Egemen sınıfların içerisinde debelendikleri krizler çözülmek bir yana derinleşiyor ve derinleşen bu krizler halkın kendi yazgısını belirleme olanağını arttırıyor. Mafyaların, çetelerin, yağmacıların, vurguncuların iktidarı çatladı. Ortaya büyük bir pislik saçıldı. Ortaya yalnızca mecaz anlamda kullandığımız “pislikler” yayılmadı. Kapitalist yağmacılığın en büyük yıkımlarından birisi olan ekolojik yıkım, Marmara Denizi’ni gerçek anlamda bir pisliğe boğdu. Yıllardır derin deşarj sistemiyle Marmara Denizi’ne akıttıkları sanayi atıkları, evsel atıklar ve denizin her tarafını ranta açmak için oluşturdukları dolgular, göz göre göre genç bir denizin, yeryüzünün en genç denizinin, ölümüne sebep oldu. Ekosistemi çöken Marmara Denizi, anormal derecede çoğalan mikroorganizmaların atıklarıyla kaplandı. Bu atıklar denizin her tarafını sarmaya başladı.
Öte yandan bir çete liderinin itirafları, zaten bir çeteler iktidarından ibaret olan Türkiye egemen sınıf iktidarının da her tarafından pislik akmasına neden oldu. Marmara Denizi nasıl pislikle kaplandıysa, ülkenin egemen sınıf iktidarı da ülkeyi aynı şekilde pislikle kapladı. Yoksulluk, işsizlik, ekolojik yıkım, enflasyon, gıda enflasyonu, halkın cebinden çalınarak yapılan vurgunlar; geniş halk kesimlerinin son derece meşru tepkileri ile karşılanıyor. Böylece çok geniş bir halk kesiminin geniş bir hareketlenmesinin koşulları oluşuyor. Bu, biz sosyalistlere önemli görevler yüklüyor.
Parti olarak görevimizin bilincindeyiz ve toplantımızda bu görev bilinciyle hareket ettik. Biliyoruz ki, şimdi önümüzde iki görev var: Birincisi Türkiye halklarının nefes almasını engelleyen ve onları boğan bu pislik düzeninin alternatifini inşa etmek ve ikincisi ekolojik yıkımı hep birlikte durdurmak.
İki günlük Merkez Koordinasyon toplantımızda yaptığımız değerlendirmede, yukarıda bahsi geçen koşullardan kaynaklı, sosyalist sol açısından büyük fırsatlar sunan ve siyasal söylemin daha fazla karşılık bulduğu özel bir ortam oluştuğu tespitini yaptık. Bu özel ortamda, toplumsal kesimlerde siyasallaşma eğiliminin arttığı görülüyor.
Bu da bizlere daha fazla söylem ve daha fazla eylem üretme sorumluluğu yüklüyor. Parti Merkez Koordinasyonumuz, oluşan bu özel ortamın farkında olarak ve ama kendi durumumuzun da farkında olarak üzerimize düşen sorumluluğun da bilinciyle toplanmıştır.
Dışımızdaki nesnel ortamın farkında olduğumuz kadar öznel olarak da neleri yapabildiğimizin ve önümüzde başarmamız gereken görevlerin de farkındayız. İçerisine girdiğimiz hareketli siyasal ortam, parti faaliyetimizin de hedef alınmasına neden oldu üstelik. Ankara ve İstanbul’da yoldaşlarımız kendilerini polis olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırılmak istendi, taciz edildi. Parti Dönem Sözcümüzün açıklamasının ardından da tacizler sürdü ve belli ki çeteler iktidarının suç işlemek dışında seçeneği yok. Bu noktada bilinmelidir ki partimiz halkın çıkarlarını en karanlık dönemlerde bile savunmaya devam edecek. Çeteler iktidarının faaliyetlerimize yönelik giriştiği bu saldırgan tutumu görüyoruz ve diyoruz ki: Buradayız işte, halkın çıkarlarını savunmayı sürdüreceğiz. Sosyalist sol ve demokratik öznelerle yan yana geldiğimizi tüm birlikteliklerde halkçı seçeneği büyütmek için elimizden geleni yapacağımızı, halkçı seçeneğin inşasını yalnızca kendimizi inşadan menkul olarak görmediğimizi de belirtmek isteriz.
Bu özel ortamda gerçekleştirdiğimiz toplantımızda hareketli duruşumuzun yetmediğinin farkında olarak, “özne kadro” konusundaki ihtiyacımızın giderilmesi gerektiğine dair hedeflerimizi ortaya koyduk.
Bu amaçla, içine girdiğimiz konumun farkında olarak, yerellerde ve alanlarda iktidar olmayı önümüze koyuyoruz. Kendimizi ve dolayısıyla halk güçlerinin siyasal araçlarını inşa edeceğimiz bu süreçte takvimimizde kongrelerimiz önemli bir yer tutuyor. Yaz ayları boyunca ilçe kongrelerimizi, ardından il kongrelerimizi ve finalde de parti kongremizi toplamak için hazırlıklarımız sürüyor. Halkın şafağı sökecek, direnenler elbet kazanacak. Yaşasın Toplumsal Özgürlük Mücadelemiz.