Halkın Seçeneğini Düzene Dayatalım!

1- Normal bir seçim süreci içinde olmadığımız, zamanın hızının ve yoğunluğunun arttığı ve daha da fazlasıyla artacağı yönündeki uyarılarımız yönünde bir yeni hamlenin daha içindeyiz. Taksim patlaması ve Suriye topraklarındaki Kürt coğrafyasının bombalanması benzeri bir hamle yapıldı. Sözüm ona “bağımsız” yargı kullanılarak, Erdoğan’ın karşısındaki güçlü aday İmamoğlu sürecin dışına itilmek isteniyor. O arada, İstanbul belediyesinin imkanlarını yağmalama imkânı da yakalamış olacaklar, İmamoğlu’nun yerine gelecek kişi AKP’li!

2- İçinde olduğumuz seçim sürecinde bol sayıda “komplo” olsa da mahkeme kararını düpedüz nasılsa öyle okuyoruz: Erdoğan, emrindeki yargıyı kullanarak rakibini saf dışı etmek istiyor. Şimdi, taraflar yeni durum üzerinden hamleler yapıyorlar.

Erdoğan taraftarları mahkeme kararına yönelik ilk tepkileri yumuşatmayı ve zamanla unutturmayı hedefliyorlar. Eğer fazla hasar almadan İmamoğlu’nu saf dışı edebilirlerse, HDP’nin kapatılmasından diğer başkan adaylarına yönelik hamlelere kadar uzanan bir hareket alanına kavuşacaklar. Üstelik, Suriye (ve muhtemelen “gösteri” olarak sınırlanarak Yunanistan’a) yönelik askeri hamleler için de moral kazanmış olacaklar.

3- Millet İttifakı ise, İmamoğlu’na yapılan haksızlık üzerinden hamle yapıyor, bir türlü yakalayamadıkları üstünlüğü kazanmaya, iktidarı sıkıştırmaya çalışıyorlar. Saraçhane mitingiyle bir başarı kazandılar, ama sürdürebilecekler mi, göreceğiz.

O arada, başkanlık adaylığı konusunda Millet İttifakı içinde yaşanan gerilimde yeni hamleler yapılıyor. Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu’nun adaylığını benimsemeyen güçler mahkeme kararının yarattığı ortamı kullanarak İmamoğlu’nu öne çıkarıyorlar. Önce Yavaş’ı öne çıkararak zemin yoklayan Akşener, günün koşulları içinde şimdilik başarılı olamadığını gördüğü için hızlı ve açık hamlelerle İmamoğlu’nu öne çıkardı. Şimdilik başarı kazandığı görülüyor.

Kılıçdaroğlu ise, adaylık iddiasını sürdürüyor. Yavaş’ın adaylığı da yeniden gündeme gelebilir.

4- Bu sürecin mimarı, “dokunulmazlıkların kaldırılması” oylamasında Erdoğan’ı destekleyen CHP’dir. O zaman “Şimdi sıra HDP’de ama sonra sıra size gelecek!” denmişti.

Bugün yaptığı açıklamayla haklı olarak “Sarı öküzü vermeyecektiniz” diyen Demirtaş başta birçok HDP’li milletvekillerinin tutuklanması ve aynı zamanda HDP’li belediyelere el konulması o destek sayesinde oldu. Sonra Kılıçdaroğlu’na atılan yumruk ve şimdi de İmamoğlu’na verilen ceza da o destekle açılan yol sayesinde yapılabiliyor.

5- Kılıçdaroğlu hala hukuktan bahsetse ve “bu ülkede namuslu yargıçlar var, onlara güveniyorum” dese de eğer Erdoğan’ın gizli destekçisi değilse, malum deyimi kullanacak olursak “ahmaklık” yapıyor!

Faşizmin inşasında iktidar öznesi “olağanüstü ortam” gerekçesiyle hukuku geriye iter, kendi politikalarının önünü açan kararları alır ve devlet gücünü kullanarak hayata geçirir. O durumda, hukuk, iktidarın kararlarıdır!

Sorun şu ki, Erdoğan’ın gücü yeterli değil ve ancak rakiplerinin zaaflarından faydalanarak yol alabiliyor. Açıkça yapılan siyasi darbeye rağmen hala “Hukuk!” diyen ana muhalefet lideri, tam da Erdoğan’ın istediği gibi davranıyor. Ceza alınmayacağından emin olarak gidilen Almanya ziyareti, onca olup bitenden sonra “ahmaklık” değil mi? Akşener’in kazandığı inisiyatifin mimarı Kılıçdaroğlu değil mi?

6- İmamoğlu’na yapılan faşist bir darbe girişimidir. İmamoğlu’na yapılan hukuk dışı hamle teşhir edilmelidir. Daha önemlisi, burjuva demokrasisinin sınırları içinde sınırlanmış ve yüzeysel haliyle de olsa halkın seçme hakkı, demokratik bir haktır ve faşist darbe girişimine karşı savunulmalıdır. Faşizm burada başarılı olursa, daha hızlı ve daha güçlü darbelerle ilerleyecek, başarısız olursa zayıflayacaktır.

7- Sol güçler, son iki günde yaşanan kritik anda zaaflı tutumlara savruldular.

Bazı sol güçler, slogancı bir tutumla, sistemin bütün güçlerinin çürüdüğünü, bu çürükler arasında yaşanan itiş-kakışla bir ilgimiz olamayacağını iddia ediyorlar.

Bu tutum, güncel politikayı strateji düzeyine çıkarma, dolayısıyla güncelliğe müdahale etmeme, edememe sonucunu yaratıyor. Demek ki, güncelliğin her an hareket halinde olan karmaşık yapısının içinde yürümenin riskleri göze alınamıyor, steril kalma konumu tercih ediliyor. Peki, o strateji nasıl hayata geçecek, söz gelimi o zaman neden işçi ücretlerinin artması için mücadele ediliyor, nasıl olsa enflasyon karşısında hiçbir anlamı olmayacak!

Ülkemizde demokratik bir siyasal alan olmamasına rağmen halkın mücadelesiyle kazanılan kimi demokratik hakları savunmayacak mıyız? Kürt illerine kayyım atandığı zaman gücümüz oranında engellemeye çalıştığımıza göre, İstanbul’a kayyım atama girişimini görmezden mi geleceğiz? Ya da İmamoğlu’nu tasfiye ederek güç kazanan ve o güçle daha yüksek hedeflere yürüyen faşist darbe sürecinin güncel ve somut halini görmezden mi geleceğiz?

Başka bazı sol güçler ise, tam tersi bir konumlanmaya savruldular ve faşizme karşı İmamoğlu’nun arkasında konumlandılar. Hatta, faşizmle mücadelenin ana hattının buradan geçtiğini iddia edenler var!

İmamoğlu’na yapılan haksızlığı teşhir etmek ve halkın seçtiği bir belediye başkanının hukuk dışı yollarla cezaevine gönderilmesine karşı çıkmakla, güncel politik mücadeleyi İmamoğlu’nun dolayısıyla Millet İttifakı’nın arkasına geçerek yürütmek arasında siyahla beyaz arasındaki kadar fark var!

Millet İttifakı, emperyalist Batı, onlarla iç içe TÜSİAD ve kimi devlet fraksiyonlarıyla ittifak içindeki partilerin, düzeni yürütmekte zorlanan faşist iktidara karşı seçenek olarak öne çıktığı bir sistem içi ittifak alanıdır. Üstelik, Erdoğan tarafından kurulan yeni siyasal düzenin, başta Erdoğan’ın kendisi olmak üzere kimi sivri noktalarının törpülenerek devamından yanalar ve açıkladıklarına göre neoliberal soygun aynen sürdürülecek.

Millet İttifakı’na destek vererek yedeklenmek, sadece devrimci-komünist güçler açısından değil, bütün demokratlar açısından da egemenlerin değil halkın çıkarlarını esas alma içeriğini kaybederek kendini yok etmek anlamına gelir.

8- Günün görevi, yaşamın bütün alanlarında halkla iç içe geçmek, yoksullaştırılan halkın ihtiyaçları için yaptığı mücadeleyle kaynaşmaktır. Halkçı güçlerin faşist yürüyüş karşısında baraj oluşturan arayışları, halkın yaşam alanlarında halkla birlikte ve halkın kendisi olarak mücadelesiyle örgütlü bir güce dönüştürülmelidir.

Bu tutum, siyasal olarak, faşizme karşı demokratik bir cumhuriyeti savunma hedefiyle ortaklaştırılarak hayata geçirilmelidir. İki süreç, yani toplumsal güçlerin hayatta kalma mücadelesiyle demokratik bir cumhuriyeti inşa etme mücadelesi birbiriyle sarmaşık gibi dolandırılarak büyütülüp güçlendirilmelidir.

Halkın ihtiyaçları için mücadele ederek özneleşmesi ve bugün Emek ve Özgürlük İttifakı’nda toplanan devrimci ve halkçı güçlerin faşizme karşı mücadele ederek siyasal özneleşmesi iç içe geçerek inşa edilmeli, sistemin Cumhur ve Millet İttifakı’nda kümelenen güçlerine karşı halkın seçeneği olmalıdır.

Günümüz koşullarında, halkın kendi bağımsız ihtiyaçlarını esas alan bir gücün inşası ertelenemeyecek acil bir görevdir.

Faşizmin iktidar yürüyüşü, onunla birçok alanda uzlaşan güvenilmez Millet İttifakı’na yedeklenerek durdurulamaz. Faşizmin hamlelerine karşı kimi yan yana gelişler elbette olabilir, ama halkçı seçeneğinin inşası gün kaybetmeden sürdürülmelidir.

Bir dizi krizlerle sarsılıp zorlanan düzene karşı halkın seçeneğini fiilen inşa etmek ve düzene dayatmak günün acil görevidir, başka tutumlar ancak bu sürece hizmet ettiği zaman değer kazanabilir.