Azerbaycan’ın Bakü şehrinde gerçekleşmekte olan COP29’a dair açıklamamız:
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 29. Taraflar Konferansı, daha çok bilinen kısaltılmış hali ile COP29, bu sene Azerbaycan’ın başkenti olan Bakü’de düzenleniyor. 19. yüzyılın ortalarında dünyanın ilk petrol kuyularından bazılarının kazıldığı Hazar Denizi kıyısındaki Azerbaycan, hala ihracat gelirlerinin %90’ı için petrol ve doğalgazdan elde ediyor. Yaşamı savunanların COP29’un başlangıcında söylediği gibi Azerbaycan, soykırıma giden vanaların da önemli bir kısmının ev sahipliğini yapmaktadır.
1995 yılından beri her yıl kapitalist devlet ve şirketlerin temsilcilerinin bir araya gelerek tarihsel olarak sorumlu oldukları iklim krizini durdurmak adına hedefler koydukları bu konferanslar silsilesi, değişen iklim koşulları yüzünden daha da beter hale gelen yoksul halklara hiçbir fayda sağlamadı. Hatta daha en başında kendisini giderek hissettirmeye başlayan ekolojik krize karşı harekete geçen toplumsal hareketlerin öfkesini sönümlendirmek için ortaya egemenlerin çözümü olarak çıktıkları gibi, halklara karşı bir nevi aldatmaca görevi görmeye devam ediyor. Nitekim bu konferansların düzenlenmeye başladığı son 30 yılda fosil yakıt üretimi katlanarak arttı, geçtiğimiz son 10 yıl küresel sıcaklık ortalamalarında rekor üstüne rekor kırdı ve içinde yaşadığımız 2024 yılı tarihte kaydedilmiş en sıcak yıl olarak tarihe geçti.
Ekonomik büyüme ile ekolojik dengelerin uzlaştırılabileceği varsayımı ile hareket eden küresel iklim rejimi toplumsal bir kriz olan iklim krizini teknik bir soruna indirgeyerek çözümü de sera gazı emisyonlarının azaltımı ve yenilenebilir enerjiye geçiş olarak pazarlıyor. Onlara göre sorun kapitalizm değil ama vahşi kapitalizm, yeşil bir sermaye düzeni iklim krizini durdurabilir(!). Krizlerden fırsatlar çıkartmayı iyi bilen bu düzen, yenilenebilir enerjiyi de bir sermaye birikim alanı olarak görüyor… Sonuç %63’ü maden şirketlerine ruhsatlandırılmış ülkeler, elektrikli arabalar için gerekli linyit madeni için iradesine darbe yapılan halklar, fosil yakıt için savaş çıkartılan coğrafyalar oluyor.
Türkiye ise bu konferansta da aynı diğerlerinde olduğu gibi ülkenin doğasını altını üstüne getirecek yenilenebilir enerji projeleri için fonlar koparmaya çalışarak geçiriyor.
OVP’de belirtilen yeşil ve temiz enerji projelerinin destekleneceği ifadeleri, yenilenebilir enerji projelerinin ihtiyaç duyduğu nadir toprak elementleri ve metaller için ülkenin dört bir tarafını uluslararası maden şirketlerine satmak anlamına geliyor. Kazdağları’nda Cengiz Holding’in yağması, toprağını savunan köylülere rağmen çıkarttığı altın ve bakırı uluslararası yeşil sermayeye satacak olmasından güç buluyor.
Sonuç olarak bir krizin failleri o krizin çözüm gücü olamaz. İklim krizi kapitalizm altında veya onu yeşillendirerek çözülemez. Bu krize ancak bu krizin neden olacağı toplumsal krizlerden en çok etkilenecek olan yoksul halklar, işçiler, yaşam savunucuları ve kadınların ortaklaştığı bir örgütlü mücadele çözüm olabilir. Toplumsal ihtiyaçları temel alan, ekolojik dengeler ile uyumun toplumsallaştığı, örgütlü üreticilerin yönettiği ekolojik ve sosyalist bir düzen yeryüzünde yaşam imkanın yok olma tehlikesine karşı tek gerçek umuttur, bu da ancak mücadele ile kazanılabilir.
Tüm yaşam savunucularını parti saflarımıza, örgütlü mücadelemize güç vermeye çağırıyoruz.