Dünya geneline şöyle bir bakalım.
Ukrayna savaşı, Orta Doğu’da bilfiil yürüyen savaş hâli, Afrika kıtasında görülen askeri darbeler senkronu, Kuzey Avrupa, Kafkaslar, Doğu Asya Pasifik’teki gerilim hatları.vd.
Uçurumun kıyısında bir dünya görünüyor değil mi?
Kapitalizm neden savaşları kışkırtıyor, başlatıyor, sürdürüyor ve neredeyse bütün dünyaya yaymaya çalışıyor?
İki ana kolonda biriken krizler küresel kapitalizmi ve özellikle de onun tarihsel öncüsü Batı odaklı emperyalist bloğu/ABD-İngiltere-AB’yi sarsıyor. En son 2008’de finans balonunun patlamasıyla dünyayı sarsarak kendisini gösteren ve günümüze dek aşılamayan ekonomik kriz ve söz konusu ekonomik krizle iç içe geçerek yaşanan hegemonya krizi.
Günümüzde gittikçe daha geniş coğrafyalara yayılan savaşlar, özellikle hegemonya krizinden ivmeleniyor. 2. Paylaşım Savaşı’ndan sonra kapitalizmin küresel hegemonu olan ABD güç kaybediyor. ABD güç kaybettikçe rakip olarak sivrilen Çin ve Rusya güç kazanmaya çalışırken, AB’de ABD’den “stratejik özerklik” kazanma yanlıları da güç biriktiriyor.
Küresel zirvelerdeki güçlerin birbirleriyle rekabetlerinin hegemonik kriz düzeyinde yaşanmasının biriktirdiği yoğun gerilim, yeryüzüne yayılıyor ve hassas coğrafyalardaki savaşları kışkırtıyor. ABD kendi hegemonyasını eskisi gibi sürdürmek isterken, rakip güçler çok kutuplu bir yeni dünya düzenini hedefliyor ve zıt yönde akan bu yönelimler birbirleriyle çarpışıyorlar. Zirvedeki büyük güçlerin ellerindeki silahların yıkım gücünün büyüklüğü onların birbirleriyle doğrudan savaşmasını şimdilik engellerken, “vekil güçler/devletler” üzerinden savaşmalarının önünü açıyor ve savaşlar bütün yeryüzüne yayılıyor.
Orta Doğu’daki Savaşın Gösterdikleri
7 Ekim 2023’te Hamas’ın, İsrail’in yerleşim birimlerine yönelik gerçekleştirdiği saldırı bölge açısından yeni bir denklemi hayata geçirdi. Filistin yanlısı örgütler İsrail’e kendilerini dayattı, zaten hep var olan İsrail odaklı saldırılar da Hamas’ın saldırısı gerekçe gösterilerek ABD ve Avrupa tarafından desteklenen jenosit/ soykırım boyutunda bir saldırıya dönüştürüldü. Bütün dünyanın gözü önünde halen sürdürülen jenosit de küresel çapta savaş karşıtı mücadeleyi ivmelendirdi.
Bu gelişmelerin öncesinde İran bölgesel bir pivot devlet olma iddiasıyla öne çıkmış, yanına “Direniş Ekseni” diye adlandırdığı Irak’taki bazı güçleri, Esad Suriye’sini, Lübnan’daki Hizbullah’ı, Yemen’i ve Filistinli örgütleri de alarak bölgede bir güç alanı kurabilmişti. Ancak bu hegemonik konumlanma Hizbullah lideri Nasrallah’ın suikastı ve hemen ardına gelen suikastlar zinciri ile önce güç kaybetti, günümüzde ise İran devletinin kendisi bile zayıflamış durumda.
Nasrallah suikastinin hemen sonrasında HTŞ’nin emperyalist güçler ve yereldeki ortakları olan Türkiye tarafından tarafından Şam’a paraşüt ile indirilmesi “Direniş Ekseni”nin kara bağlantısının kopmasına yol açtı. İran’ın Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut hattını fiilen ortadan kalktı. İran bölgede pivot devlet olma hedefinde büyük kayıplar verdi ve bölgesel nüfuzu artık sadece Irak’ın bir kısmına ve Yemen’e doğru daraldı.
ABD-İsrail ile İran arasındaki gerilim 13-24 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen “12 Gün Savaşı” ile yeni bir eşiğe geldi. Bu gerilim, bölgede alt emperyalist iddiayla davranan BAE, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’yi de içine çekiyor. Katar, savaşa kıyısından da olsa dahil olurken esas olarak finans ve ticaret yatırımlarıyla devrede. Türkiye bir yandan Suriye’de inisiyatif alırken Ermenistan-Azerbaycan arasındaki gerilime de hegemon güç olarak müdahale edip İran’a karşı kendi öncülüğünde ABD destekli bir konum yaratmaya çalışıyor.
13 Haziran günü İran’ın Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri gibi üst düzey komutanlar ve nükleer bilimcilerin suikasta uğramasıyla başlayan savaş en üst düzeyden açıldı. İran açısından bakılırsa, nükleer müzakerelerde dengeli ama hedefinden de vazgeçmeyen bir pozisyon alabilmesi oldukça önemliydi. Helikopter kazasında ölen eski Cumhurbaşkanı Reisi’nin ardından reformcu Pezeşkiyan yeni İran Cumhurbaşkanı olarak tam da nükleer müzakerelerde kapsayıcı unsur olabilmesi için seçilebilmişti. Gelinen aşamada emperyalistler açısından bunun yeterli olmadığı ve tam teslimiyet istendiği açıkça görülüyor.
12 Gün Savaşı’nda İran’ın da Siyonistlerin de avantajları ve sınırlılıkları görüldü. İran için, İsrail’i doğrudan vurabilmesi Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi avantajken, rejimin halka yabancılaşmış despotik yapısı sınırlılığıydı. Delinmez denilen demir kubbe delik deşik edildi. Siyonistler açısından ise hava hava savunmasını felç ettiği İran’ı istendiğinde her yönüyle vurabileceği görüldü. Hem Ukrayna hem de İran’ a aynı anda müdahalede zorlanan ABD’nin birçok bölgede aynı anda savaşabilme potansiyelinin kısıtlı olduğunun anlaşılması da onun sınırlılığını gösterdi.
Savaş Üç Kategoride Yayılma Eğilimindedir
Savaş her ne kadar şu an bir ateşkes sürecinde olsa da süreklileşme potansiyeliyle yüklü olduğu ve zaten halen de İsrail karşıtı cepheyi yıpratmak üzere hareket edildiği açıktır.
İlk yayılma eğilimi emperyalist devletlerin savaşa doğrudan dahil olma olasılığıdır. ABD’nin 12 Gün Savaşı’na dahil olduğu zaten görüldü. Olası bir tekrar filizlenmede bu durum kendisini İran’a karşı yeniden gösterirse, güneyinden kuşatıldığını gören Rusya’nın ve enerji tedarik kaynağını kaybetme olasılığı üzerinden Çin’in müdahalesi yaşanabilir.
İkinci yayılma eğilimi bölgesel pivot devletlerin dahil olma olasılığıdır. Katar 12 Gün Savaşı’na Doha’nın vurulmasıyla dahil olmuştu. Suudi Arabistan, BAE ve Türkiye de aynı durumun kıyısındadır. Bu ülkeler sıcak bir cepheleşmenin henüz içerisinde olmasalar da gerilimin içerisinde ısınma turlarını yapıyorlar.
Örneğin, Azerbaycan İran’ın topraklarındaki olası bir savaşa dahil olmadan Ermenistan ile kendini sınıyor, Türkiye de bu gerilime dahil oluyor ve ayrıca Suriye’de inisiyatif alıyor. Bu kategoriye İran’ın bölgesel nüfuzunu tümüyle yok etmek için Irak’ın ateş hattına çekilmesi olasılığı da eklenebilir.
Üçüncü yayılma eğilimi İran’ın tarihsel fay hatlarının harekete geçme olasılığıdır. Yine sıcak bir cepheleşme durumunda, İran’ın dört parçasında kırılmalara yola açacak tarihsel sorunlar gün yüzüne çıkabilir. Kürt bölgelerinin Kürtler tarafından, İran Azerbaycan’ının Azerbaycan tarafından, Tahran’ın Siyonistler tarafından, Beluçi bölgelerinin Beluçiler ve Pakistan tarafından zorlanabileceği bir denklem açığa çıkabilir. Bu durum Şii dinamiğini ve halkları da hareket ettirecektir.
İkiyüzlülük Emperyalistlerin Karakteridir
Biz sosyalistler elbette nükleer bombaların yapılmasına ve yayılmasına karşıyız, fakat ortada nükleer müzakerelerin ötesinde bir mesele olduğu açıkça görülüyor. 12 Gün Savaşı İran’ın nükleer çalışmalarının nükleer bomba üretecek aşamaya geldiği iddiası üzerinden gerekçelendirildi. Ellerinde yüzlerce veyahut binlerce nükleer başlık bulunduranlar, elinde henüz bir nükleer başlığı bile bulunmayan İran’a saldırmayı kendilerine hak gördüler.
Uranyum-235’in %2-3 zenginleştirilmişi reaktördür, %90 zenginleştirilmişi bombadır. İran’ın Uranyumu %60 bandında zenginleştirdiği biliniyor. %5 zenginleştirme açıklaması savaş gerekçesi sayıldı. Henüz nükleer başlığa ulaşması bile çok uzak görünen İran’a bu sebeple müdahale açıkça ikiyüzlülüktür.
Dünya halklarına yalan pazarlayanlar, savaş suçları işleyerek Natanz gibi Uranyum zenginleştirme merkezlerini bombaladılar. Çok açık savaş suçu olan bu stratejik bombalama reaktörü gerçekten tahrip edilebilseydi bölgenin büyük bir bölümünü yok edecek potansiyele sahiptir. İnsanlığı ve bütün canlı yaşamını yok oluşla tehdit eden böylesi tutumlar savaş suçudur, ama en alçak bir soykırımı günbegün yürütenlerin böyle sorumluluk taşımadıkları açıktır.
Savaş Karşıtı Harekete İhtiyaç
En üst perdeden açılan, en ağır savaş suçlarının rahatça göze alındığı, ikiyüzlüce ve kuralsız işletilen, canlı yaşamın yok oluşunu göze alan, dünyanın gözü önünde halklara soykırım uygulayan, emperyalist güçlerin kışkırttığı savaşlar ve özellikle de bölgemizdeki Siyonist ilerleyiş durdurulmak zorundadır.
Savaş emperyalizm açısından zorunluluksa, emperyalist savaşlara karşıtlık da ezilen sınıf ve halklar açısından zorunluluktur. Savaş karşıtlığı savaşları çıkartan emperyalizm karşısında bir tutumdur. Bu tutum haklı ve meşru olan ama gerçekliğin sadece bir kısmını görebilen hümanist savaş karşıtlığının ötesinde bir tutumdur.
Emperyalistlerin dünyayı yeniden sömürgeleştirmeyi hedefleyen savaş kışkırtıcılığına karşı, halkların kardeşliği, insanlığın ve tüm canlı yaşamın var olma hakkını savunan bir savaş karşıtı harekete ihtiyacımız var.
Bölgemizde yaşanan savaşlar, emperyalistlerin bölgemize dayattığı savaşlardır. Bölgemiz küresel gerilimlerin ön cephesi konumuna sürüklendi, hep birlikte ateş hattındayız. Bölgedeki halkların savaş karşıtı bir zeminde dayanışması gerekiyor.
Kahrolsun Emperyalizm, kahrolsun Siyonizm!
Yaşasın emperyalist savaşa karşı barış hareketi, yaşasın halkların mücadele birliği!