TÖP: Depremi Siyasi Şova Çevirenler ile Canla Başla Çalışanlar Bu Ülkenin İki Ayrı Yüzünü Oluşturuyor

Enkazlar kaldırılmaya, enkaz altında kalan insanlarla canlılar kurtarılmaya çalışılırken, depremi siyasi şova dönüştürenler karşısında halkın tepkisi meşru ve haklıdır. Çünkü yıllardır halktan milyonlarca TL deprem vergisi toplandı. Buna rağmen her depremde her felakette aynı manzara ortaya çıkıyor: Hiçbir önlem alınmamış!

Buna karşılık alınan önlem olarak deprem sonrası yapılan yardımlar ve yaraların sarılması için harcanan miktarları gösteriyorlar. Böylece asıl sorumluluklarını gizlemeye çalışıyorlar. Asıl sorumluluğun, olası depremlerde, yıkılma riskleri olan binaların güçlendirilmesi, herkese güvenli barınma hakkının sağlanması olduğunu unutturmaya çalışıyorlar.

Elbette fonların kriz anlarında, sadece ve sadece sermayedarların, rantçıların, vurguncuların imdadına yetişmek amacıyla biriktirildiğini herkes biliyor. Deprem vergileri, işsizlik fonları, yedek akçeler, sağlık fonları, hep aynı amaç için kullanılıp duruldu. Bu politikaların değişmesi, biriken bütçelerin, fonların, vergilerin halkın çıkarları için kullanılması, ancak halkçı demokratik bir düzende mümkün olacaktır.

Her felakette, yıkımda, salgında, savaşta hep aynı tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Tüm bunlar sınıfsal olgular olarak şekilleniyor. Salgınlarda yoksullar tedavi imkânlarından ya da salgından korunma koşullarından mahrum kalıyorlar. Savaşlara yoksulları sürüyorlar, depremlerde yoksullar ölüyor, iklim krizinden en çok yoksullar etkileniyor. Durmaksızın felaketler üreten düzen, hep alt sınıfları hedef alıyor.

Kentlerin “kenar mahalle”lerine yığdıkları ve ama işsizlik ve/veya yoksulluğa mahkûm ettikleri milyonların canlarını ya da sağlıklarını kaybetmeleri onların çok da umurlarında değil. İzmir depremindeki şov tablosu da bunun en yakın örneğidir

Depremin değil, yoksulluğun öldürdüğünü defalarca deneyimleyecek kadar çok deprem yaşadık bu ülkede. Birinci derecede deprem kuşağı üzerinde yer alan bir coğrafyada yer almak değiştirilebilir bir şey olamayabilir. Ama depremlere karşı halkın ihtiyaçlarını göz ardı ederek onları ölüme sürükleyen ve üstelik depremi siyasi şova dönüştürme politikaları değiştirilebilir şeylerdir. Güvenli yerlerde yaşamak herkesin hakkıdır.

Göz göre göre yaklaşan İstanbul depreminde, korkunç bir tablo ile karşılaşmamak için acilen harekete geçilmelidir. Yıkım riski yüksek olan binalar tespit edilmeli, yüz binlerce insanın yaşamının söz konusu olduğu bu olası deprem için herkese güvenli barınma olanakları hemen sağlanmalıdır.

Siyasi şov yapanlar ve depremden bir rant çıkarma peşinde koşanlar ile dişiyle tırnağıyla kazmak için deprem bölgesine koşan maden işçileri, yaşam kurtarmak için canla başla çalışan itfaiye emekçileri, sağlık emekçileri, deprem riskine rağmen zorla çalıştırılan hizmet emekçileri bu ülkenin iki ayrı yüzünü temsil etmektedir. Birinci grup bu yıkım düzeninin sorumluları, ikinci grup yeni bir halkçı düzenin kurucuları olacaktır. O halkçı düzen, Demokratik Cumhuriyet’tir.