TÖP: Bu Önlemler Salgınla Değil Halk Güçleriyle Mücadele İçindir

Ne haklarımızdan vazgeçeriz ne sağlığımızdan ne de 1 Mayıs’ımızdan!

Pandemi ilanının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. 

İktidar, bu süre içerisinde halk için, halk yararına ne yaptı derseniz: Göstermelik önlemler, sadaka niyetine lütufmuş gibi sunulan ancak emekçilerin işsizlik fonu ve vergilerinden devşirilen “yardımlar”, depoda kalan patates soğanları dağıtma propagandası dışında neredeyse hiçbir şey! Oysa sermaye için atılan adımlar öyle mi? Halka kapalı olan kapılar, söz konusu sermayeye destek, vergi affı, teşvik olunca sonuna kadar açıldı ve açılmaya da tam gaz devam ediyor.

Hastalıkta dünyada birinci sırada, on binlerce insan ölmüş milyonlarcası hastalığa yakalanmışken bırakalım etkili bir politika izleyip salgını önlemeyi, hal böyleyken “başarı hikâyeleri” uydurulup kitaplaştırıldı. Salgın yönetimi değil, yalanlarla algı yönetimi tercih edildi. Sıkışılan yerde fatura halka kesildi, sorumluluk 84 milyona yüklendi.

Türk Tabipler Birliği, aylardır tam kapanma ve etkili yöntemlerin uygulanması çağrısı yapıyor. Tabii ki iktidarın kulakları bilime ve halk sağlığına kapalı. Bu talepler karşılanıp, sağlık emekçileri ve bilim insanları ile birlikte organize bir süreç yönetilebilecek, onca insanın hayatını kurtarılabilecekken iktidar halka ölümü reva gördü.

Vakaların açıklanmasından, testlerin güvenirliğine, aşıların gelişinden organizasyonuna kadar salgın yönetilemedi, yönetilemiyor. Siyasi iktidar pandemi boyunca halka yalnızca yalan söyledi, halka karşı suç işledi,  işlemeye de devam ediyor.

İktidar koalisyonu, faşist kurumsallaşma hamlelerini hızlandırıp, gece yarıları yasa geçirmeye devam ederken toplumu ve günlük yaşamı da Erdoğanist bir İslam’ın kodlarıyla yeniden organize etmeye daha da yöneldi. Özellikle Ramazan ayı ile birlikte bu adımlar hızlandırıldı. 

Lebalep kongreler yapıldı, binlerce kişilik cenaze törenlerinde bizzat yasakları getiren bakanlar en önde saf tuttu, toplu açılışlar organize edildi ama öbür yanda halkın hak arayışındaki her bir hamle, direniş, pandemi gerekçesiyle yasaklandı. “Üretime yetişmek için fabrikalar, iş yerleri gece gündüz çalışmaya devam ediyor” diyen Erdoğan’ın da açıkça ifade ettiği gibi çarklar asla durmadı, aksine daha da hızlanıp sermayeye kazandırmaya devam etti. Ama o çarkları döndüren işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs’ı yasaklandı. 

Çarklar durmadan tam kapanma olmaz!

Pandemi, başından beri bir işçi sınıfı hastalığı olarak yaşanıyor. Halk aylardır bir yandan virüsten korunmaya çalışırken öbür yandan açlıktan ölmemek için çırpınıyor; hakkını arıyor, bir şekilde ayakta kalıp direniyor, sesini duyurmaya, tepkisini dışa vurmaya çalışıyor. Ama saray tepelerinden, yalı balkonlarından halka bakanların o sese de kulakları tıkalı.

İktidarın halkın sesine kulak, taleplerine cevap verdiği yok. Halk ne der, ne yapar, bunları umursamıyor. Halkı virüsle, açlıkla terbiye etmeye çalışıyor.

Açıklanan sözde tam kapanma kararı da bunun alenen ifadesidir. Halkın gözüne baka baka “ya evde açlıktan öleceksiniz ya da çalışırken virüsten” diyorlar. Genelgede, istisnaların daha fazla yer kaplıyor olması tesadüfî değil. Çarklar durmayacak, küçük esnaf batarken büyük market zincirleri kazanmaya devam edecek, içki satışı yasak olacak, semt pazarları açılmayacak, kurye ve kargolar çalışmaya devam edecek. 

Büyük sermayeye açılan musluklar halka gelince damlamıyor bile! Bütün bu kapatma adımları içerisinde halka sunulan bir şey yok; ekonomik ve sosyal destek paketi yok, gelir güvencesi yok.

İşsizler, yoksullar, emekçiler, emekliler evde ne yiyip ne içecek, faturalar, kira nasıl ödenecek düşünen yok. Çocuk yaşta ya da emekli olduktan sonra da çalışmak zorunda olanlar nasıl geçinecek, eve nasıl ekmek götürecek kulak kabartan yok. Günlük, geçici işlerde, güvencesiz çalışanlar nasıl yaşayacak dert eden yok. 

Bize sundukları ölüme, ölümden beter çalışma koşullarına, yoksulluğa, kıt kanaat, borç harç yaşamaya, kuru ekmeğe razı değiliz.

İktidar, kapattım diyip kapatamaz; bu halktan çaldıkları, sömürdüklerini halka sunmak zorunda. Taleplerimiz asla bize sunulacak lütuflar değil, halkın haklarıdır, haklarımızdır.

Ne haklarımızdan vazgeçeriz ne sağlığımızdan ne de 1 Mayıs’ımızdan!

Görüyor ve biliyoruz:

Memleketi büyük bir yıkıma sürüklüyorlar. Kendi yok oluşlarına bizleri de kader ortağı yapmaya çalışıyorlar. Rezaletlerinin kokusu tüm memleketi sarmış durumda. Ayakta kalmak için, ülkeyi yıkıma, çürümeye, yozlaşmaya, iflasa sürüklüyor, halka yalan söylüyorlar.

Ancak gerçekler yalanlarla üzeri örtülemeyecek kadar büyük! Yalanlarınıza karnımız tok, insanca ve güvenceli yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.

Biz halkız, haklıyız ve haklarımızı talep ediyoruz:

Acil ve zorunlu iş kolları dışında çarklar dursun, 

28 günlük tam kapanma sağlansın,

Herkese gelir güvencesi sağlansın, servete vergi yaptırımı uygulansın,

Temel ihtiyaçlar (sağlık, barınma, ısınma, elektrik, temiz gıda-su, internet, ulaşım) ücretsiz olsun,

Faturalar ve kiralar iptal edilsin, geçmiş borçlar silinsin, 

Herkese, derhal ücretsiz ve güvenilir aşı yapılsın, aşıda patent kaldırılsın, TTB’nin tüm talepleri kabul edilsin.