TÖP: Bütçeyi Oluşturan Biziz, Söz ve Karar Hakkı da Bizim!

Türkiye’nin yoğun gündeminin arka sıralarında kalan, fakat halkın yaşamı açısından büyük öneme sahip olan bütçe tartışmaları iktidar tarafından bir oldubittiye getirilmeye çalışılıyor. Bu sadece 2021 bütçesine özgü değil, halk neredeyse geçmişteki bütün bütçe tartışmalarında benzer bir tutumla karşı karşıya kaldı.

Bütçenin var olmasını sağlayan ana etmen olan işçiler ve emekçilere, bütçe belirlenirken fikirlerinin sorulmasını bir yana bırakalım; onlara bütçede bir kalem olarak, bir “şey” olarak “değer” veriliyor.

İşçi ve emekçiler verilen bu değeri, somut olarak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın sunduğu 2021 bütçesinde de görüyoruz. Bütçede işsizliğe, yoksulluğa, halkın yaşam şartlarını iyileştirmeye dair tek bir kelime bile bulunmazken, sermayeye, başta vergi “barışı” olmak üzere çeşitli “kolaylıklar” sağlanacağı ifade ediliyor.

İktidarın sermayeye sunduğu kolaylıklar bununla da sınırlı kalmıyor. Gerek sınır ötesi hamleler gerekse ülkedeki “muhalefeti” susturmak için gerekli savaş yatırımlarına da büyük pay ayırıyor. Bütçenin önemli bir bölümünün ayrıldığı “savaş giderleri” ile iktidar, sermayenin ihtiyaç duyduğu hammadde ve pazar kaynakları için sınır ötesindeki savaşlara katılmaktan imtina etmeyeceğini bir kez daha gösteriyor. Diğer yandan da aleni bir şekilde sermayenin çıkarları için gereken bedeli işçilere ve emekçilere ödetirken halktan gelecek bir tepkiyi de zorla bastıracağını ilan etmiş oluyor.

Savaş ve sermayeye pay ayıran iktidar, “itibardan tasarruf olmaz” düsturunu da elden bırakmadan “Saray”a da bütçeden büyükçe bir pay ayırmayı ihmal etmiyor. Halkın ekmek bulamamasını “abartı” bulup keyif çayı öneren haşmet maablarının “ejder meyveli smoothie”den vazgeçmeyeceği görülüyor.

İktidarın dayattığı bu bütçeye karşılık başta işçiler ve emekçiler olmak üzere halkın kendi bütçesini sunması, içinden geçtiğimiz dönem açısından “hayati” bir önem taşıyor. Evet, hayati bir önem taşıyor, çünkü sermaye bir taraftan derinleşerek devam eden kapitalizmin krizinin bedelini işçilere, onları kölece ve ölümcül şartlarda çalışmaya zorlayarak, ödetiyor; diğer taraftan da iktidar pandemi koşullarında halkın sağlığını hiçe sayıyor, hiçbir önlem almayarak ölüme davetiye çıkarıyor.

Şimdi iktidarın zorlamalarına ve “davetiyesine” karşı halkın çıkarlarını daha gür bir sesle savunma ve bunun mücadelesini yükseltme zamanı.

Şimdiki durumda, iktidar ya da onun muhalifleri, bütün sistem partileri bütçeyi hazırlarken sermayenin çıkarlarını esas alacaktır.

Demokratik cumhuriyette bütçe, halkın doğrudan katılımı ve denetimiyle, halkın ihtiyaçları esas alınarak hazırlanacaktır.

Vergi sistemi de, şimdiki gibi dolaylı vergilere değil doğrudan vergilendirmeye dayanacak, artan oranlı servet vergisi sistemi uygulanacak, asgari yaşam standardı düzeyindeki gelirler vergilendirilmeyecektir.

Sağlık ve eğitim hizmetleri herkesin ulaşabileceği bir düzeyde inşa edilecek ve ücretsiz olacaktır.

Emekleriyle bütçeyi var edenlerin, bütçenin kullanımında sadece söz hakkı değil karar verme hakkının da olduğunu haykıralım!