Salgının sınıfsallığı vol:2 “aşıya erişim haktır” – Hasan Durkal

Afrika’daki yoksul çocuklar üzerinde yaptığı ölümcül deneylerle meşhur olan ABD’li Pfizer ilaç tekeli, Kasım ayının başında, koronavirüs aşısının test aşamasının yüzde 90’ın üzerinde bir başarıyla tamamlandığını ilan etti. Koronavirüs aşısını bulduğunu ilan eden Pfizer, insan sağlığının bir sermaye birikim alanı haline getirilmesinin yarattığı korkunç boyutlar konusunda oldukça fazla vukuata sahip bir tekel.

Tekel diyoruz, çünkü bir ilaç tekeli olmasının insanlar üzerinde birtakım etkileri var. Bu, bir ilaç ya da aşının üretiminin başka hiçbir firma ya da hükümet tarafından üretilememesi anlamına geliyor. Patentini aldığı ilaç veya aşının başka hiçbir ülke tarafından üretilememesi, formülünün parasız kullanılamaması ya da pandemilerde ilaç veya aşının tedarikinin yalnızca bir ya da birkaç kapitalist firma tarafından sağlanması anlamına geliyor.

Felaket kapitalizmi ve virüs

Kapitalizmin bir etiği yok ve böylesi bir felaket pekâlâ bir sermaye birikim alanı olarak görülebiliyor. Buna felaket kapitalizmi deniliyor. Bir salgın, deprem, ekolojik bir felaket, büyük bir savaşın ardından yaşanan yıkım bunların hepsi kapitalistler için birer sermaye birikim fırsatları olarak görülüyor.

Bir zamanlar işçi sınıfının mücadelesinin sonucunda kazanılmış olan sağlık hizmeti hakkı, ticarileştikten sonra alınıp satılabilen bir metaya dönüştü. Bir çocuğun tüm salgın hastalıklardan korunmasının maliyeti son 17 yılda 68 katına çıkmış.

Tekelleşen sağlık konusunda zatürre aşısı dikkate değer bir örnek. Şu anda yeryüzünde milyonlarca insan, insanlığın aslında çok uzun bir süredir bilimsel olarak üstesinden geldiği zatürre hastalığıyla boğuşuyor. Sınır Tanımayan Doktorlar örgütünün açıklamalarına göre geçen yıl tüm dünyada zatürre aşısı olamayan 55 milyon çocuk vardı. Çünkü bu hastalığı önleyecek aşıların maliyetini karşılayabilecek durumda değiller. Çünkü bu aşıyı üretme hakkına(!) sahip olan iki şirketten biri olan Pfizer, aşının bir dozunu 59 dolardan satıyordu. Yoksul ülkeler bu yüzden bu aşının toplam maliyetini karşılamakta zorlanıyordu.

Ücretsiz aşı hakkı mücadelesi

Koronavirüs aşısını bulma yarışını büyük güçlerin dünya genelinde moral üstünlük kurmaktan fazlasını amaçladıklarını bu örnekten anlıyoruz. Bu belki de dünyanın en büyük pazarlarından birini oluşturacak bir birikim alanı.

Şimdi aşının gerçekte hangi fazda olduğunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey varsa, o da aşıya erişimin ucuz ya da parasız olmayacağı. Kapitalistleşmiş sağlık sistemi aşıya yalnızca parası olanların ulaşabileceği bir düzen. Kimi ülkeler aşıyı parayla satın alıp vatandaşlarına ücretsiz yapacak. Ancak bizim ülkemizin de içerisinde olduğu birçok ülke aşıyı paralı yapacağa benziyor. Salgın ilk çıktığı zamanlardan bugüne daha çok alt sınıfların bir sorunu olarak sınıfsal niteliğini daha ilk baştan ortaya koymuştu. Şimdi ise virüse karşı gerçekleştirilen aşıya erişim olanaklarından yoksun milyarlarca insanın olduğu gerçekliğinin ortaya çıkmasıyla birlikte salgının sınıfsallığının ikinci boyutu açığa çıkmış oldu. Ücretsiz aşı hakkı mücadelesi şimdi kelimenin gerçek anlamıyla hayati bir önemde.