5-6 Ekim Parti Meclisi Sonuç Bildirgesi

Dünya genelinde kapitalist krizler derinleşiyor, iklim krizi gezegeni büyük bir yıkıma sürüklüyor. Şüphesiz ki arayıştaki halk güçlerinin hareketlenmesine tanıklık ediyoruz ancak henüz büyük bir devrimci dalgadan ve bu dönemi karşılayacak devrimci bir özne inşasından bahsetmek güç. Halk hareketliliğinin arttığı ancak iklim krizi, göç krizi, Avrupa başta olmak üzere dünya genelinde yükselen faşizm/faşizan hareketler, seçimlerde ciddi başarılar elde eden ırkçı/faşist partiler ve hareketlerin hegemonik olduğu bu özel dönemde sistemin boşluğuna oynayan yeni sosyal demokrasi hareketlerinin de güçlendiğini gözlemliyoruz.

Ancak dünya büyük bir belirsizliğe doğru sürükleniyor. ABD/AB öncülüğündeki Batı Bloku ile kabaca Çin/Rusya öncülüğündeki Doğu Bloku arasındaki hegemonya krizi derinleşiyor, kriz savaşları tetikliyor. Vekalet savaşları kendi çizgilerinde devam ederken, parti meclisimizi bununla eş zamanlı olarak bölgesel savaş düzlemine girdiğimiz bir zaman dilimi içerisinde topladık. Filistin halkına karşı başlatılan ve birinci yılını geride bırakan soykırımın faili İsrail’in direniş ekseninde bulunan Lübnan Hizbullah’ı ile bölgesel en büyük düşmanı İran’a karşı saldırıları savaş gerçekliğini yaratmıştır. ABD ile koordineli bir şekilde yürütülen savaşta İsrail, Hasan Nasrallah başta olmak üzere direniş ekseninin öncü kadrolarını öldürmesiyle moral gücünü arttırmış ve atağa geçmiştir. Ancak görünüşe göre gücünü tarihsel devrimci dinamikten yani Şii komününden alan direniş ekseni bu kayıplara direniş yayarak cevap vermekte.

İran’ın savaşa dâhil olması ve hava saldırılarıyla delinmez denilen gök kubbeyi delmesi Şii direniş ekseninin kayıplarda ve Gazze soykırımında yaşadığı moral bozukluğunu azaltsa da İran açısından savaşa dâhil olmak başka riskler de barındırıyor. Çeşitli etnik ve inançsal toplulukları barındıran İran’da Farsların yanı sıra, Azeri, Kürt, Luri ve Beluci nüfus bulunuyor. Bu durum, savaşta parçalanma ihtimalini de beraberinde getirmektedir.

Savaş ateşinin ülkemiz sınırlarına sıçraması hiç de olasılık dışı değil ve egemen sınıf temsilcilerinin dillerinden düşürmedikleri “İç Cephe” söylemi de egemen sınıfın bu olasılığı dışlamadığını gösteriyor. İçeriyi tahkim etmek amacıyla geliştirilen bu söylemin sistemin ana muhalefet partisindeki bir çizgiyi etkisi altına aldığı anlaşılıyor. Halk büyük bir ekonomik yıkıma doğru sürüklenirken toplumun bir kesimi çürütülüyor. Çeteler eliyle devrimci mahalleler esir alınıyor, ancak çeteleşme genel bir olgu olarak ülkenin dört bir yanında hissediliyor. Uyuşturucu gündelik yaşamın bir parçası haline gelirken çürümenin bedeli vahşi cinayetlerle katledilen kadın ve çocuklara ödetiliyor. Vahşi cinayetler, hayvanlara yönelik işkenceler, sadizm yayılıyor, toplumun önemli bir kesimi kendi çabasıyla direnmeye ve el yordamıyla bu gidişe karşı koymaya çalışıyor.

Tam da bu noktada halkın insanca yaşamak, krizin bedelini ödememek, çürümeden kaçınmak, doğasını yaşatmak gibi taleplerini temsil edecek halkçı bir öznenin eksikliği, dönemin kapanmasının önündeki en büyük engeldir. Kürt Hareketi ile komünist hareketin stratejik temelde yan yana geleceği bir ittifak olan Emek ve Özgürlük İttifakı bu boşluğu kapatmalıdır. Bu stratejik ittifak işçi sınıfı başta olmak üzere toplumsal hareketler içerisinde öncülükler kurarak gidişatı değiştirebilme potansiyeli taşımaktadır. TÖP olarak bu ittifakın gerçekleşmesi için tüm gücümüzle sorumluluk alacağız.