Samandağ’da Yaşananlara Dair

Samandağ’da yaşanan istenmeyen olaylar sosyal medya üzerinden bir anda ülke gündemine girdi. Ancak, sosyal medya mecralarında çoğu zaman olduğu gibi bir dizi çarpıtma ve sorumsuzluğun gerçeklerle iç içe geçtiği bir durum oluştu. Aslında hızla sönümlendirilmesi gereken olumsuz gerginlik sosyal medya üzerinden adeta kışkırtılıyor.

Suriye’de yaşanan gelişmeler dolayısıyla zorlanan iktidar güçlerinin bu manzaradan oldukça keyif aldığını tahmin edebiliriz; tam da böylesi bir gerginliğe ihtiyaçları vardı!

Öncelikle kendilerinden bahsedilen Samandağlı Arap Alevilerin ve deprem sonrasında inşaatlarda çalışmak için bölgeye gelen binlerce genç Kürt inşaat işçisinin durumuna bakalım.

***

Deprem hafızalarımızda henüz capcanlı duruyor. Hataylılar, henüz 36 ay önce yıkıntılar altında yardım çığlıkları atan evlatlarının, analarının babalarının, dostlarının seslerini duyarken “Devlet yok mu?”, “Devlet nerede?” çığlıklarıyla çaresizce boşluğa haykıranlardır. Enkaz altında yardım isteyen yakınlarının dondurucu soğukta seslerinin anbean kesilişini, adeta nispet edercesine okutulan selaları duyarak can verişini çaresizce izleyenlerdir.

Yakınlarını, evini işini kaybedip kendileri sağ kalanlar ise, hiçbir kamusal destek ulaştırılmadığı için aylarca yiyecek ve giyecek bulamadılar. Aylarca sokakta yatıp kalktılar, yaşamlarını ülkenin her tarafından halktan halka uzanan desteklerle sürdürebildiler. Bugün hâlâ kışın soğuğuna, baharın yağmuruna, yazın güneşine karşı savunmasız yaşıyorlar.

Hatay halkı Arap Alevisi oldukları için bilinçli olarak böyle bir duruma düşürüldü. Kendi şehirlerini terk etmeleri, kültürlerini kaybedecekleri bir boşluğa sürüklenmeleri hedefleniyor. Aynı “mezhepçi” irade şimdi Suriye’de “tekfirci” irade ile ortaklaşıp taktığı HTŞ maskesiyle Arap Alevilere katliam uyguluyor.

Samandağlılar uzun on yıllardır sosyal demokrat ve sol-sosyalist güçlerin destekçisi olmuş, günümüzde de sosyalist güçlerin ortak adayını belediye başkanı seçmiş bir halktır. Samandağlı kadınlar, kadın kurtuluş hareketini destekler ve şayet ülkenin farklı şehirlerindeyseler kadın hareketiyle ilişkilidirler.

7 Haziran 2015 seçimlerindeki yenilgisini kabul edemeyen iktidar, uyguladığı devlet terörüyle ülkenin neredeyse tümünde hedefine ulaşarak 1 Kasım 2015 seçimlerini kazanmış, bu arada HDP’nin oyları Kürt illeri dâhil olmak üzere ülkenin tümünde düşmüştü. Hatay’ın Arap Alevi halkı ise, o gergin günlerde öne çıkıp HDP’nin oyunu arttırmıştır. Bu tutum rastlantısal değildir, uzun yıllardır süren bir dostluk ve dayanışmanın devamıdır. Geleneğimizin militanlarından Arap Alevi halkının yiğit evladı Mehmet Latifeci 1995’te Demokrasi Partisi (DEP) Samandağ ilçe başkanı olduğu için Arap-Kürt dostluğunun gelişmesini istemeyen güçler tarafından öldürülmüştü, onurumuzdur.

Hatay, birçok kimliğin ve inancın hiçbir sorun çıkmadan ortaklaşa dostça yaşadığı bir yerdir. Bu bir “başa gelene razı olma” ya da “anlayış gösterme” tutumu olarak değil, fiilen ortak yaşam kurarak gerçeklik kazanmıştır, halen de böyledir.

Sözün kısası Hatay halkı hakkında konuşanların dikkatli olması gerekiyor. Elbette bütün halklar gibi Hataylıların da zaafları vardır, ama Hataylılara en son söylenecek itham “farklılıklara tahammül edemiyorsunuz” olur; tam tersine farklılıkları kendisinin zenginliği olarak görüp fiilen de öyle yaşayan bir halktır.

Hataylı Arap Alevilerin büyük çoğunluğu emekçidir, üstelik kendi şehirleri tıpkı Kürt şehirleri gibi bilinçli olarak dışlanıp sanayi geliştirilmediği için iş bulamayıp zengin Arap ülkelerinde ağır koşullarda çalışırlar. Ömrünü tüketerek ailesi için yaptırabildiği evlerini çoğunlukla kendileri yaptıkları için aynı zamanda inşaat işçisidirler.

Sosyal medya şarlatanlarına ne söylesek boş, zaten pek önemleri de yok; sözümüz onlara değil, Kürt halkınadır: Koşullar ve kaderler ortaktır; demokratik bir cumhuriyet ortak ihtiyaçtır.

***

Büyük çoğunluğu genç Kürtlerden oluşan inşaat işçileri ise, Kürt halkına dayatılan yoksulluğun sonucu olarak nerede iş varsa oraya koşturarak gidip ekmek parasını çıkarmaya çalışan emekçilerdir. Tıpkı ailesini bırakıp zengin Arap ülkelerine çalışmaya giden Samandağlı emekçiler gibi.

Kürt işçiler ülkenin neredeyse her yerinde üretim alanlarının en zor yerlerinde en az ücretle en yoğun çalışmaya zorlanıyorlar. Evet, günümüzde iktidarın önünü açtığı sermayenin azgın saldırısı altındaki bütün işçiler bu durumda. Ama Kürt işçiler daha yoğun, daha fazla çalışmaya zorlanıyor ve zaten dibe sürüklenen işçi sınıfının da en alt tabakası durumundalar.

Hatay’daki inşaat işçileri iş güvenliği olmayan koşullarda uzun saatler çalışıp düşük ücret alıyor, tahtakurusu dolu konteynerlerde sıkış tıkış yatıyor, böcekli yemeklerle karınlarını doyuruyorlar.

Bu koşullarda öfke ve gerginliğin oluşup günlük yaşamdaki ilişkilere sızması normal değil midir? Tıpkı, deprem sonrasında hâlâ ayakta kalma çabası içinde olan Samandağlılarda olduğu gibi!

İki tarafın ortak yaşam koşullarını Samandağlı bir yurttaşın bugünkü paylaşımından aktaralım: “Samandağ’da bir haftadır elektriğin kesintisiz verildiği bi 24 saat geçiremedik. Su yok, elektrik yok, toz toprak her yer… Her şey düzelecekmiş gibi yaşıyoruz bazen ama ben çok yoruldum ya, insan gibi tek bir gün geçirmek bu kadar zor olmamalıydı bu şehirde!”

***

Peki, yaşanan “Olay” nedir?

İlk bakışta sıradan bir adli olaydır. Her gün her yerde yaşananlar gibidir. İçinde kavrulunan cehennemi ortamda toplumun içine düştüğü gerilim, yozlaşma, çürüme gibi eğilimler, aslında pek de önemli olmayan bir tartışmayı kendi çapının ötesinde bir seviyeye çıkarmıştır. Zaten her yerde her zaman böyle şeyler üstelik sıkça olmuyor mu? Aslında orada artık gerçekte yaşanan olayın gerilimi değil, toplumun içinde olduğu gerilimin bir gerekçe bularak patlaması yaşanmış, ne yazık ki bir Arap Alevisi yurttaş ölmüştür.

Olayların tekrarlaması üzerine halk toplanmış protesto yapmıştır. Herhangi bir saldırı ya da düşmanlaştırıcı söylem yoktur.

Daha özelde ise, yaşananlar aniden Hatay’a gelen 20 bin Samandağ’a 6 bin civarındaki inşaat işçisiyle yerli halkın yaşadığı karşılıklı uyum sorununun ürünüdür. Farklı yaşam tarzları aniden iç içe geçiverince, üstelik bu durum zorlu yaşam koşulları altında yaşanınca gerilim yaşanması kaçınılmazdır.

Ama aynı olaya biraz daha dikkatle bakarsak başka ve ağır sorunlarla yüzleşiyoruz.

Ne demek istiyoruz?

İnşaat işçileri uzun zamandır Hatay’da çalışıyor, neden şimdiye kadar bu tür olaylar olmadı da şimdi oluyor?

***

Hatay’da yaşananları artık iç içe geçtiğimiz Suriye’de yaşananlarla birlikte değerlendirmeliyiz. Esad önderliğindeki iktidarın aniden devrilmesiyle ortaya çıkan boşlukta, HTŞ kendisini yıllardır besleyip eğiten emperyalist güçler tarafından adeta paraşütle Şam’a indirilip iktidara yerleştirildi. HTŞ, geçen kısa sürede özellikle Sahil bölgesinde yoğunlaşan ama aslında başka şehirlere de yayılan Arap Alevilere yönelik katliamlarıyla kendi halkına savaş açmış ve katliamcı bir çeteden başkası olamayacağını göstermiştir.

Aynı katliamcı çete saldırıları Hristiyanlara, laik Sünnilere ve sonunda Suriye’nin kadim halkı Dürzilere de yapıldı, halen de aynı tutum sürdürülüyor. Son günlerdeki gelişmeler sıranın Halep’ten başlayan bir yönelim üzerinden Kürt halkına geldiğini gösteriyor.

Colani’nin bir çete şefi, HTŞ’nin de sıradan katillerden oluşan ve kendi halkının çoğunluğuna savaş açan katliamcı bir çete olduğu açığa çıkmıştır.

Basında yazılan iddialara göre HTŞ’nin saldırılarının arkasında Colani ile görüşmek için neredeyse gün aşırı Şam’a giden Hakan Fidan vardır.

Arap Aleviler henüz bağımsız bir askeri-politik güce sahip olamadıkları için savunmasız kalıp katliama uğradılar; infazlar, tecavüzler, kadınları kaçırmalar halen de sürüyor. Dürziler ise, HTŞ’ye silahlı direnişle cevap verdiler ve şimdi fiili bir özerk bölge konumundalar.

Colani ve çetesinin tam da şimdi Kürtlere yönelmesi ise, Paris’teki görüşmelere katılmamasıyla aynı sebepten kaynaklanıyor: Siyasal ve askeri kapasite açısından HTŞ’den çok daha güçlü olan Rojava Kürtlerinin öncülüğündeki SDG’nin düzenlediği konferans, Suriye’nin Alevi ve Dürzi inanç önderlerinin de katılımıyla adeta bir gövde gösterisine dönüştü. Burada HTŞ’nin Suriye’yi bitmeyecek iç savaşlara boğacak despotik düzen yolunun tam tersine, yani demokratik bir cumhuriyet yoluna sokacak yeni bir iktidar seçeneği doğdu: Suriye artık HTŞ’ye mahkûm değil!

Bu gelişmeden HTŞ kadar hatta daha fazlasıyla onun arkasındaki Türkiye’deki iktidarın, özellikle de içindeki Hakan Fidan inisiyatifinin rahatsız olacağı açıktır. Şimdi hazırlığı yapılan DSG kontrolündeki özerk bölgeye askeri yönelimin hedefi, ortaya çıkan yeni “Demokratik Suriye Cumhuriyeti” olasılığını daha doğarken zorla ezip dağıtmaktır.

***

Hatay’daki olayların aniden ortaya çıkması rastlantı olmayabilir ya da eğer gerçekten sıradan adli olaylarsa bile, o sıradan adli olayları Arap Alevi halkıyla Kürt halkının arasına düşmanlık sokmak amacıyla kullanmak isteyenler olduğu açıktır. Zafer Partisi hiç de saklamadan böyle bir tutumu savunup uygulamaya çalışıyor, ama güçsüz olduğu için sonuç almakta zorlanıyor. Peki, sadece Zafer Partisi mi?

Suriye’de Kürt halkı ve Aleviler arasında eşit yurttaşlık temelinde bir ortak iktidarlaşma olasılığı doğuyorken ve bu olasılık henüz doğarken boğulmaya çalışılırken, bu durumun Türkiye’ye ve özellikle de Hatay’a yansıyacağı ya da yansıtılacağı açık değil midir?

Böylesi bir gerilimin sürmesinin bölgenin diğer illeri olan Adana ve Mersin’de şimdiye dek kardeşçe yaşayan Kürtler ve Arap Alevilerin hatta bütün Alevilerin arasına düşmanlık sokmak amacıyla kullanılacağı açık değil midir?

***

Ulusalcı ya da liberal solcu yaklaşımlar, ters yönlerden farklı gerekçelerle hareket etseler de gelip aynı yerde buluşuyorlar: Halkların ortaklaşmasını önemsemiyor, kışkırtıcılık yapıyor, böylesi bir istenmeyen gerilimden faydalanarak inisiyatif kazanmaya çalışıyorlar.

Bütün halk güçlerini bu talihsiz gerilimin çözülmesi yönünde sorumlu davranmaya çağırıyoruz.

İnşaat iş kolundaki sendikaları bölgede olağanüstü olumsuz koşullarda yaşayan inşaat işçilerinin sorunlarına yoğunlaşmaya, örgütlenme çalışmaları yapmaya çağırıyoruz.

Bölgedeki sol-sosyalist güçler, başta partimiz olmak üzere halkı ve inşaat işçilerini örgütlemekte yetersiz kaldıkları için istenmeyen olumsuz durumlar oluşmuştur. Görev bütün aciliyeti ve yakıcılığıyla önümüzdedir.