TÖP: Kapitalizm Öldürür, Sosyalizm Yaşatır!

Gezegenimizdeki bütün canlı yaşam tehlike altında. Tehlikenin nedeni ise gelmekte olan göktaşı ya da insanların “akılsızlığı” değil, iliklerimize kadar bizi sarmalayarak yaşamımızın her alanını işgal eden kapitalizm. 

Kapitalist sistem, 2008 yapısal krizi ardına ekonomik krizin yanına eklenen ve bir düğüm halini alan çoklu krizlerle birlikte çıkışsızlığa gelip dayandı. Derinleşen kriz, ekonomiden ekolojiye, eğitimden sağlığa, kültürden sanata, teknolojiye kadar hayatın her alanına sızıyor. Sızdıkça da sadece insan hayatına değil, bütün canlı yaşama büyük bir tehdit oluşturuyor. 

Covid-19 pandemisi bu yaşamsal tehdidin boyutlarını ve gerçekliğini bir fragman halinde gözler önüne serdi. Sermayenin kâr etme zorunluluğuyla girip talan ettiği “yaban” hayattan insanlara geçen koronavirüs, küreselleşen meta ve insan akışı nedeniyle kısa sürede bütün dünyaya yayıldı. 

Bilim insanlarının uyarılarına rağmen sermayenin döngüsü bozulmasın, kârlar azalmasın dürtüsüyle hastalığın yayılmasına karşı önlemler alınmadı. Salgın, derin ekonomik krizle birleşerek sınıfsal niteliğini hızlıca dışa vurdu. Sermaye odaklı politikaların sonucunda milyonlarca insan yaşamını yitirdi, dünya halklarının ve de ekosistemin yaşamı alt üst oldu. İnsanlar işlerini, sağlıklarını, varlıklarını yitirdiler; temel sağlık hizmetlerine, gıdaya, en temel insani gereksinimlere erişemediler, erişemiyorlar.

Sınıfsız, sömürüsüz bir yaşam için sosyalizm

Kendi krizinden çıkış için sömürüye hız veren sermaye, işçilerin ve emekçilerin yaşamını hiçe sayıyor. Her gün onlarca işçi iş cinayetlerinde katlediliyor. İş cinayetlerine kurban gitmeden çalışma “şansına” sahip olan işçiler ise kölelik, yoksulluk ve açlık cehennemine itiliyor. Pandemi süresince devletin üç kuruşluk çalışma ödeneğine mahkûm ettiği işçiler, sağlıksız  ve güvencesiz koşullarda belirsiz çalışma saatlerine mecbur bırakıldılar. Ücretsiz izin sopasıyla kölelik koşullarında, kapalı devre çalışma sistemi adı altına fabrikalara, atölyeler, iş yerlerine kilitlenip kapatılarak çalışmaya zorlandılar.

İşçi sınıfı hastalık, ölüm, yoksulluk bataklığına itilirken “aynı gemide” olduğumuzu iddia eden sermaye sınıfı ise zenginliğine zenginlik kattı. Ülkemizde sadece 2020 yılında yoksul sayısı 700 bin arttı. Toplumun en zengin yüzde 5’lik kesimi ile en yoksul yüzde 5’lik kesimi arasındaki eşitsizlik 2019’da 23 kat iken 2020’de 30 katına çıktı. Velev ki, zenginler zenginleşti, yoksullar daha da yoksullaştı. Çelişkiler derinleşirken sınıfsal uçurum keskinleşti.

Halkın hakları için sosyalizm

Hafızamız henüz taze. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra hız verilen neoliberal politikalar ilk olarak sağlık sistemini hedef almış, işçi sınıfının zorlu mücadelelerle kazandığı ücretsiz ve nitelikli sağlık hakkı, neoliberal politikalarla sermayenin talanına açılmıştı.

Özel hastaneler mantar gibi her yerde biterken, kamu hastaneleri içleri boşaltılarak, çürümeye terk edildiler. Parası olmayanlar hastane kapılarında can verirken, parası olanlar helikopterler ya da uçaklarla taşınarak hastanelere ulaştırıldı. Ve şimdi neoliberal gerçekliği,  hep böyleymiş, olağan bir şeymişçesine kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Ama biliyoruz. Sağlık, eğitim, barınma, ulaşım, haberleşme gibi temel hizmetler ücretsiz ve nitelikli bir şekilde pekâlâ sağlanabilir. En temel insani ihtiyaçların hak olduğu, insanca, güvenceli ve onurlu bir yaşam kurulabilir. İşçilerin ve emekçilerin yarattığı zenginliğin eşit ve adil bir şekilde bölüşüldüğü bir ülke var olabilir. Bunu sosyalizm deneyimlerinden biliyoruz.

Kapitalizm yeryüzünde ne varsa nefessiz bırakıyor, hasta ediyor, öldürüyor. Sermayenin salyası tüm canlı yaşamı yok ediyor. O halde, yaşamak için kapitalizmden kurtulmaktan başka yol yok.

Kapitalizmin yaldızları dökülürken, yaşamak için sosyalizmin bir zorunluluk olduğunu acı tanıklıklardan geçerek, yaşayarak deneyimliyoruz. Sosyalizm geçmiş güzel günlerde yaşanıp bitmiş bir tarihsel dönemden ibaret değil. Ya da tersinden mümkünlüğü  gelecek ile çitlenmiş bir hayal de değil. 

Bir yol ayrımındayız. Bu çatallanmış yol ayrımında, bizi ne geçmişe öykünüp, geçmişi yâd etme nostaljik ritüelleri ne de iyi niyetli gelecek temennileri kurtarır. Bu yol ayrımı ölüm ve yaşam arasında bir hayat memat kavgasıdır. Bu kavga nefes alamayan ormanların, talan edilen derelerin, her yanı müsilajla sarılan denizlerin, işsiz, aşsız güvencesiz emekçilerin yaşam kavgasıdır. Bu kavga, tarihin sosyalizm çağrısıdır.

Bu çatallanmış yol ayrımında, biz yaşamı ve yaşatmayı seçiyoruz.

Yaşamak için sosyalizmin bayrağını göğe kaldırıyoruz.

Çünkü kapitalizm öldürür, sosyalizm yaşatır.

O halde şimdi, yaşamak için sosyalizm zamanı.

Şimdi, bizim olanı talep etmekte ısrar etmek, bizim olanı almak için mücadele etmek, bizim olanı almak zamanıdır. 

Sosyalizm insanca bir yaşam demektir.

Sosyalizm sağlıklı bir yaşam demektir.

Sosyalizm nitelikli eğitim, sağlık, barınma, temiz gıda, temiz su, ulaşım, haberleşme hizmetlerinin temel insan hakkı olduğu bir yaşam demektir. İnsanca ve insan onuruna yaraşır bir yaşamı ancak ve ancak sosyalizm sunabilir.

Dahası sosyalizm, sağlıklı bir yaşam, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti almamızın tek yolu.

Bu bir tercih değil zorunluluktur.

Günümüz kapitalist dünyasında sermayenin kırıntılarından delik cebimize giren üç kuruş, emekçilerin karınlarını doyurmaya bile yetmiyor. Eğitimmiş sağlıkmış hak getire. Kültür, sanat,  spor, serbest zaman ise lükse kaçıyor.

Kapitalizm çocukları ve gençleri öldürür, sosyalizm yaşatır!

Dünya üzerinde felaket olarak nitelenen hemen her şey sınıfsal. Salgın yoksulları vuruyor. Tedavi imkânlarına yoksullar ulaşamıyor. Salgından yoksullar ölüyor. Ekolojik krizlerin bedelini yoksullar ödüyor. Temiz suya temiz havaya yoksullar erişemiyor. Depremlerde yoksulların evleri yıkılıyor. Çünkü doğal gibi görünen tüm felaketler aslında sınıfsallıkla damgalı.

Sadece felaketler de değil sınıfsal olan. Eğitime erişim, insani ihtiyaçlara erişim de sınıfsal. Yoksullar nitelikli bir eğitime erişmekte zorluk çekiyorlar. İşçilerin mücadelesiyle elde edilen eşit ve parasız eğitim, sermayenin talanına açıldı ve özel okullar merdiven altına kadar indi.

Artık parası olmayan bırakalım nitelikli bir eğitimi, eğitim bile alamıyor. Eğitim görecek parası olmayan yoksul ailelerin çocukları ise işçiliğe sürükleniyor ya da çocuk veya erken yaşta evliliğe zorlanıyor.

Kapitalizm çocuklara eğitimsiz bir gelecek sunarken çocuk işçiler yaratarak çocuk emeğini sömürmekten hiçbir beis duymuyor. Her türlü sömürüye son veren sosyalizm, çocuk emeğinin sömürüsüne de son verecek tek sistem.

Sosyalizm çocukların nitelikli, bilimsel, eşit, parasız ve anadilinde eğitim almalarını sağlamak demektir.

Sosyalizm çocukların ve gençlerin kendilerini kendi özgün potansiyellerine geliştirme olanaklarını sağlamak demektir.

Kapitalizm doğayı öldürüyor, gezegeni yaşatmak için sosyalizm

Doğayı sınırsız bir talan alanı olarak gören sermaye, her türlü bilimsel uyarıyı reddederek dünyayı ekolojik kıyamete sürüklüyor.

Kapitalizm insanların yanı sıra canlı yaşamı da ölüme sürükleyerek kitlesel yok oluşun önünü açıyor. Sıcaklık ortalamaları artıyor, buzullar eriyor, denizler ısınıyor, okyanuslar kirlenip asitleniyor.

Hava, su ve toprak zehirleniyor, iklim değişiyor, canlı türleri yok oluyor!

Patriyarkal kapitalizm öldürür, sosyalizm yaşatır

İnsanları ve canlı yaşamı ölüme sürükleyen kapitalizm, patriyarka ile işbirliği içerisinde tüm insanlığı özelde de kadınları tahakküm altına alıyor. 

Patriyarkal kapitalizm öldürüyor.

Patriyarkal kapitalizm kadınları nesneleştiriyor.

Patriyarkal kapitalizm, kadınların emeğini gerek ev içinde gerekse piyasada ikincilleştirerek, kadın emeğini ucuz, niteliksiz, güvencesiz emek kapsamında sermayenin kar döngüsünün ana taşıyıcı kolunu olarak sömürmeye devam ediyor.

Giderek daha da vahşileşen kadın cinayetleri, kadın emeğinin hunharca sömürülmesiyle birlikte patriyarkal kapitalizmin asli yüzünü oluşturuyor. Kadın cinayetlerine ve kadın emeğinin sömürüsüne karşı mücadele kapitalizme karşı mücadeledir. Kadınların kurtuluşu için sosyalizm ön koşuldur.

Emperyalizm öldürür, sosyalizm yaşatır

Kapitalizm, toplumun içindeki eşitsizlikle birlikte ülkeler arasındaki eşitsizliği de büyütüyor. Kapitalizmin derinleşen yapısal krizini “aşmak” için sömürülerine hız veren emperyalist ülkeler, yoksul ülkelerin bütün zenginliklerine saldırıyorlar, saldırırken de birbirleriyle yarışıyorlar. 

Zenginliklerini çaldıkları yoksul ülkelere lütuf olarak yaptıkları mali “yardımlar” ise bu ülkeleri mali olarak da emperyalizme bağımlı kılıyor. 

Emperyalizm zenginliğini çalıp, mali olarak kendisine bağımlı kıldığı yoksul ülkelere nüfusun yüzde birine bile denk gelmeyen sayıda aşı vererek ne kadar “cömert” olduğuna inanmamızı istiyor. 

Emperyalizm halkları yoksullaştırıyor, zenginliğini ve geleceğini çalıyor. 

Biliyoruz, sadece ve sadece sosyalizm; yoksul halklara özgür bir gelecek sunabilir. 

Kapitalizm savaş üretir, kapitalizm öldürür, sosyalizm yaşatır

Yaşamın her alanına krizini taşıyarak ölüm saçan kapitalizm, doğrudan cana kast ediyor. 

Kapitalizmin krizi arttıkça sermaye sahipleri ve kapitalist devletler arasındaki zıtlıklar da artıyor.

Bölgesel savaşlardan mafya ve çeteler arasındaki savaşlara kadar çeşitli biçimlerde kendisini gösteren zıtlıklar, yine yoksul halkın ölümüne sebep oluyor. 

Salgın ve krizin yanı sıra kapitalizm savaş da üretiyor. Ve savaş yaşamın her alanına yayılıyor. 

Sosyalizm mafya ve çete düzenine de savaşlara da son verir. Sosyalizm halklar arasındaki barışı sağlar. Sosyalizm yaşatır! 

Bütün dünyayı saran, değmedik hiçbir yer bırakmayan kapitalizm insanlığa artık hiçbir gelecek ya da umut sunmuyor. 

İnsanlığın kapitalizme son verip dünyayı değiştirme isteği ve mücadelesine “kalkışmaması” için şiddetin yanı sıra umutsuzluğu, yalanı yaymaya çalışıyor.

Fakat bu yalanlara da umutsuzluğa da karnımız tok. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu, bu dünyanın da ancak ve ancak sosyalizm olduğunu, sosyalizmin ise son derece güncel ve mümkün olduğunu biliyor ve görüyoruz.

Egemenlerin eski bir masal, gerçekleşmesi imkânsız bir anlatı olarak sunmak istedikleri sosyalizm, her zamankinden daha çok bugün günceldir ve yok oluşa karşı acil bir ihtiyaç ve zorunluluktur.  

TÖP’e Üye Ol!

İşte tam da şimdi, sosyalizm yaşatır sloganını kitlelerin kulaklarına fısıldama, yaşamak için sosyalizm mücadelesinde bir adım öne atılma zamanı.

İşte tam da şimdi, partimiz Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) sosyalizmin güncelliği ve ihtiyacının bilincinde olarak sürdürdüğü sosyalizm mücadelesini büyütmeye çağırıyor. Kapitalizmin sunduğu ölüme karşı çaresiz ya da seçeneksiz değiliz.

Kendi seçeneğimizi yaratabilir, sosyalist bir ülkeyi kazanabiliriz.

TÖP’ün halkın ihtiyaçlarını esas alarak yaşamın her alanında yürüttüğü örgütlenme mücadelesinde yerini alarak sosyalizm mücadelesini büyütme zamanı şimdi! 

Ses çıkar, müdahale et, örgütlen, TÖP’e üye ol! Sosyalist bir ülkeyi birlikte kuralım.

Egemenlerin yaydığı umutsuzluk ve yalan fırtınasına kapılarak yalnızlığın ve biçareliğin içinde debelenmek zorunda değiliz. Örgütlenerek, yaşamın her alanını örgütleyerek bize kader olarak sunulanı değiştirme gücüne sahibiz.

El ver, omuz ver, örgütlen, TÖP’e üye ol! Sosyalizmi birlikte kazanalım.

Egemenler sundukları savaşa, ölüme, sömürüye razı olmamızı istiyor. Fakat buna razı olmayarak istediğimiz insanca yaşamı kurabiliriz. 

Egemenlerin savaşlarında ezilmeyecek, yeni bir yaşam için sosyalizmi birlikte inşa edeceğiz. Sosyalizmi birlikte inşa etmek için TÖP’e üye ol, sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz bir yaşam için sosyalist bir ülkeyi birlikte kuralım.

Bir kez daha yineliyoruz çağrımızı:

Bir yol ayrımındayız. Bu çatallanmış yol ayrımında, biz yaşamı ve yaşatmayı seçiyoruz.

Yaşamak için sosyalizmin bayrağını göğe kaldırıyoruz.

Çünkü kapitalizm öldürür, sosyalizm yaşatır.

O halde şimdi, yaşamak için sosyalizm zamanı.

Sosyalizm için parti saflarında omuzdaşlık zamanı.