Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğinde cihatçı grupların Şam’a girmesiyle birlikte Esat rejimi sona erdi.
27 Kasım 2024 tarihindeki, İsrail-Hizbullah ateşkesinden hemen sonra Suriye’ye saldıran HTŞ kısa sürede Halep’i ve Hama’yı aldı. Humus’a girmesinin ardından ciddi bir direniş ile karşılaşmadan Şam’a da zorlanmadan girdi.
Tüm bu olanların arkasında ABD-İngiltere-İsrail’in olduğu, Türkiye’nin de bu güçlerle birlikte davranarak (kendine köşe kapmaya çalışarak) yeni bir Orta Doğu düzeni oluşturulmaya çalışıldığı görülüyor.
12 gün gibi kısa sürede HTŞ’nin Şam’a ulaşması, Suriye ordusunun silahları bırakarak gitmesinde; İran ve Rusya’nın Esat’tan desteği çekmesinden de anlaşıldığı üzere bir “kararlaşmayla” iktidarın cihatçı gruplara bırakıldığını saptayabiliriz.
Emperyalist güçlerin ve HTŞ gruplarının uzunca bir zamandır hazırlandığı, uygun koşulların oluşmasını sabırla beklediği görülüyor. Rusya’nın Ukrayna savaşına yoğunlaşması, İran’ın da kendini koruma çabaları ve Hizbullah’ın da Lübnan’a odaklanmasını fırsat bilen bu küresel, bölgesel işgalci güçler, Ortadoğu’yu yeniden dizayn ediyor.
İşte Türkiye de hem “Yeni Osmanlıcı” ve “Misakı Millici” hedefleri gereği kendine biçtiği hem de emperyalist güçler tarafından ona biçilen misyonlarla böylesi bir kaos ortamına müdahale ediyor.
Esat rejiminin yıkılmasıyla IŞİD benzeri cihatçı güçlerin eline geçen Suriye’de yaşayan halklar büyük bir tehlikenin eşiğindedir.
Yeni politik dengeler, Orta Doğu halklarına karşı mezhepçi bir halk düşmanlığını körükleme tehlikesini barındırmakta, başta bölgedeki Aleviler, Hristiyanlar, Ezidi ve Kürt halkları olmak üzere, tüm halklar ve inançlar için ciddi bir katliam tehdidi oluşturmaktadır.
Gerçeklerin üstünü örten “Esat gitti şimdi demokrasi gelecek” düşüncesi yanıltıcıdır. Böyle olmadığını, Irak işgalinde Saddam Rejiminin devrilmesi sonrasında ve Afganistan’da Taliban rejiminde görüldü.
Gelişmelerden ülkemizi ilgilendiren en önemli risk ise Türkiye’nin içine girmesi uzak olmayan savaş tehlikesidir. Hizbullah, Lübnan, Suriye üzerinden tehdidin İran’a doğru olduğu görülmelidir. İşte bu küresel/bölgesel dengeler, savaş ateşinin Türkiye’yi sararak kaosa sürüklenme olasılığını giderek güçlendirmekte, AKP-MHP iktidarının izlediği yanlış politikalarla da Türkiye’nin bölgesel savaş içine çekilmesi riskini arttırmaktadır.
Bölgede onurlu bir barışı inşa etmek için örgütlenmek ve Türkiye işçi sınıfı ile başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarının ittifakını yükselterek demokrasi ve barışın toplumsallaşmasını sağlamak bugünün acil görevidir.
Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi!
Kahrolsun Emperyalizm!
Yaşasın Halkların Kardeşliği