TÖP Sözcüsü Perihan Koca: “Demokratik Cumhuriyet için harekete geçmenin tam zamanı”

Berat Albayrak’ın istifası sonrası anlaşılan iktidardaki güçler bir denge kaybı yaşıyorlar. İstifayı takip eden süreçteki basiretsizlik ve şaşkınlık havasının geçici olmadığı, istifanın artçılarının sürmesinden ve yeni istifa depremlerinin yaşanmasından anlaşıldı. Üstelik istifanın yarattığı sarsıntılar, iktidarı elinde tutan koalisyondaki çatlakları ve görüş ayrılıklarını arttırmışa benziyor. Her hafta grup toplantılarında ittifakı yürütme konusunda beyanlar verilirken aynı anda üstü kapalı imalarla ya da basına servis edilen “fotoğraflarla” ittifak içi güçlerin birbirlerine gözdağı verdiklerine tanık oluyoruz. İktidardakilerin büyüsü bozuldu, halkın önü daha fazla açıldı.
Ancak dikkat etmemiz gereken bir diğer gidiş yolu da var:
Halktan rol çalarak, halkın öfkesini kendi iktidarları için dolgu malzemesi yapma amacında olan restorasyon güçlerinin hareketlilikleri.
İktidardakilerle tam da aynı motivasyonla, “despotik devleti kurtarma” refleksiyle hareket ettikleri her hallerinden anlaşılan restorasyoncu güçler, faşizmi kurumsallaştırma çabasında olan rakiplerinin aksine, halkı şiddet yoluyla ezerek değil de halkın değişim umudunu sömürerek hareket etme derdindeler. İktidardakilerle olan tarihsel anlaşmazlıklarının, gerilimlerinin, ideolojik anlaşmazlıklarının şimdilik rafa kaldırıldığını görüyoruz.
Onlara göre parlamenter düzene tekrar dönülürse, merkez bankasına da pek müdahale edilmezse her şey güllük gülistanlık olacak.
Aslında çok da bir şey yapmadan, iktidarı, halkın öfkesine güvenerek almak istiyorlar. Bir şey yapmaya gönülleri yok ve bu gönülsüzlükleri halkı faşizme teslim etmekten başka bir işlev görmüyor.
Erdoğan öncülüğündeki koalisyon bu çabaları ve halkın da öfkesini görerek bir reform dönemi açıkladı ve restorasyonun da ancak kendisiyle birlikte olabileceğini ilan etti. Ancak açıklanan bu reform döneminin yeni hiçbir niteliğinin olmadığı kısa sürede ortaya çıktı.
Bayram değil, seyran değil, bizzat Erdoğan tarafından açıklanan “reform” döneminin mahiyeti, metal ve maden işçilerinin yürüyüşlerine yapılan saldırıyla, avukatlara, belediyelere yapılan operasyonlarla, 25 Kasım’da kadına yönelik şiddetle mücadele gününde kadınlara uygulanan polis barikatlarıyla, mafyaların tehditleriyle anlaşılmış oldu. Anlaşılan bu yeni reform(!) döneminde bizlere düşen pek bir şey yok. Peki, reform müjdesi kimlere idi?
Görünen o ki, reformdan kasıt yalnızca ve yalnızca finans kapitalin çıkarı için birkaç manevra. Halkın canı cehenneme deyip, kriz, işsizlik, pahalılık, yoksulluk ve iyice kontrolden çıkan salgınla baş başa bıraktılar. Salgın demişken, sayılar konusunda yalan söylediklerini, halkı ve sağlık çalışanlarını aldattıklarını itiraf etmek zorunda kaldıklarını da unutmamak gerekiyor.
İnsanlar hastanelerde yer bulamadıkları için yaşamlarını yitiriyor, yoğun bakım üniteleri doluyor, sağlık emekçileri bu süreçten son derece kötü etkileniyor, üstelik birçok sağlık emekçisini ne yazık ki kaybettik.
Gidişat bizlere halkın özgürleşme, demokratik haklara kavuşma ve despotizmin her türlü veçhesinden kurtulması yönündeki mücadelesinin tek çıkar yolunun kendi özneleşmesinden geçtiğini sürekli olarak hatırlatıyor.
Yeni bir düzen, demokratik bir cumhuriyet ancak ve ancak halkın inisiyatifinde kurulacaktır.
Soma ve Ermenek işçileri, metal işçileri, madenlere karşı direnen köylüler, 25 Kasım’da alanları dolduran kadınlar bize yolu gösteriyor. Yolumuz işçi sınıfının, kadınların, köylülerin, doğa savunucularının yoludur. Demokratik Cumhuriyet için harekete geçme zamanı.