Tepeden tırnağa örgütlü bir egemenliğin karşısında örgütsüzlüğe hapsedilmek istenen bir sınıf ve halk gerçekliği işte karşımızda çırılçıplak duruyor.
2025’e giriyoruz ama 2024’ten, daha da gerilerden gelen zorluklar ve görevlerle yüklü bir giriş bu. Üstelik Steinbeck’in İnci romanının önsözünde Tomris Uyar’ın “…insanlığın umudunun, var olma direncinin seyreldiği bir tarih anında” dediği cinsten bir yıldan sonra.
Bu öyle kendiliğinden olmadı, olmuyor elbette. Marksizmin temel düsturlarından olan “düşünce yaşamı değil yaşam düşünceyi belirler”den hareketle biliyoruz ki toplumsal ruh hali de maddi koşullarımız tarafından biçimlenir.
2024, sermayenin güncel ihtiyaçları doğrultusunda halkın boğazına basan OVP için bir fragman yılıydı. Asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü ülkemizde 22.104 TL olarak açıklanan asgari ücret, herhalde yeni yılın sermaye cephesinden gelen en sert işaret fişeğiydi. Ücretlerin baskılanması, emeğin giderek daha da ucuzlatılması ve ülkenin bu ucuz emeğin pazarı haline gelmesi üzerine kurulu olan Şimşek programı yeni yılla birlikte saldırılarını çok yönlü şekilde arttırmaya odaklanmış durumda.
Emeğe saldırılar yoğunlaşacak, pahalılık ve işsizlik artacak, yoksulluk derinleşecek; bunlar karşısında sınıfın her türlü direnişi tıpkı metal grevi gibi yasaklanarak bastırılmak istenecek. Yani sadece emeğe saldırıların değil, saldırılara karşı direnişlere yönelik hamlelerin de sertleşeceği çok net. Ülke, sermayenin en kılçıksız egemenliği için bir emek cehennemine dönsün isteniyor.
Sınıflar savaşı kızışırken, onun da içkin olduğu biçimde ülkede pek çok toplumsal mücadele alanına, topyekün bir ülkenin halkına, ve coğrafyasına saldırılar sürüyor.
Orta Doğu’da, özelde de Suriye’deki son gelişmeler gösteriyor ki Türkiye, bölgede ABD-İsrail güçler dengesine girmek niyetinde. Öyle değil mi, neden dağılan bir parçadan pay almasın? Hatta orada hazır fırsatlar açığa çıkmışken bunu manivela olarak kullanıp Kürtlerle savaşı “yeni süreç” adı altında sıçratmasın? Belli ki ve kendilerinin dile getirdiği gibi Öcalan’la görüşmeye mecbur kalınması dahil, birtakım hesapların ürünü. Bu elbette şaşırtıcı değil. Yüz yıllık düşmanlığın böyle bir anda değişmesi maddenin doğasına ters olurdu… Çünkü o “madde”, bir yandan yeni süreç sisi yaratırken öbür yandan Kürt belediyelerine kayyım atamaya, siyasi tutsakları hapiste tutup işkence yapmaya, Kürt halkına zulmetmeye devam ediyor. Burada değişen bir şey yok!
Ülkede faşizmin kurumsallaşıp anayasa omurgasına oturtulmasına yönelik iktidar koalisyonu hesapları işliyor. Faşizmin ihtiyaçlarına uygun olarak serbest bırakılan şiddet, yükseltilen erkek egemenliği, anti-demokratik hukuksuz uygulamalar, doğaya yönelik artan saldırılarla dolu bir yıl geçirdik. Kadın cinayetleri, toplumsal çürüme, gençliğe yönelik baskılar eve akademinin tasfiyesi, çocuk hak ihlalleri, doğanın geri döndürülemez biçimde yağmaya açılması, Alevilere yönelik hiç bitmeyen asimilasyon politikaları, katmerlenen mülteci düşmanlığı ve milliyetçilik…
Tam bir kuşatma hali.
Böyle üst üste sıralamak, geçtiğimiz yıla yukarıdaki çerçeveden bakmak, okuyanlarda karamsar bir hava yaratmış olabilir. Kabul edelim, işimiz kolay değil, zor. Ama sadece zorluğa odaklanarak ilerleyemeyiz yeni yılda. Bunca kargaşa aynı zamanda sonsuz imkan demektir, sınıftan, halktan yana imkanlar!
Geçtiğimiz yıl kâh direnerek kâh yenilerek, geri çekilerek, bazen sadece ayakta kalarak “bilinci eylemde kavradığımız” bir yıl oldu aynı zamanda.
İşte metal fırtına! Metal grevleri gösterdi ki 2025’te patronlar işçi sınıfının soluğunu ensesinde daha fazla hissedecek.
İşte Kürt halkının kırk yılı ve dört parçayı aşan demokrasi, eşitlik, özgürlük ve barış mücadelesi!
İşte Aleviler’in şimdilerde oldukça zayıf olsa da tehditler yoğunlaştıkça kenetlenme yöntemleri arayan kararlı duruşları.
Kadınlar işte, 25 Kasım’dan kadın cinayeti eylemlerine sokaktalar, sokakta öğrenip sokakta güçleniyorlar.
Gençler de burada işte, ekoloji mücadelesinin her türlü parçası ile hayvan hakları savunucuları burada.
Çocuklardan yana olanlar burada, çocuklar dahil.
Fazla uzaklaşmamıza gerek yok. Gelip çattı işte pek çok mücadele alanının birbirine düğümlü kaderleri. Ya merkezinde işçi sınıfının, tarihsel devrimci öznenin yer aldığı topyekûn bir çıkış için kapımıza gelen tarihin içine bugün dalacağız ya da tarihi uzak bir geleceğe öteleyip uzaktan izleyeceğiz!
Süreç, daha önceki her şeyden daha fazlasını istiyor. Haritalardan yoksun değiliz ama, unutmayalım.
2025, imkanlar, olasılıklar yılı olacak. Sorumluluk yılı olacak. Sorumluluk almak, sorumlu davranmakla yüklü bir yıl.
2025, siyasetin pek çok öznesi için tayin edici bir yıl olacak. Bu tayinin yönünü, an an mücadele belirleyecek.
Muhatabını tanıyan, uyanık, soğukkanlı bir karşılamaya ihtiyacı var bu sürecin. Net bir düşman bilinci şart. Ama aynı anda sürecin dayattığı yeniyi de gören, ona uygun pozisyon alan bir karşılamaya da ihtiyaç var. Genelin yüzeyselliğinden çıkıp detayların yükünü omuzlayabiliriz.
Bu ülkede demokratik bir cumhuriyet olasılığının ışığı parlıyor işte.
Bu imkanları gerçeğe çevirecek güç, bu ülkenin mücadele dinamiklerinde, işçi sınıfının metal grevleri ve direnişlerle bilenen gücünde mevcut. Ülkede Kürt halkının demokratik taleplerinin karşılanma ve onurlu bir barışın koşulları var.
Mücadele ve örgütlülük, demokratik cumhuriyetin “ebe”si olacak tek güçtür. Bu yıl, hiçbir umutsuzluk, moralsizlik, yılgınlığa mahal vermeden kirişlere asılma yılıdır.
2025, emeğin ve barışın yılı olabilir.
Tüm bu dileklerle yeni yıl başta işçi sınıfı olmak üzere hepimize kutlu olsun.
Yaşasın toplumsal özgürlük mücadelemiz.
Yaşasın demokratik cumhuriyet.