmalarında Türkiye’ye özgü olanı araştırdığınız iki derleme kitabınız var. Kadın Araştırmalarında Yöntem ve Yerli bir Feminizme Doğru. Fakat son dönemlerde sizi daha çok, derinleşen ekonomik krizin kadın emeği üzerindeki etkileri üzerine yazdığınız yazılarla takip ediyoruz. Peki ekonomik kriz kadın emeğini nasıl etkiliyor? 

Ekonomik krizle ilgilenmem biraz zaruretten biraz da son 14 yıldır sendikalarda ağırlıklı olarak kadın emeği üzerinde çalışıyor olmamdan ve alanda 2008- 2009 krizini gözlemlememden kaynaklandı. -Zamanında iktisat ve feminist iktisat okumamın faydaları da olmadı değil-  Kriz tahlillerini hep erkekler yapıyordu, kadın işgücü açısından feminist perspektifle bir şeyler söylemek gerekiyordu. Bir iki yerde laf ettim… Laf lafı açtı bir tür.

Şu anda artık Yelda Yücel, Özge İzdeş, Melda Yaman Öztürk, Emel Memiş gibi feminist kadın iktisatçılar olaya el attılar. Herkes gibi ben de bu noktadan sonra krizi onlardan izlemeye çalışacağım artık… Tabii ki fabrika haberlerini taramayı, kadın işçi arkadaşlardan gelen geri bildirimleri unutmaksızın…

Makro ekonomik düzeyde krizin kadınlar açısından tahlili elbette gerekli çünkü erkek iktisatçılar hala öznesiz tahliller yapıp esasında erkeklerin başına geleceklerin kadınların da başına geleceğini anlatıyorlar bize. Katrine Marçal’ın deyimiyle iktisadın “görünmeyen eli erkek” ve onların ne makro ne mikro düzeyde  denkleme kadınları dahil etmek gibi bir dertleri yok.

Ekonomik krizler tüm iktisadi olaylar gibi toplumsal cinsiyet açısından nötr değildir. Kadın ve erkekler kriz sırasında ve sonrasında farklı deneyimler yaşıyorlar. Farklı deneyimler ise feminist politikanın gündemine dairdir. Bu da krizin nedenlerinden ziyade- o da önemli ama onu yapacak arkadaşlarımız var- kadın emeğine etkileri, sonuçları nelerdir, geçmişteki ekonomik krizlerde nerelerde, nasıl zorlanmışlar, krizle mücadelede ne tür dayanışma mekanizmalarını devreye sokmuşlar, üzerinde yoğunlaşmayı gerekli kılıyor.

Sonuçları itibarıyla krizlere baktığımızda, kadınların ücretli emek dışında, ücretsiz emek alanında da yüklerinin iyice arttığını görüyoruz. Kriz ortamında bir başka şey daha oluyor: Kadına yönelik şiddet artıyor. Feministler çalışmalarıyla eviçlerinde şiddetin artığını gösterdiler bize…

Batı sendikalarının kadın birimlerinin hazırladığı kriz ve toplumsal cinsiyet raporlarından da işyerlerinde şiddetin her türlüsünün belirgin bir biçimde tırmandığı bilgisini ediniyoruz.  Ekonomik krizler ve cinsiyet meselesinde çok geri bir yerde değiliz artık. 1997- 1998  Güney Asya Krizi ile 2008 küresel krizinin cinsiyet boyutunu feminist araştırmacıların yaptığı çalışmalardan biliyoruz. Dolayısıyla elimizde bir çerçeve var.

İçinde yaşadığımız kriz döneminde biz ilk işten atılma haberlerini tekstil sektöründen aldık. Gaziantep Dev-Tekstil Sendikası’na göre doların tavan yaptığı sıralarda 1000 kişi işten çıkarıldı bu kentte- Manisa, Kayseri, Merter de fabrikaların bir kısmında daralma nedeniyle işten atılmalar oldu, bir kısmında işçiler ücretsiz izne çıkarıldı. Bir kısmında konkordato ilan edildi. Bunlar büyük ihtimalle tekstilde ithal girdi ile üretim yapan fabrikalardı. Bir de gıda sektöründe kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı tavuk fabrikaları kapanmaya başladı. Saydığımız sektörlerde “ilk işten atılan kadınlar oldu” dediğimiz de pek abartılı olmaz, dolayısıyla…

İnşaat, metal işkolları için erkeklerin risk altında olduğu söylenebilir. Metal, beyaz eşya gibi sektörlerde işin temel kısmını erkekler, küçük montajları kadınlar yapar: Üretim içindeki bu konumları, ekonomik krizde onları ilk anda işten çıkarılanlar olmaktan çıkarabilir. Tersi de mümkündür ama bekleyip görmek lazım. 2008 krizinde Petrol- İş Kadın Dergisi’nde Kriz Dosyaları yapmıştık. İhracata yönelik üretim yapan fabrikalarda, ilk işten çıkarılanların küçük montaj işi yapan kadın işçiler olduğunu gözlemlemiştim. İşten atılan kadınlar fabrika önlerinde direniyorlardı. Bu örnekte devreye patriyarka giriyor. Evi geçindirenin erkek olduğunu düşündükleri için ilk anda onları değil kadınları işten çıkarıyorlardı. Artan hayat pahalılığı nedeniyle kadınların ev içi yüklerinin çok arttığını, bu kriz özelinde şimdiden söyleyebiliriz. Dışarıdan yarı mamul olarak aldıkları ürünlerin çoğunu kendileri üretmeye başladılar artık. Ayrıca temizlik ve bakım işlerinde yardım alanlar bu işleri kendileri yapmaya başladılar.  Kamuda çalışan kadınlar, daha güvenceli gözükse de önümüzdeki dönemde, tasarruf tedbirleriyle birlikte oralarda da  işten çıkarmalar ve  güvencesiz çalışma biçimleri gündeme gelebilir.

Kadın emeği ekonomik krizle birlikte sömürü sisteminin en alt sıralarına yerleşti. Peki AKP iktidarının çıkardığı “4857 sayılı iş kanunu, 5763 sayılı torba yasa, Kadın İstihdam Paketi” gibi yasaların, kadın emeğinin güvencesiz, esnek, uzun, ucuz işçiliğe mahkum edilmesindeki rolünden biraz bahseder misiniz?

Evet saydığınız yasaların yönetmelikleri de yayımlandı. Uygulamaya geçildi yani. AKP iktidarın kadın istihdamı politikasının ana eksenlerinden biri, kadın emeğini esnekleştirerek istihdamı yukarı çekmekti. Aile politikalarının da merkezinde kadınların kısmi zamanlı işlerde çalışıp, ev ve bakım hizmetlerini onların üzerine yüklemek yer alıyordu- çünkü bunun iktisadi olarak getirisi fazla olduğu gibi seçmenlerine hitap eden bir yönü de var- Özel istihdam büroları yasası da dahil olmak üzere pek çok yasa çıkardılar. Biliyorsunuz özel istihdam büroları ev içi hizmetlilerinin kiralanmasında tam yetkiye sahipler artık…

Özel sektörde kadınlar güvencesiz işlerde çalıştırılıyorlardı bu durum yasalarla da meşrulaştırıldı. Kadınların en kırılgan işgücü olmaları  krizden daha kötü bir biçimde etkilenmelerine sebep oluyor elbette: İş saatleri artar, zaten nasip alamadıkları iş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin hepten dışına atılabilir, kriz nedeniyle ve zaten asıl işgücü olarak görülmedikleri cinsiyetçi çalışma ortamlarında ücretleri dondurulabilir- kadınların çalıştıkları alanlar genellikle toplu sözleşme dışı alanlardır- ayrıca işyerlerinde kadına yönelik şiddet tırmanır. Biliyorsunuz cinsel taciz, gece vardiyaları tecavüzleri, fiziksel şiddet, cinsel şiddet, mobbing gibi kadın bedenine yönelik işyeri suçları kadınların taşerona ve çağrıya bağlı, güvencesiz, kısmi zamanlı çalıştıkları işlerde daha sık işleniyor.

Peki artan işçi direnişlerinde kadınların en önde olma cüretini, direnişleri sürdürme ısrarını, direnişlerin çoğunlukla kadın işçilerin olduğu sektörlerde açığa çıkmasını tüm bu baskı politikasıyla nasıl ilişkilendiriyorsunuz? 

Çok eziliyor ve sömürülüyorsanız ya iyice boyun eğersiniz silikleşirsiinz ya da isyan edersiniz. Türkiye’de kendilerine yönelik saldırılar karşında bir süredir isyanı seçti kadınlar. Yalnız işyerlerinde değil aile içinde de uğradıkları şiddet ve baskılara karşı çıkıyorlar.  Biliyorsunuz 8 Martlarda en kitlesel olarak sokağa dökülenler kadınlar. AKP her alanda bizim sinir uçlarımızla oynadı ve oynamaya devam ediyor. Karşılığını da alıyor.

Ücretli emek alanında da kadınlar son yıllarda sendikalaşma mücadelelerinin en önünde yer alıyorlar. Ücretleri düşük, çalışma koşulları ağır, insan yerine konmuyorlar ve genellikle sendikasız işyerlerinde çalışıyorlar.

Bunda AKP’nin kadınları değersizleştirme, eşit yurttaşlar olarak görmeme, kadına yönelik şiddeti ve aşağılanmaları meşrulaştırıp, bu alanda da bir cezasızlık rejimi inşa etmesinin önemli rolü var. Kadınlar bir tür haysiyet mücadelesi de veriyorlar çalışırken. Direnişteki işçi kadınlardan en çok duyduğum cümle şu: “Öyle kötü davranıyorlardı ki ustabaşılar bize, bu kadınlık onurumuza dokunuyordu. Erkeklere ses çıkaramıyorlar çünkü onlar kavgaya tutuşurlar”.

Kadınlar direnişe geçtiklerinde sonuna kadar götürüyorlar işi…Bunu erkek sendikacılar da hatta sık sık söylerler. Birlikte hareket etme halleri, dayanışma duyguları daha gelişkin ve kolay pes etmiyorlar. KHK’lara karşı da işyerlerinde grev ve direnişlerde, kadınların tek tek veya birlikte mücadele ettiklerini görüyoruz. Bazen sendikalarına rağmen yapıyorlar bunu.  Dolar, dolar da patlarsınız ya tam o haldeyiz. Dışarıda mini eteğine karışılan genç kadın da, işyerlerinde düşük ücrete mahkum olan kadın da, koca şiddetine maruz kalan kadın da patlama noktasında. Buradan ortak bir mücadele çıkacak…Sarı yelekliler değil ama mor örgü yeleklilerin sabrını taşırdılar, her alana sirayet eden patriyarkal şiddetleriyle.

Flormar Direnişi hala devam ediyor, Gripin direnişi kısmen kazanımla sonuçlandı… Başka direnişler de kapımızda mı? Türkiye kadın hareketinin bu direnişlerle kurduğu bağları yeterli buluyor musunuz?  

Novamed Grevi’nden biliyorum, kadın direnişleri ve grevleri başka fabrikalarda ve sektörlerde kötü koşullarda çalışan kadın işçileri de harekete geçiriyor. Biz Novamed Grevi’nde ulusal ve uluslararası kadın dayanışması sayesinde patronları toplu sözleşme masasına oturtup, başarı sağladıktan sonra o yıl içinde DESA grevi gündeme geldi,  farklı işyerlerinde işten atılan kadınlar, tek tek çadır kurarak direnişe geçtiler. Onlar kazandılarsa biz niye kazanmayalım, direnirsek hakkımızı alırız, ruhu hakim oldu kadınlar arasında. O nedenle kriz koşullarında başka başka işyerlerinde de kadın direniş ve grevleriyle önümüzdeki dönemde daha sık karşılaşacağımızı söyleyebiliriz.

Gripin İlacı bilirim, Petrol-İş’e bağlı kadın ağırlıklı bir iş yeridir. Orada uzun süredir devam eden ücret sorunları vardı, birikti, birikti, bu yıl krizin de etkisiyle  gelir daralması iyice arttı. Sendika bir şeyler yapmak zorundaydı, kadın işçilerin baskısıyla ücret sorununa artık kulak tıkayamadılar. Oradaki ücret greviydi. Sonuçtan işçi kadınlar ne kadar memnun kaldılar, bilemeyeceğim ama ücretler bir miktar yükseldi…

Flormar’da bir sendikalaşma mücadelesi yürütülüyordu. Dolayısıyla koşullar daha ağırdı. Kadın hareketi başlangıçtan itibaren esasında işin içinde olmaya çalıştı. Fakat farklı dinamikler var bu direnişte. Bazen biri bir tarafa çekerken ötekisi karşı yönde baskı yapabiliyor. Flormar direnişi şubenin inisiyatifi ile gidiyor. Petrol-İş Sendikası’nın merkez yöneticilerinden bazılarının hatta en üst düzey yöneticinin kayıtsız kalmayı tercih ettiği bir direniş…Bu durum ittifakları da etkiliyor şüphesiz.

Mesela Novamed Grevi’nde Petrol- İş Sendikası’nın Genel Merkezi’nde kadın birimi gibi işleyen bir Kadın Dergisi vardı. Şu anda kadın dergisi dışarıdan yapılıyor.  Genel Merkez bize o zaman kadın dayanışmasının kurulması konusunda tam insiyatif vermişti. Bu bir avantajdı. – Sendika içinde direniş odaklı bir kadın politikası oluşturmanın da önemi inkar edilemez. Bu biraz feminist birikim ve yöntem bilgisi gerektiriyor-

Flormar o açıdan şansız…Kadın dayanışma politikaları da dayanışacağınız kadınlarla birlikte oluşturulur. Bu dayanışmanın sendika ayağı artık güçsüz olduğu için bazen haber akışını bile sağlayamıyoruz. Ayrıca hangi noktalarda nasıl bir direnişle karşılaşacağımızın bilgisini edinebileceğimiz bir yapı yok. Bu da kadın hareketinin uzun erimli bir dayanışma grubu oluşturulmasında elini yavaşlatıyor…

Son haftalarda “Kadınlar Birlikte Güçlü İnisiyatifi” içinde bir “Flormar’la dayanışma grubu” oluşturuldu ve eylem ve etkinliklere başladık… Yerel seçim arifesinde bu eylemlerin daha etkili olabileceğini düşünüyorum