15-16 Haziran direnişinin üzerinden 53 yıl geçti. Bundan 53 yıl önce Türkiye işçi sınıfı dönüşü mümkün olmayan bir kırılma yaşadı ve yaşattı ülkeye.
Tüm dünyayı etkisi altına alan bir ayaklanmalar, grevler, işçi sınıfı eylemleri dönemi açılıyorken sahneye Türkiye işçi sınıfı da çıktı. Büyük 15-16 Haziran direnişinin ayak sesleri neredeyse on yıl öncesinden başlıyordu. İlk işaretlerinden birini 1961’de Saraçhane Mitingi ile veren Türkiye işçi sınıfı, bu büyük dalgayı göğüslemeye hazırlanıyor, sömürü koşullarına karşı bilincini geliştiriyordu.
1970 yılına kadar irili ufaklı biçimlerde hareketlenmeler içerisinde olan işçi sınıfı, bu eylemlerin zirvesini 15-16 Haziran günlerinde yaşayacaktı.
İşçi sınıfı burada
O güne kadar gelen hafif dalgalı hal, o günler itibariyle ivmelenecek; yaşanan proleterleşme dalgasının politik sonuçları ortaya çıkacaktı.1967’de işçi sınıfı içerisindeki kabarma kendini örgütlülüğe doğru çevirmiş, DİSK kurulmuştu. Egemen blokun işçi sınıfı düşmanı hamleleri bunun karşısında şiddet, baskı ve yasalar yoluyla işçi sınıfının örgütlülüğünün, grevlerinin, eylemlerinin önünü kesmek olacaktı. Yükselen sınıf dalgasının önünü kesmek, ezip geçmek, yok saymak istiyorlardı.
Sendikal haklarını savunmak, sendika haklarının gasp edilmesine yol açacak yasa değişikliğine karşı çıkmak için İstanbul’dan Gebze’ye kadar uzanan bir hatta binlerce işçinin sokağa çıktığı 15 Haziran 1970 günü ise patronlara, iktidara şunu ilan ediyorlardı: İşçi sınıfı burada!
Çoğunluğunu sanayi işçilerinin oluşturduğu kadın erkek binlerce işçi barikatları aşacak, bu direniş ile halkı yanlarına çekecek ve o iki gün içinde muazzam bir ateşi körükleyecekti.
Tarihin sahnesine bir özne olarak çıkan işçi sınıfı birlikte güçlü olduğunu keşfediyordu. Haziran direnişi içinde direnen, dışında destekleyen herkese işçi sınıfının çekirdeğindeki ağırlığı, ülkeyi altüst edecek gücü gösterecekti. Göstermişti.
Yasaya karşı harekete geçen işçiler, ülkenin yörüngesini kendilerine bükmüştü. İkinci gün sayılarının daha da artması ile hükümet İstanbul ve Gebze’de sıkıyönetim ilan etmiş; yüzlerce kişi gözaltına alınmış, polis ve jandarma saldırılarında 3 işçi hayatını kaybetmiş, binlercesi yaralanmış, binlerce işçi işten çıkarılmıştı. Nihayetinde işçilerin direnişi yasadaki önemli maddelerin çoğunun geri çekilmesini sağlamıştı.
İşçi sınıfına “rağmen” atılmak istenen adım geri püskürtülmüş ama daha da önemlisi daha yıllarca sürecek bir büyük ufkun çizgileri şekillenmeye başlamıştı. İşçi sınıfını ezmeye yeltenen, emeği hiçe sayan egemenler karşısında onun mezarını kazacak sınıf tarih sahnesine çıkıyordu.
O tarih bugün de güncel
Üzerinden 53 yıl geçmiş bu direnişin bugün yaşadığını söylemek nostaljik bir hafıza tazelemesi olmayacaktır. Bugün işçi sınıfı AKP-MHP blokunun baskılarının altında nefes alıp veriyor, topyekûn bir öne çıkıştan henüz bahsedemesek de irili ufaklı direnişlerle kendini gösteriyor. Faşizmi kurma yolunda hızla yürüyen iktidar; ülkeyi işçiler, emekçiler için bir cehenneme çevirme noktasında kararlı. İşçilerin cehennemi olmadan sermayeye cennet olmayacak biliyorlar; bu nedenle dört koldan saldırıyorlar. Her şey sermaye yararına, her şey şirketlerin, çetelerin çıkarına göre! Yine de ama işçi sınıfının soluğunu kesemiyorlar, diledikleri “pürüzsüz” sermaye rejimini henüz kuramıyorlar.
Her bir işçi eyleminde, grevi ya da direnişinde yeniden filizleniyor 15-16 Haziran ruhu. O ruh, Türkiye işçi sınıfının yanından hiç ayrılmadı ve vücut bulmak için bekliyor.
Önümüzde, 15-16 Haziran direnişlerini yalnızca hatırlamak değil o direnişin açtığı yolda ilerleyerek sınıfın yumruğunu egemenlerin masasına vurma görevi var bugün. Ücretlerin hızla eridiği, yapılan hiçbir ücret zammının enflasyona yetişemediği, yokuş aşağı son sürat giden freni patlamış bir yoksullaşma durumu ile karşı karşıyayız. Yoksullaşma ile birlikte yoğun bir işsizlik tehlikesi de kapıda bekliyor. Ekonomiden bahseden herkesin sermayenin kurtuluşu için ağzını açtığı bu dönemde çalışanların çıkarlarına sahip çıkması gereken örgütlerin sessizliği sömürü düzeninin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor. Azgınlaşan kapitalizmin dizginlenemez bir biçimde her gün acımasızca emekçilerin canını aldığı bu dönemde yeni 15-16 Haziranları yaratma görevi kendini daha da fazla dayatıyor. Bugün bu görev; sermayeye, onun temsilcilerine ve tüm bu cendereye rağmen sessiz kalan emek örgütlerine karşı hepimizin! O gün çizilen ufuk bugün hala geçerli!
O ufuk, daha o günlerde bir tohum halinde beliren sosyalizmin ufkuydu. Bugün kapitalizmin en parlak görünümleri çoktan yitip gitmiş ve işçi sınıfı, emekçiler, halklar yüzünü sosyalizme dönerken görüyoruz ki tarihimizdeki direnişler en diri biçimde yaşıyor.
15-16 Haziran direnişi hala güncel ve hala aynı yolu gösteriyor. İşçilerin birliği, sermayeyi yenecek!
53. yılında 15-16 Haziran direnişini selamlıyoruz.
Yaşasın işçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran Direnişi.
Yaşasın devrim ve sosyalizm.