İşçi sınıfının en yoğun nüfusunu barındıran İstanbul’da yaklaşan 1 Mayıs bu yıl da tartışmaların merkezi oldu. 19 Mart darbesinin ardından halkın kitlesel bir şekilde sokağa yansıyan eylemlerinin oluşturduğu yeni siyasi atmosfer tartışmaların eskisinden daha yoğun yaşanmasını belirliyor.
4’lü yapı olarak bilinen DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’un Kadıköy çağrısı yapmasıyla birlikte 1 Mayıs konusunda alışkın olduğumuz kamplaşma tekrar ortaya çıktı.
Ancak, 19 Mart sonrası yepyeni bir atmosfere girmiş olsak da sol güçlerin yaptığı 1 Mayıs tartışmalarının oluşan hatta hala da oluşmakta olan yeni atmosferi içerecek bir zenginlikte değil, alışılagelen geleneksel tutumlarla yapıldığını görüyoruz.
19 Mart sonrasında bütün sol parti veya hareketler yaşanan süreçten moralli çıkmıştır. Hemen her yapı sokakta daha fazla görünür olmuş, etki alanını genişletmiştir. Solun sözleri daha çok dinleniyor, siyasal gelişmeler konusundaki tutumları daha çok gözlenip dikkate alınıyor. 19 Mart sürecinin başlama ivmesini veren öğrenci gençler de gözlerini sola dikmiş durumdalar.
Olumlu birçok gelişme daha eklenebilir, ancak bu tabloda olmayan tek bir şey vardır ve o en önemli olandır: Solun görünürlüğü ve itibarı artmış olsa da, harekete stratejik içerik kazandıracak ve taktik öncülük yapacak, kitlelerin öfkesini düzenin “daha tercih edilebilecek” seçeneğine değil de kendisine yöneltecek bir öncülük yapılamadığı açıktır. Tam da bu yüzden, yani sol yeterli toplumsal desteği ve güveni kazanamadığı içindir ki aslında “sendikal” değil “siyasi” bir gün olan 1 Mayıs’ta sol güçlerden daha çok işçi sendikaları ve kamu emekçisi örgütlerinin sözü öne çıkıyor.
Önümüzdeki 1 Mayıs süreci tam da solun bu kritik ve tayin edici alandaki eksikliğini giderme yönünde bir adım olmalı, sonrakilerin de zeminini oluşturmalıdır.
Hemen belirtelim, 1 Mayıs 1977’de sermaye güçlerinin örgütlediği katliamdan sonra Taksim 1 Mayıs alanıdır.
Bu gerçeklik ülkemizdeki 1 Mayıslara derinlemesine yerleşmiştir. Bu yüzdendir ki, sermaye güçleri 1977 yılında işçi sınıfına yaşattıkları katliamı her sene yeniden hatırlatmakta, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasını yasaklamaya özel önem vermektedirler.
Sermaye güçleri hizmetlerindeki siyasi iktidarları kullanarak her sene işçi sınıfına “Unutma, biz güçlüyüz, gerekirse seni ezeriz!” diyorlar. Biz de diyoruz ki, “Yaşadığımız katliamı unutmadık, kaybettiğimiz sınıf kardeşlerimizi kaybettiğimiz alanda anacağız, madem ki Taksim’i sermayenin gücünün simgesi olarak bize yasaklıyorsunuz, biz de o alanı sınıfımızın gücüyle kazanacağız!”
İşte, her 1 Mayıs’ta sermaye ve emek güçleri cepheden karşı karşıya geldiği içindir ki, gerilim aniden yükselmekte, 1 Mayıs gösterileri işçi sınıfının güncel mücadele sorunlarını ve hedeflerini öne çıkardığı kendi doğal içeriğine ek olarak 1 Mayıs 1977’de işçi sınıfına yaşatılan katliamın dayattığı gerilimleri de taşımaktadır.
Her 1 Mayıs’ta o dönemin güncel politik gelişmeleri ve oluşan güç dengeleri bir anda yoğunlaşıp kendisini dayatır ve her güç ortaya çıkan toplumsal ve siyasi gerçekliği değerlendirerek kendi 1 Mayıs yönelimini belirler.
Bazı güçler o sene emekçilerin örgütlülük ve bilinç düzeyi başta olmak üzere yaşanan toplumsal ve politik gerçekliği gözetmeden 1 Mayıs’ın ülkemize özgü tarihsel anlamına takılıp kalarak her sene Taksim’i hedefler; tersinden başka bazı güçler de, sırf güncelliğe hapsolarak işçi sınıfının mücadele tarihinin omuzlarımıza yüklediği 1 Mayıs alanının Taksim olduğu gerçekliğini unutur ya da kendisini sırf “verilecek izne” bağlar, o “iznin” ancak güç dayatılarak koparılıp alınabileceğini görmez.
Partimiz, kendi geleneğinden devralıp yaşattığı haliyle, on yıllardır her sene 1 Mayıs’ı işçi sınıfının birleşik ve kitlesel olarak kendisini göstereceği, güncel sorunlarını ve hedeflerini dillendireceği bir mücadele günü olarak kutlarken, aynı zamanda 1 Mayıs 1977’yi hatırlayıp öne çıkartır. Her koşulda 1 Mayıs yaşanır, yaşatılır.
Bu duruş kimi yoğunlaşmış baskı yıllarında evlerde yapılan küçük toplantılarla, başka bazı yıllarda doğada yapılan piknik görünümlü toplanmalarla gerçekleşirken; uygun fırsatların değerlendirildiği başka bazı yıllarda Taksim’de ya da İstanbul’un başka meydanlarında yapılan kitlesel gösterilerle gerçekleştirildi.
Son dönemde bir yandan işçi sınıfının kitlesel ve birleşik duruşunu gözeterek kitlesel kutlamalara katılırken, aynı zamanda partili küçük grupların Taksim etrafındaki yoğun engellere kendisini dayatıp 1 Mayıs Taksim irademizi bayrak göstererek açıkladığı bir özgün biçim uyguladık. Geçen 2024 yılında ise, 31 Mart yerel seçimlerinin yarattığı yeni toplumsal ve politik gerçeklik üzerinden çıtayı yükseltip, bütün gücümüzle Saraçhane’de toplanmayı ve oradan Taksim’i kitlesel olarak zorlamayı uygun gördük.
Bu yıl Taksim hedefi, açıkça ortaya koymak gerekir ki gerçekçi bir hedefti ve koyulan engelleri aşmayı göze alan bir tutumla kazanılabilirdi. Gerek ağır yoksulluğa ve baskılara yükselen toplumsal tepki ve gerekse de 19 Mart darbesine yönelik halk direnişi Taksim’e giden yolunu önünü açmıştı. Özellikle on binlerce öğrencinin İstanbul’un ana yollarında yaptığı darbe karşıtı gösteriler umut vericiydi. İşçi sınıfı ve öğrenci gençlik başta olmak üzere halk güçlerinin önünün açılması ve mücadele içinde olgunlaşarak daha demokratik toplumsal ve siyasi gerçeklikler yaratmasına öncülük yapmak gerekiyordu. Partimiz son ana kadar böyle bir tutumun gerçekleşmesi için çabalamıştır.
Ancak halkın İmamoğlu’nun haksız tutuklanmasıyla kendisine darbe yapılmasına karşı sokaklara çıkarak desteklediği ve İstanbul Belediyesine el koyularak kayyum atanması ve bizzat parti olarak kendisinin kapanmasını şimdilik engellediği CHP ve onun peşindeki sendika bürokratlarının çoğunluğunun genel tutumu Taksim tartışmalarına ısrarla set çekmiş, engellemiştir.
Bu tutum rastgele değildir. Konu CHP’ye yapılan darbe olmayıp da emek-sermaye çelişkisinin emek tarafının önünü açıp sermayeye karşı mücadelesinde ona moral verecek olan 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması olunca, CHP’nin ve onun kuyruğuna takılıp ikbal peşinde koşan sendika bürokratlarının son dönemdeki direngen tutumları aniden değişip geri çekilmiş ve bu geri çekilme ortamı belirlemiştir. Kadıköy’e çağrı yapılmış, sonrasında yapılan toplantılarda sorumluluk almaktan kaçınılmış, ısrarla kitlelerin Taksim’e çıkma gücü bastırılmıştır.
Günümüz koşullarında ancak birleşik ve kitlesel bir yönelimle hayata geçirilebilecek olan Taksim’e ulaşabilme imkanı, emek-sermaye çelişkisinde açıkça sermaye yanlısı bir tutum alan CHP ve sendikal bürokrasi tarafından boşa düşürülmüştür.
2025 1 Mayıs’ı daha şimdiden bu yılın olağanüstü yoğun gerilimleriyle yüklenmiştir. Taksim’e ancak engelleri mücadeleyle aşarak ulaşılabileceği gerçeği, ülkenin güncel toplumsal ve siyasal gerçekliğinin somut bir dışa vurumu olarak en yoğunlaşmış haliyle bu yıl da kendisini gösteriyor.
Halkı yoksullaştırırken sermayeyi sınırsızca büyüten OVP’yi yürütebilmek ve yerel seçimleri kaybetmesinden sonra bir türlü eski gücünü kazanamadığı için yaşadığı iktidardan düşme korkusundan kurtulmak için 19 Mart darbesini yapan iktidar, henüz darbesinde başarı kazanamamış, hatta öncesinden daha geriye sürüklenmiştir. Ancak başarısız olduğu ortaya çıkmasına rağmen geri çekilmemekte, tersine darbe sürecini kararlıca yürütmektedir.
Şimdi, bir yandan halkın seçtiği yerel yöneticilere karşı yapılan darbeye karşı CHP’yi desteklemeye devam ederken, aynı zamanda CHP ve onun kuyruğundaki sendikal bürokrasinin 1 Mayıs tutumlarının 19 Mart darbesinin sürdürülmesi başta olmak üzere iktidara nasıl güç kazandırdığı gerçeğinin bu noktalarda halen olağanüstü zaaflarla dolu olan toplumsal bilince kazanılmasını sağlamalıyız.
Bu görevin güncelde somutlaşmış hali 19 Mart sonrasında güç kazanan halk inisiyatifini birleşik ve kitlesel gösterilerle daha da güçlendirmek ve sonrasında bu gücü fabrikalara ve yoksul semtlere yaymaktır.
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da gücümüzü birleşik kitlesel 1 Mayıs gösterisinde toplayacak, sınıf savaşının güncel güç dengeleri içinde işçi sınıfının günün ihtiyaçlarına uygun bir politik irade kazanmasını amaçlayarak gücümüzü Kadıköy’de ifade edeceğiz.
Faşist bir darbe sürecinin içindeyiz, halkın üstüne yüklenen gerilim yüksek ve ciddidir. Üstelik faşist irade şayet imkan bulabilirse halkın üstüne daha da yüksek gerilimler yüklemeye hazırlık yapmaktadır. Halk güçleri de öfkelidir, kararlıdır ve faşist saldıyı püskürtme iradesi taşımaktadır. 1 Mayıs’ta nerede olursa olsunlar bütün sol güçleri güncelliğin ağırlığına uygun bir asabiyet yüklenmeye, soğukkanlılığa, yüksek sorumlulukla söylem üretmeye ve davranmaya davet ediyoruz.