21.Yüzyılın Devrimci-Komünist Öznesi Toplumsal Özgürlük Güçleniyor: Sosyalist Gelecek Hareketi Gücümüze Güç Katıyor

Kapitalizmin Krizi

Bir sistem olarak kapitalizmin yapısal sınırlarının belirginleşmeye başladığı ve bu özel tarihsel durumun sonucu olarak, ekonomik, ekolojik ve hegomonik zeminlerde yaşananlar başta olmak üzere yeryüzünün çok yönlü kriz dinamikleriyle sarmalandığı kaotik bir ortamın içindeyiz.

1970’li yıllarla birlikte hakim olan neoliberal politikaların ön açmasıyla, sermayenin egemenliği yeryüzündeki toplumsal yaşamın neredeyse her hücresini ele geçirecek düzeyde bir yayılıma ulaştı. Bağlı olarak, sisteme ait yıkıcı dinamikler yeryüzündeki toplumsal yaşamı sarsıp, zorluyor ve farklı biçimlerde yaşanan toplumsal çöküşlere, çürümelere ve yıkımlara yol açıyor.

Sermayenin somut-tarihsel hareketi neoliberal politikaların desteğiyle yeryüzünün en ücra köşelerine derinlemesine nüfuz ettikçe, onun kendisine özgü yapısal eğilimleri de güç kazanıyor.

Başta köylüler ve geçmişin ayrıcalıklı bazı şehirli zümreleri olmak üzere yüz milyonlar işçileşirken; sistemin temelindeki “dinamit” olan emek-sermaye uzlaşmaz çelişkisi bütün toplumsal yaşamı kapsayacak çapa ve güce ulaştı. Zamanın akışı içinde binbir biçime bürünerek kendisini gösteren bu gerçeklik, küresel toplumsal yaşamı belirleme gücünü arttırıyor. Emek-sermaye çelişkisinin uzlaşmaz yapısının ürettiği kendine özgü çözümsüz ve yıkıcı dinamikler toplumların içinde gittikçe daha fazla etki gücü kazanıyor:

Sistemin normal işleyişinin bir sonucu olarak oluşup 1980’lerden sonra belirginleşen bir hızla sürekli güç kazanan ekolojik yıkımın yeryüzünü sarması, günümüzde “yaşama hakkını” riske sokacak düzeye ulaştı.

Binlerce yıllık bir tarihsel derinlikten çıkıp gelerek günümüzde kapitalizmle özgün bir ortaklaşma yaşayan patriyarkaya karşı günümüze özgü bir isyan dalgası tüm yeryüzünü kaplıyor. Kapitalizm başka biçimde değil “patriyarkal kapitalizm” biçiminde güçlendiği için, o güçlenme kadınlara daha fazla baskı ve sömürü biçiminde kendisini dayatıyor. Kadın kurtuluş hareketi, sadece patriyarkanın değil kapitalizmin de yıkıcı muhalif güçlerinden birisi oluyor.

ABD’nin hegemonyasının zayıflamasıyla oluşan hegemonya krizi ise, gittikçe daha fazla coğrafyayı sermaye devletlerinin birbirleriyle savaştıkları alanlara çeviriyor. Yeni bir “dünya savaşı” olasılığı güç kazanıyor. Mevcut silahların yıkım gücünün ulaştığı düzeyin bir sonucu olarak, savaş halinin sürmesi durumunda ya da olası bir “dünya savaşında” hem insani-toplumsal hem de ekolojik yıkım insanlık tarihinde görülmemiş düzeylere sıçrayacaktır.

İşte, kapitalizmin sürekli güçlenen yıkıcı dinamikleri gittikçe daha fazla alanda gittikçe daha yıkıcı toplumsal sonuçlar yarattıkça, kapitalist düzende hiçbir çıkarı olmayan toplumsal kesimler genişliyor.

Özellikle 2008 ekonomik krizi sonrası neo-liberalizmin iflasıyla yeryüzünün farklı noktalarında yoksulluk, baskı ve şiddet yoğunlaşırken, bunun karşısında farklı ihtiyaçlar ve özlemler doğrultusunda kitlesel gösteriler, isyanlar ve işgaller yaşandı, yaşanıyor. İşçi direnişlerinden ekoloji direnişlerine, öğrenci hareketlerinden göçmen hareketine ya da kadın kurtuluş hareketine kadar birçok toplumsal isyan dinamiği kapitalist iktidarlar tarafından bastırılamıyor.

Her dinamik, kendi özgünlüğü içinde farklı ihtiyaçların ürettiği farklı taleplerle ve özlemlerle kendisini ifade ediyor, kendi sözünü, örgüt ve eylem-mücadele biçimini doğuruyor.

Toplumsal dinamikler, öncesinde yaşanan bir dizi girişimin yarattığı birikimden güç alarak bir anda “kendiliğinden” patlıyor. Ancak, dönemin kendine özgü “öncü” örgüt ve program sorunu henüz toplumsal düzeyde çözülemediği için, yaşanan sistemik krizler ve toplumsal güçlerin tepkileri sistemden bütünlüklü bir kopuşu sağlayamıyor.

Bir dönem kapanıyor, ancak yeni dönemin niteliği ve nasıl inşa edileceği henüz belirsiz.

Tarihin böyle zamanlarında olduğu gibi, sadece isyancı toplumsal güçler değil, insanlığı bataklığa çeken çürütücü “karanlık” güçler de her yerde geziniyor! İnsanlık, tarihsel bir yol ayrımıyla yüzleşiyor!

21.Yüzyıl Paradigması – Yeni Paradigma, Paradigmal Örgüt

21.yüzyılın kendine özgü ihtiyaçlarını cevap vermeyi hedefleyen Yeni Paradigma arayışımız, “Zamanımız ve Biz” metniyle 2005 sonrası konumlanışımızda somutlaştı.

Paradigmamız yıkıcı, yaratıcı ve kurucu bir teorik-pratik zeminde konumlanarak stratejisini ve taktiklerini belirler.  2013 Gezi Ayaklanmasıyla sokakta doğrulanır. Ardından gelişen şimdiki sürecinde ise, “Paradigmal Örgüt’ün” -Parti, Çalışma Meclisleri, Anti-kapitalist alan örgütleri üzerinden- inşası ile, paradigma büyük oranda pratik biçimini de kuruyor.

21.yy Paradigması, post-marksist tutumlarla sınır çizerek emek- sermaye çelişkisini merkezine alır. Aynı zamanda, sermayenin yaşamın her hücresini ele geçirecek düzeyde toplumsallaşmasının-yayılmasının açığa çıkardığı farklı kriz dinamiklerini de analiz eder.

Paradigmal duruşumuz, farklı konumlanmaları birbirine indirgemez; bir yanda emek-sermaye çelişkisinin ürettiği sosyalizm hedefiyle ilerlerken, öte taraftan anti-kapitalist alanların kendisinin özgür ve özgünce ifade edeceği günümüze özgü örgütsel biçimleri inşa eder.Anti-kapitalist alan, sistem karşıtı güçlerin ancak devrimci-komünist bir özneyle kaynaşmasıyla iktidar alternatifi olabileceğini, ama devrimci-komünist öznenin de günümüzde ancak anti-kapitalist alanla ilişki kurabildiği ölçüde gerçek bir seçenek olabileceğini vurgular.

Her türlü ekonomik, demokratik mücadelenin ancak siyasal mücadeleyle ilişkilenerek ve siyasal mücadelenin de ekonomik, demokratik mücadelelerin içinden geçerek kendisini olgunlaştırıp sahicileşeceği birörgütsel-pratik zeminde konumlanır. Farklı örgütsel biçimleri ve mücadele pratiklerini aynı anda örgütler ve işçi sınıfın siyasetinin belirleyici olabileceği bir ortaklaşmayı hedefler. Bu bütünleşme, baştan belirlenerek dayatılan bir durağan sabitlikten öte, an be an mücadele içinde belirlenir.  Toplumsal dinamiklerin ihtiyaçları ve hareketi araçsallaştırılmayacak; devrimci-komünist özne, işçi sınıfının ve bütün sistem karşıtı güçlerin hareketlerinin içinden geçerek kazanacağı bir öncülükle söz konusu bütünselliği inşa edecektir.

Yeni Dönemin Öncüsüyüz

Ülkemizde, kapitalizmin dünya çapındaki çok yönlü krizlerinin, yerele ait özgün devlet ve rejim krizleriyle birleşerek süreklileşip derinleştiği kaotik bir süreç yaşanıyor.

Egemenler cephesinde faşizmin kurumsallaşması ya da mevcut başkanlık sisteminin restorasyonu biçiminde şekillenen farklı olasılıklar hareket ediyor. Ezilenlerin cephesinde ise, birçok alandan yükselen toplumsal muhalefet güçlerinin oluşturduğu ve faşizmin yürüyüşüne set çeken halkın barajı kendisini var etmeye, güçlendirmeye çalışıyor. Egemenlerin önde olan olasılıklarına karşı, henüz derinlerde hareket etse ve bir siyasal programla buluşamamış da olsa, halkın barajı ve bu barajın halkın iktidarına dönüşme olasılığı da devrededir.

Farklı olasılıklar hareket halinde: Faşizmin kurumsallaşma süreci hegomonik bir konumda olsa da, iktidarın toplumsal desteği sürekli eriyor ve artık sadece devlet şiddetiyle yol alabiliyor. Ayrıca, kendi durdukları yerden diğer güçler de kendi çıkarları doğrultusunda hamle yapmaya devam ediyor.

İktidar, yoğun bir baskı, şiddet ortamı yaratıyor, sinsi bir soğukkanlılıkla izlemekle yetindiği pandemiyi kendine destek yaparak kitleleri bir panik ve bulanıklık ortamına sürüklemeye çalışıyor.  Ancak, yoksulluk, şiddet ve ölüm, gündelik yaşamın olağan akışı haline getirilmiş olsa da, halkın öfkesi ve isyanı bastırılamıyor.

Türkiye’de 2013 Gezi Ayaklanması’yla ekolojistler, kadınlar, Aleviler, laikler, işçi sınıfın yeni bölükleri, “diktatörlüğe karşı özgürlük” talebiyle harekete geçti. Amorf ve bulanık bir bilince sahip olsa da, Gezi’de “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sloganı boşuna atılmıyordu:

Ancak kısa bir zaman diliminde gerçekleşebilmiş olsa da, milyonlar “Özgürlük” olasılığını kendi güçleriyle bir anda gerçekliğe dönüştürüverdi. Öylesi bir tarihsel sıçramanın, onu pratikleştiren toplumsal güçlere özel bir bilinç ve güç katacağı açık değil mi?

Gezi sonrasında, kadın kurtuluş hareketinin gösterilerinden onlarca lokal işçi direnişine, Kürt halkının varolma-özgürleşme mücadelesinden öğrencilerin Boğaziçi direnişine uzanan geniş bir toplumsal alanda, “halkın barajı”, her türlü şiddete göğüs gererek yapılan aktif direnişlerle hep var oldu. Ayrıca, medyatik kuşatmayla çevrelenmesine, yoksullaştırılarak çürümeye itilmesine ve her türlü şiddetle zorlanmasına rağmen, geniş toplumsal güçler de“iktidarı desteklememe” pasif direnişiyle “halkın barajının” pasif güçleri olarak yerlerini aldı.

İşte, kimi zaman ileri çıkan kimi zaman geri çekilen bir biçimde kendini sürekli kılan “halkın barajı”, iktidar seçeneğine dönüşme potansiyelini içinde taşıyor.

Ancak, olağanüstü bir direnişçi tutumla sistemden kopuş denemeleri yapan halk güçleri, CHP ve İYİP’ten oluşan “restorasyon güçleri” eliyle yeniden sisteme içerilmeye çalışılıyor.

Toplumsal Özgürlük Partisi, “en geniş demokrasi güçleriyle ittifak” söylemiyle kendisini var etmeye çalışan “restorasyon cephesine eklemlenme” ya da kendi dar yapısının vitrinini güzelleştirme siyasetleriyle arasına sınır çiziyor. Halkın içinde halkla birlikte halkın kendisini örgütlediği bir inşa pratiğiyle hareket ediyoruz. Önümüze, toplumsal hareketin kalıcılaşmasını ve bir siyasal program dahilinde önünün açılarak iktidara yürümesi görevini koyduk. Halkın iktidarı günümüz koşullarında bir olasılık olarak devrededir ve egemenler cephesinde yaşanan hatalar, şaşkınlık ve zayıflıklar halkın iktidarı seçeneğinin önünü açıyor.

Elbette, “Erdoğan-Saray karşıtlığı” biçiminde ifade edilen tutumlar ya da olası “seçim ittifakları” güncel politikalar olarak uygun ortamlarda uygun taktik biçimlere bürünerek kendisini ifade edebilir; ancak, bizim açımızdan esas olan halkın iktidarı seçeneğinin parlatılması, halk güçlerine pratikte ön açan, moral yükleyen ve programatik hedef koyan bir siyasettir.

Güncel politikanın gereksinimlerine cevap olarak uygulanabilecek diğer tutumlar, ancak böyle bir halkçı-devrimci siyasal alanla ilişkilenerek var oldukları, onun tarafından eğitildikleri oranda sonuç alabileceklerdir. Aksi durumda, “en geniş” süslemesiyle üretilen tutumlar, hem faşizmin yürüyüşüne engel olamayacak hem de egemenlerin “restorasyon” cephesine eklemlenip içerileceklerdir.

Sorumluluğu Üstleniyoruz

TÖP, dünyadaki ve ülkedeki gerçek durumun içinde hareket halinde olan “devrimin güncelliği” olasılığını yakalayıp güçlendirmeye çalışan bir kavrayış duruluğuyla önüne bakan ve onun ürettiği güncel-tarihsel görevlere cüretle talip olan özgün bir politik duruşa sahiptir. 

TÖP, kendisiyle sınıfın tarihsel eylemini ve anti-kapitalist dinamiklerin özgürleşme potansiyellerini bütünleştirmeye çalıştığı bir “devrimci alan” inşasını önüne koymuştur.  Devrimci alanın ana odağını, emek-sermaye uzlaşmazlığı zemininde örgütlenen işçi sınıfın Komünist partisi oluşturur. Komünist parti, aynı anda toplumsal dinamiklerin kendilerini ifade edeceği kanalları oluşturmayı ve önlerinin açılması görevini üstlenir. Güncel halkçı-demokratik güçlerle kaynaşır, başka bir yaşam olasılığını güçlendirir.

TÖP, ana güçlerini işçi sınıfı ve yoksullar içinde oluşturup, işçi sınıfının siyasallaşmış hali olarak, anti-kapitalist alan ve halkçı-demokratik dinamikler içinde konumlanmayla ve mücadelenin her biçimine hazır olduğu öncü ve hamleci bir pratik ve örgütsel dokuyla kendini var ediyor. Bu durumunu da, kendisini fetişleştiren “sabit-mutlak” bir dokuyla değil, hareketli bir duruşla kendisini sürekli yeniden üreten Leninist/devrimci-komünist bir dokuyla kalıcılaştırmaya çalışıyor.

 TÖP’ün öncülüğü ve sorumluluğu, “ideolojik alandan”partimizin adım adım güçlenmesi ve gerçekleşen katılımlarla “pratik alana”doğru genişliyor.

Sosyalist Gelecek Hareketi’nin katılımını da bu sorumlulukla selamlıyoruz.

Örgütlü Alana Çağırıyoruz

Türkiye’de belli gerekçelerle örgütlü mücadelenin dışında kalan, kendisini örgütlü bir alanda ifade etmeyen-edemeyen dostlarımıza çağrımızdır:

Devrimci alanın örgütlenmesi sadece siyasal partinin kendisini inşasıyla sınırlı değildir.

Hareket halinde olan anti-kapitalist ve halkçı-demokrat birçok toplumsal dinamiğin kendisini özgün ve özgürce ifade edeceği, aynı anda tüm bu alanların birbirini geliştirebileceği günümüze özgü yeni bir örgütlenme alanını, devrimci-komünist örgütlenmenin yeni biçimini birlikte inşa edebiliriz. Örgütsel alanın farklı hallerinde, farklı biçimlerde, farklı asabiyetlerde ve farklı düzeylerde kendinizi ifade edebilirsiniz.

Seçeneksiz değiliz!

Halkın barajını iktidara dönüştürecek gerçekliğin parçası olmaya, birlikte eylemeye çağırıyoruz!

Kararlılık, Umut ve Devrimci Coşkuyla!